Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Ağustos '10

 
Kategori
Güncel
 

BDP ve Demokrasi

BDP ve Demokrasi
 

Burası bir peşmerge karakolu değil; bir parti binası...


Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da faaliyet gösteren 14 sivil toplum kuruluşu, geçtiğimiz hafta 12 Eylül'deki referandum da "evet" oyu vereceklerini açıkladı. İlk tepki Barış ve Demokrasi Partisi'nden (BDP)geldi. Partinin eş başkanı Selahattin Demirtaş bu açıklamayı "ahlaksızlık" olarak tanımladı. Bu aralarında sanayi ve ticaret odaları, işadamı dernekleri ve barolarında bulunduğu bu örgütleri "işbirlikçi" olmakla itham etti.

Demirtaş çok ilginç bir vurgu da yaptı: "Biz onların dedelerinin de kimlerle işbirliği yaptığını biliyoruz?"

Acaba gerçekten biliyor mu?

Dedelerinin Çaldıran'da Şah İsmail'e karşı kiminle "işbirliği" yaptığını? Ahmedi Hani'nin hangi edebiyat kültürüne "ram" olup şiirler yazdığını? Hamidiye Alayları'ndaki Kürt beylerinin isyancı Ermenilere karşı kimin fermanını "başüstüne" koyduklarını? Çanakkale'de “7 düveli karşı” hangi vatanı koruduklarını?

Belli ki bilmiyor...

Demirtaş'ın açıklamasından sonra, Galip Ensarioğlu önderliğindeki bu grup geri adım atmadı. Demirtaş'a sert bir şekilde tepki gösterdiler. Onu bir zamanlar Kamboçya'da kendi halkına kan kusturan kanlı katil Pol Pot'a benzetti.

Ardından devreye Öcalan girdi. İmralı'dan gönderdiği mesajda "Bu cesareti nereden alıyorlar?" diye sordu. Aslında bu bir soru değil bir tehditti. Ayrıca dışarıdakilere de bir uyarı… "İpleri sıkı tutamıyorsunuz, bu adamlar bize rağmen nasıl böyle konuşabiliyorlar?" diyordu aslında. Çünkü PKK ve BDP her zaman olduğu gibi kendilerine alternatif olacak hiçbir sesi, hiçbir yapıyı istemiyor. Kürtler içinden herhangi bir farklı bir yapının inisiyatifi ele almasından, hem Türkiye kamuoyu hem de hükümet nazarında "muhatap" olarak görülmesinden çok korkuyor. PKK ve BDP çizgisinin bütün Kürtleri temsil etmediğini gösteren en ufak bir gerçekliği görmeye tahammülleri yok. Bu yüzden de PKK bölge halkı üzerinde korkunç bir baskı uyguluyor. Kendileri gibi düşünmeyenleri, şiddete ve bölücülüğe alternatif bir dil geliştirenleri "işbirlikçi" yaftasıyla katlediyor.

Musa Anter ve Hikmet Fidan gibi onlarca kişinin PKK tarafından katledilmesinin arkasında yatan da bu tahammülsüzlüktür.

Şimdiye kadar sivil alana doğrudan bir müdahale ve hitapta bulunmayan Öcalan'ın bu sivil toplum kuruluşlarını açıkça tehdit etmesi de yanı tahammülsüzlüğün bir başka yansımasıdır. Ve aynı şekilde Hakkâri’de gençlere şiddetin iyi bir yol olmadığını anlatan, bu yüzden PKK'dan tehditler alan bir cami imamının sabah namazı çıkışında öldürülmesi de...

Geçen hafta gazetelerde iktidar partisinin Hakkâri il teşkilatına ait bir fotoğraf yer aldı. Parti binasının önüne kum torbaları dizilmiş, arkada silahlı bir nöbetçi bekliyor. Çünkü bu binalar sürekli saldırıyla uğruyor. Düşünebiliyor musunuz? Adı Barış ve Demokrasi bir partinin "hakim" olduğu bir bölgede, başka bir parti kum torbalarıyla kendi korumak zorunda kalıyor?

"Şiddet bitsin", "Silahlar sussun", "TSK operasyonları durdursun" diye ortalarda gezen "barış elçileri" bu fotoğrafları hiç görmüyorlar zahir... Zira bir siyasi partinin teşkilatlarına yönelik olarak, artık rutin hale gelmiş, saldırılar meselenin bir demokrasi mücadelesi olmadığını açıkça gösteriyor. PKK ve BDP "alternatif" korkusu yaşıyor. Eğer "Demokratik Açılım" yapanlar da bu korkunun gerçeğe dönüşmesini istiyorsa Demirtaş'ın da işaret ettiği "işbirlikçi dedelerin" hangi yoldan gittiğini iyi kavramaları gerekiyor. Bu geç kalmış kavrayış sağlandığı takdirde halı da PKK'nın ayağının altından çekilmiş olacak...

 
Toplam blog
: 32
: 1375
Kayıt tarihi
: 19.11.08
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’ni 2004 yılında bitirdi. 2006 – 2008 yılları arasında Ame..