Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Haziran '06

 
Kategori
Haftasonu
 

Beach Club'lar, otobanlar ve beş yıldızlılar

Beach Club'lar, otobanlar ve beş yıldızlılar
 

Başlıktaki üç nesneden şiddetle kaçmanızı tavsiye ederim. Seyahate, yeme-içme kültürüne, şehirlerin dokularına ve kokularına son derece meraklı ve ilgili olan ben bu üç nesneden ve bu üç nesne gibi olup da insanları "homocopiens"leştiren ne kadar "trendy" mahluk varsa hepsinden ama hepsinden kaçıyorum.

Kara yolculuklarımda çok elzem sebeplerim yoksa otobanları kesinlikle tercih etmem. Dağbaşlarından giden ve her iki tarafı banketlerle ve otlarla çevrili, orta şeridin orta halli araçlara, sağ şeridin gariban ve ağır araçlara, sol şeridin de lüks araçlara tahsis edildiği, ruhsuz, sevimsiz, sözümona gelişmişlik göstergesi otobanlardır hiç mi hiç hazzetmediğim. Araç kullanmanın bile, direksiyon sallamanın ve vites değiştirmenin bile zevkine varamazsınız.

Vites değiştirmek derken, ben otomatik vitesli araçları da kesinlikle tercih etmem. Araba kullanırken ihtiyaç durumuna göre gazdan ayağı çekip, debriyaja sonuna kadar basıp da o vitesi değiştirmenin bile bir zevk olduğuna inanırım. Vites değiştirirken aracını sarsmayan ve diğer yolculara vites değiştiridiğini farkettirmeyen sürücü bence kaliteli ve konforlu araç kullanıyor demektir.

Otobanların yanlarında kalan "eski yol"lar ne kadar da güzeldir oysa. Küçük kasabaları, köyleri yaşarsınız. Yol üzerindeki bir çeşmeyi, tezgahını açmış bir satıcıyı, karşıdan karşıya geçen bir hayvanı, yerleşim birimlerinin adlarının anlamlarını, onları takip ederek ne kadar yolunuzun kaldığını tahmin etme çabalarınızı sorarım size ruhsuz otobanlarda nasıl yaşarsınız, üstüne üstlük bir de para vererek?

Denize girmek istediğimde, tercih sebeplerim başlıca şunlar olur hep: Denizin temiz ve derin olması, sahilinin sakin ve mümkünse ıssız olmasıdır. Bu "beach club" çılgınlığına kapılan "homocopiens"lerden de hiç ama hiç olmadım. Adları değişse de -ki o değişik adların ruhuna baktığınızda da hep aynı copy beyinlerin mahsülü olduğunu görmeniz hiç de zor olmayacaktır- yönetim ve işletmecilik anlayışları, sundukları karın doyurma ürünleri, ortamları birbirinin karbon kağıdından geçirilmiş kopyasıdır. Etrafınıza bakmaktan, kim kimle ne yapıyor, kimin güneş gözlüğü ne marka, kimin mayosunun kesimi iddialı, kim hangi trendy kitabı okurmuş gibi yapıyor sorularınıza cevap aramaya çalışmaktan ne denizin iyot kokusunu, ne su altının heyecan ve aynı zamanda dinginlik veren dokusunu, ne güneşe bakmaya çalışarak su üzerine yatıp keyif çatmanın eşsiz hazzını yaşamaya vaktiniz kalır.

Denizden çıkınca club'taki insanlara fit bir vücut sergilemek zorunda olduğunuzdan göbeğinizi içeri, göğsünüzü dışarı, omuz başlarınızı yanlara, poponuzu da doğal olarak tüm bu ucube hareketlerin sonucunda arkaya doğru alıp, nefes almadan yerinize oturmaya çalışmak yerine sakin bir deniz kenarında gönlünüzce denizden çıkıp, sularınızı akıtmak, esen rüzgarın nemli vücudunuzda yarattığı serin ürpertiyi doya doya yaşarken içine girmekten zevk aldığınız, sayfalarında mutlu olduğunuz, satır aralarında güldüğünüz, hüzünlendiğiniz, düşündüğünüz ve muhakeme ettiğiniz bir kitabı okumak sanırım çok daha mutlu eder insanı.

Beş yıldızlı otellerde yaşananlar da tıpkı otobanlarda ve beach clublar'da yaşananlar gibidir. Orada da ezbere yaşanır birçok şey. Açık büfe kahvaltılar ve yemekler nerdeyse aynı aşçının elinden çıkmış gibidir. Hele o havuz başı animasyonları, sanki aynı senaristin elinden çıkan ve aynı yönetmen tarafından sahnelenen oyuncuları dahi aynı olan ilkokul piyesleri gibidir. Herkes aynı oranda kazıklanır ve herkes aynı sıkıntılardan mustariptir. Herşey dahil sistemlerin sonucu alınan kilolar, yağla çevrelenen bel-basen bölgeleri, tıkanan damar çeperleri, yükselen kollesterol ve tansiyon değerleri vesaire tüm çağdaş hastalıklar.

Gönlüm hep küçük-butik otelleri, pansiyonları, kenarda köşede kalmış temiz ama mütevazi yerleri arar. Yemeklerin bir tencerede piştiği, domates-salatalıkların bahçeden toplanıp, mutfağına rahatça girip baharat alabildiğiniz yerlerdedir aklım. Birkaç kişilik personelin hiçbirinin gözlerinde dolar işaretlerini göremezsiniz böyle mekanlarda, içtenlik, samimiyet, paylaşmak vardır mönülerinde. Ve kendinizi gerçekten bir misafir gibi hissedersiniz, yolunacak kaz gibi değil.

Gelin siz de otobanlardan, beach clublardan ve beş yıldızlı apoletlilerden vazgeçin ve özgünlüğün tadına varın. Varsın yol biraz bozuk ve dar olsun, varsın odalarda klimalar olmasın, varsın denizin dibi biraz taşlık olsun, önemli olan birilerinin yazdığı senaryoyu oynamadan içinizden geldiği gibi yaşamanız değil mi? Lütfen "homocopiens" olmayın, n'olur...

 
Toplam blog
: 898
: 3759
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

İzmir'de yaşıyorum.    Çok uzun yıllar öncesinden başlayıp, hiç ara vermeden bugünlere kada..