Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Şubat '15

 
Kategori
Güncel
 

Bedavadan kahraman olmaya çalışan kahramancıklar!

Bedavadan kahraman olmaya çalışan kahramancıklar!
 

Kahraman kimdir ya da kahramanlık nasıl bir şeydir diye sorsak bir sürü cevap alırız. Mesela:

Kahraman evin erkeğidir, tartışmada kazanandır, döğüşte galip gelendir, rakibini yenendir, müzakerede, savaşta başarı gösterendir, mecliste iyi laf giydirendir, her konuda öne çıkandır vs.

Ayrıca, arızalanan uçağı şehir merkezinden uzaklaştıran pilot, yangından insan kurtaran itfaiyeci, önündeki hayvana çarpmamak için direksiyon kıran şöför de kahramandır.

Yani bütün bunlar birer kahraman, yaptıkları da birer kahramanlıktır.

Fakat bazılarına göre, bir gece Suriye sınırından girip Süleyman Şah Türbesi'ni bekleyen askerlerimizi alıp getiren Türk Silahlı Kuvvetleri ile siyasi iktidar kahraman, yaptıkları operasyon da kahramanlık değildir.

Çünkü onlar, bu eylemi gerçekleştirirlerken, İŞID ve PYD ile işbirliği yapmış, toprağımızı da Suriye'ye terketmiştir. Yapılan vatana ihanettir ve bu, Hakkari'yi düşmana bırakmakla aynı şeydir. Dolayısı ile vatan hainliğinden kahramanlık çıkmazdır.

Burada gençler ve çocuklarla, aklen kemale erememiş olanları bir tarafa bırakıyorum. Onları konuya dahil etmiyorum. Zira bir insanın bazı hususları kavrayıp anlayabilmesi için bilgi ve tecrübe yanında, kemâlâta da ihtiyacı vardır. Bilgi ve tecrübesine karşın, kemâli noksan olandan ağırbaşlı ve makul yorumlar bekleyemezsiniz. Çünkü anlağı olgunlaşmamışların yapısı (siyasal ve ideeolojik pozisyonları itibariyle) buna müsait değildir. Ham kalmaları, pişip olgunlaşmamaları nedeniyle onlara, karşıtlarının yaptığı her iş kötü, kendilerinin söylediği her söz iyi görünür. Yani onlar açısından iktidar yanlış istikamette, muhalefet ise doğru yoldadır. Ayrıca zihinlerinde ihtimal hesabına, "acaba?" sorusuna yer yoktur.

Vicdanlarıyla hesaplaşmadan yazıp çizenlerin, dünyaya ideolojilerinin penceresinden bakanların yorum, değerlendirme ve kanaatleri bazılarımızın hoşuna gidebilir. Eğer gerçeği değil de kafa konforumuza, aidiyetimize uyan açıklamalar arıyorsak tabi ki, bunlarla yetinebiliriz. Bizce önemli olan buysa, yani mesele içimizdeki "ben"i mutlu etmekse olay bitmiştir. Ancak doğruyu arıyorsak, sadece okuyup duyduklarımız bize yetmez. İlaveten, belleğimize aldıklarımızı akıl terazimizde tartıp makul bir sonuç üretmemiz de gerekir.

Süleyman Şah Türbesi'nin taşınması ve orayı bekleyen askerlerin getirilmesi hususunu değerlendirirken ben böyle yaptım. Yani olumlu, olumsuz bir çok lafı dinledikten sonra kendi zihnimde bir sonuç oluşturdum. Operasyonun, ihtimaller de göz önüne alınarak iyi hesaplanmış bir girişim olduğu kanaatine vardım. Eğer kendinizi belli bir olgunluğa erişmiş hissediyorsanız siz de öyle yapın. Eminim faydasını görüp rahatlayacak, fikri yapınız sebebiyle iktidara duyduğunuz hırstan kurtulacaksınız.

Biliyoruz ki, Suriye an itibariyle toprakları üzerinde bir çok silahlı grubun kol gezdiği, kanun ve nizamın olmadığı, insan hayatının bir kurşun fiyatına indiği bir ülkedir. Merkezi yönetimin ağırlığının sıfırlandığı, her bir grubun kendi hakimiyetini ilan ettiği bir yere ülke veya devlet demek bile, sanki sorunlu bir ifadeymiş gibi duruyor. Artık Suriye, iktidarın düzensiz gruplar tarafından paylaşıdığı, kimsenin kimseden emin olmadığı emniyetsiz bir yer haline gelmiş bulunuyor.

İktidarın tek muktedir olduğu bir ülkeyle, başka bir devlet arasındaki sorunlara diplomatik yoldan çare aramak en meşru yöntemdir. Bu iş için ilgililer devreye sokulur, problem ortaya konur, karşı taraftan gerekenin yapılması veya tedbir alınması talep edilir. Yani önce, meselenin suhuletle çözülmesi yolu denenir. Eğer barışçıl girişimlerden sonuç alınmıyorsa o zaman da başka yollara başvurulur.

Ne var ki, askerimizin operasyon gerçekleştirdiği Suriye böyle bir yer değildi. Yani karşımızda masaya oturup sonuç alabileceğimiz,  askerlerimizi ve toprağımızı emniyet altına almalarını talep edebileceğimiz bir yönetim bulunmuyordu. Üstelik bir kısım ülkeler Türkiye'yi, Suriye'nin iç işlerine karıştırmak, başka bir ifadeyle bataklığa atmak istiyordu. Bu durumda, oradaki mehmetçiğin zarar görmesine, türbenin tahrik konusu edilmesine fırsat vermeden yani kumpasa maruz kalmadan oradan çıkmamız gerekiyordu. Bunun yolu da (eski dönmelerde de yapıldığı gibi) türbeyi uygun bir mekana taşımak, askerleri de sağ salim geri getirmekti. İşte iktidar da bunu yaptı.

Ancak işe başlamadan tedbir almayı da ihmal etmedi. Başta Suriye Hükümet'İ omak üzere, bölgesel hakimiyet kurmuş grupları yapacağı operasyondan haberdar etti. Böylece, tehlikenin kol gezdiği topraklara girip (kaza dışında) tek bir zayiat vermeden istediğini alıp geri döndü. Ben burada bağırıp çağıracak, esip gürleyecek, ucuz kahramanlık naraları atacak ya da hükümete/askere eleştiri yöneltmeyi haklı çıkaracak bir durum göremiyorum.

Aslında bu operasyonun bir başarı olduğunu eleştirenler dahil herkes biliyor da söyleyemiyor. Doğrusu ben iktidarı kıyasıya eleştirenlerin, (kural ve kaidenin olmadığı bu topraklara) egemen güçlere haber vermeden girmenin belaya davetiye çıkarmak olacağını bilmeyecek kadar anlama özürlü olduklarını sanmıyorum. Misafirliğe gittiğimiz siteye girmek için bile, güvenlik görevlisini ikna etmek zorunda olduğumuz bir ülkede yaşadığımızı unutup, Suriye'ye karakucak işi dalmamız gerektiği vehmini uyandırmaya çalışanların (eğer bunu inanarak yapıyorlarsa) akıllarından şüphe ederim.

Başbakan'ın, başta resmi hükümet olmak üzere, PYD, İŞID, Özgür Suriye Ordusu gibi grupların operasyondan haberdar edildiğini defalarca hatırlatmasına rağmen hala "teröristlerle gizli işbirliğinden" söz edenlerin maksadı ortadadır. Onların niyeti üzüm yemek değil, fırsat bulmuşken bağcıyı dövmektir.

Muhalifler ve muhalefet operasyondan önce de  Suriye'deki toprağımız üzerinden kendilerine post çıkarmaya çalışmışlardı. Süleyman Şah Türbesi'nin etrafı çevrildi, askerlerimiz rehin, nöbet değişimi yapılamıyor, iaşe gönderilemiyor, benzeri iddialar tekrarlanıp durmuştu. İktidarın korkaklığından, beceriksizliğinden söz edilmiş, bu toprak can pahasına savunulmalı denilmişti ama bu işin nasıl yapılacağına dair bir yol gösterilmemişti. Yani böyle milli bir konuda bile, tek yürek olmak varken iktidar düşmanlığına devam edilmişti.

Süleyman Şah Türbesi'yle ilgili birincil önceliğimizin oradaki askerlerimizi sağ salim kurtarmak olduğunda şüphe yoktu. Topraklarının her gün, hatta her saat el değiştirdiği, kimin ne yapacağının bilinmediği bir yerde, askerlerimiz için kimseden güvenlik garantisi beklenemezdi. Amerika, Japonya gibi güçlü devletlerin bile vatandaşlarını emniyete alamadığı bu karmaşık ortamda hükümetten, "bize kimse dokunamaz!" yollu bir kabadayı kahramanlığı beklemek akıllıca değildi. Ve bu, kesinlikle iyi niyetli bir talep te değildi. Belki de bu, bir örgütün Süleyman Şah'ı işgal edip, askerlerimizi esir almasını yahut şehit etmesini umarak iktidara saldırmak için yeni bir fırsat yaratmak demekti.

Ayrıca başarı ya da kahramanlık, yalnızca asıp kesmekten, yakıp yıkmaktan, vurup kırmaktan ibaret değildir. Başarı veya kahramanlık aynı zamanda, bir işi tereyağından kıl çeker gibi sessizce sonuçlandırabilmektir. Bazıları beğenmese de Şah Fırat operasyonu aynen böyle olmuştur. Burada, Türk İstihbaratı'nın önemli işlevi olduğunu da düşünüyorum.

Yapılan kahramanlıktı ya da değildi ama sonuçta bir iş başarıldı. Askerlerimiz, o cehennemin içinden sağ salim alındı ve getirildi. Her olayı ve her durumu iktidara saldırı vesilesi yapanlar bari operasyonun bu kısmını takdir etselerdi. 

Resim: dipnot.tv 

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..