Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Temmuz '19

 
Kategori
Öykü
 

Beddua

EVLİYA ÇELEBİ’NİN BEDDUASI

İlköğretim Okulu 4. sınıftan 5. sınıfa geçtiğim gün , babam bana sürpriz bir şekilde sınıf geçme hediyesi olarak hiç ummadığım hediye almıştı. Karnemi alıp eve geldiğim günün akşamı, babam elinde bir karton kutu ile gelmişti. Kapıyı açıp, oturma odasına girdiği zaman hepimiz merakla kartonun içinde ne olduğunu merak etmeye başlamıştık.Babam bana işaret ederek , gel, dedi. Hemen yanına koştum. Karton son derece hafifti ve içinden garip sesler gelmekteydi. Babam karton kutuyu bana verdikten sonra ayakkabılarını çıkararak , terliklerini giydi ve gülümseyerek , beni öptü ve kanepeye oturduktan sonra.

-Canım oğlum, bir sene boyunca çok çalışarak bizlerin yüzünü güldürdün.Ben de sana değişik bir karne hediyesi almak istemekteydim .” Acaba ne alayım?” diye düşünürken, caddede civciv satan seyyar satıcıyı görünce sana almaya karar verdim. Değişik renkte 10 civciv aldım. Sen de bunlara isim vererek büyütmeye bak. Bunları büyütürken , bizlerin seni ve kız kardeşini ne kadar meşakkatlerle büyüttüğümüzü daha iyi anlarsın, dedi.

Ben elimde karton kutu ile kanepeye oturmuş ve hala şaşkınlıkla kutudaki rengarenk civcivlere bakmaktaydım. Tam bu sırada ilkokul 1. sınıfa giden kız kardeşim gelerek karton kutuyu çekmeye başladı. O çektikçe ben kızıyordum kardeşime. zaman böyle davranırdı. Beni kızdırmaktan adeta zevk alırdı. Ama civcivler renk renk o kadar sevimliydi , o kadar onların etkisinde kalmıştım ki, bu sefer kardeşime kızamıyordum.

Yemekten sonra hemen civcivlerin yanına koştum.10 tane civciv vardı. Babam yemekten sonra bir yandan gazetesini okurken, bir yandan da bana öğütler vermekteydi:

- Hüseyinciğim, bak! Bu civcivlerin hepsi de farklı renkte. Bence bu civcivlere tarihten bir insanın ismini ver. Bu civcivlere ismini verdiğin şahsiyetlerin hayat hikayelerini de aksam evdeki ansiklopedilerden oku. Hem öğrenmiş, hem eğlenmiş olursun. Ama dikkat et , yan komşumuz Mehmet bu civcivleri çok sevdiğini görürse kıskanarak sana zarar vermeye çalışır. Öyle insanlarla arkadaş olmaktansa, senin yerinde olsam akşama kadar bu civcivleri gözetler , bir yandan da kitap okurdum. Bu hem gelişmeni, hem tarihi sevmene sebep olacak, dedi.

Babamın bu öğüdü gerçekten de tutulmaya, uygulanmaya değer mantıklı bir öğüttü.Hemen çantamı alarak kağıt kalem çıkardım ve o sene tarihten öğrendiğimiz ünlü şahsiyetlerin isimlerini yazmaya başladım.Yunus Emre, Mevlana , Kanuni Sultan Süleyman , Yavuz Sultan Selim, Fatih Sultan Mehmet, Evliya Çelebi, Gaziosmanpaşa, Osman Gazi, Mehmet Akif Ersoy ve Necip Fazıl gibi.

Bu isimleri civcivlere verirken , bu şahsiyetleri hicvetme gibi bir amaç asla taşımamaktaydım. Amacım bu civcivlere verdiğim isimleri daha iyi tanımak ve günlük hayatta da her zaman onların kahramanlıklarını, hayatta başarı sırlarlarını ve hayatta başarılı olmak ve tutunmak adına ne gibi yöntemler izlediklerini öğrenerek onları tanımaktı.Babamın bu öğüdünü tutarsam, okullar açıldığı zaman hem bu şahsiyetler hakkında arkadaşlarımdan daha fazla bilgi sahibi olacak hem de hayatı onlardan daha iyi tanıyacaktım.

Bu hayaller içerisindeyken annem çaylarımızı getirdi.Ben bir yandan çayımı içerken, bir yandan da televizyondaki çocuk programını izlemekte ve bir yandan da kutuda cıvıl cıvıl yaşamanın sevinci ile oynaşan civcivlere bakmaktaydım.Bu minik hayvanlarda olan yaşama sevincini ne yazık ki bizler onlar kadar yaşayamamaktaydık. Bunun sebebi de insan olma duygumuzu tam yaşayamıyor olmamızdı galiba.

Ertesi gün civcivlerimi bahçeye çıkardım.Babamın dediği gibi , yanıma da tarih kitabını almıştım.Civcivlerden bir tanesi vardı ki , ötekilerden daha hareketli , daha da ataktı. Bahçenin her yanına gidiyor, hatta yüksek bahçe duvarımızdan atlayarak komşumuzun bahçesine geçmek istiyordu.Zaten bu kadar çevik olan ve gezmeyi seven civcive de sadece adını duyduğum ve hayatını tam bilmediğim Evliya Çelebi ismini vermiştim. Bugün hem civcivlere göz kulak olurken hem de Evliya Çelebi’nin hayat hikayesini okuyacak ve tarih bilgimi artıracaktım. Bu heyecanla ciltler dolusu seyahat kitabının kısa özeti olarak hazırlanmış 100 sayfalık “ Evliya Çelebi Seyahatnamesi”ni okumaya başladım.Okudukça da sadece bir gezgin olduğunu sandığım Evliya Çelebi’nin aynı zamanda dinini iyi öğreniş , yaşayan ve çevresine de o gözle bakan bir bilgin , veli olduğunu anlamaya başlamıştım. Gerçekten de babamın dediği gibi bu okumalar ve civciv çobanlığı bana güzel dersler verecek, hayata bakış açımın daha olumlu olmasına sebep olacaktı. Bu hızla okumaya başladım. Aman Allahım ! Evliya Çelebi nereleri gezmişti. Okuduklarımı daha iyi anlamam için anlattıkları yerleri okuduktan sonra , gözlerimi birkaç dakika kapatıyor ve anlatılan yerleri gözlerimin önüne getiriyordum. O zaman sanki bende Evliya Çelebi dedemizle dünyayı dolaşıyordum sanki.Gözlerimi kapattığım ve tam rüyalarıma daldığım anda civcivler aklıma geliyor ve gözlerimi açıyor, civcivlerime bir şey olmadığını anlayınca ve onların neşeli tavırlarını görünce bir oh çekiyor ve rahatlıyordum.Eğlenerek öğrenme buna denirdi hani.

Civcivlere alışalı bir haftadan biraz zaman olmuştu.Bir haftadan beri de civcivlerimden başka bir şeyi gözlerim görmüyor ve durmadan da okuyordum. Bu tutumumdan babam ve annem memnun oluyor ve kitap okuduğumu görünce de akşam babam eve gelince annem :

-Mehmet bey, iyi ki bizim oğlana civcivleri aldın.Bu civcivler eve geldi geleli bizim oğlan top oynamayı ve kardeşi ile didişmeyi bırakarak tam manası ile kitaplara daldı.Baksana bir hafta dolmadan Evliya Çelebi’yi , Yunus Ermeyi öğrendi.Civcivlerine Yunus Emre’den şiirler okumaya başladı , dedi.

Bu civciv ve okuma sevgimden annem ve babam memnun olduğu kadar, memnun olmayanlarda vardı.Hatta için için kıskanan ve beni oynamaya davet eden , ama gitmediğim zamanda sinirlenen komşumuzun oğlu Mehmet . Çünkü civcivler gelmeden önce O’ nunla her gün top oynuyorduk.Babam civcivleri aldığı zaman onunla oyun oynamak içimden gelmiyordu artık.

Komşumuzun oğlu Mehmet sinirli , zengin oldukları için de oldukça şımarık ve “ Her şey benim olsun, hep benim dediğim olsun” havasında olan insandı.İstediği olmadığı zaman çevresindeki insanlara ve eşyalara zarar vermekten kaçınmayan sorunlu bir çocuktu. Ben O2nu sevmesem de komşumuz olduğu için zaman zaman oynamak zorunda kalıyordum ve çoğu zaman O’nunla oyun oynamak istemiyordum.

Ben civcivlerime her gün çobanlık yaparken , bir yandan ha harıl harıl civcivlerime isimlerini verdiğim şahsiyetlerin hayatlarını okumaktaydım. Bazen ezberlediğim Yunus Emre şiirlerini civcivlere okurken , birden bu şiirleri dinleyen civcivlerin hareketlerinde daha bir ahenk ve hareket gördüm.Bunu anneme anlattığım zaman Yunus Emre’deki Allah aşkının bilinçli insanları etkilediğini ve civcivlerinde bir canı olduğunu ve kendi hal dillerinde Allah’ bildiklerini ve ondan dolayı öyle hareketli olduklarını söyleyince bayağı şaşırmıştım.Hele şu şiiri beni de civcivleri de çok etkilemişti

GARİP BENCİLEYİN

Acep şu yerde var m’ola
Söyle garip bencileyin
Bağrı başlı gözü yaşlı
Şöyle garip bencileyin.

Gezerim Rum ile Şam’ı
Yukarı illeri kamu
Çok istedim bulamadım
Söyle garip bencileyin

Kimseler garip olmasın
Hasret oduna yanmasın
Hocam kimseler kalmasın
Şöyle garip bencileyin

Söyler dilim ağlar gözüm
Gariplere göynür gözüm
Meğer ki gökte yıldızım
Şöyle garip bencileyin.

Nice bu dert ile yanam
Ecel ere bir gün ölem
Meğer ki sinemde bulam
Şöyle garip bencileyin

Bir garip ölmüş diyeler
Üç gün sonra duyalar
Soğuk su ile yuyalar
Şöyle garip bencileyin

Hey Ermem Yunus biçare
Bulunmaz derdine çare
Var şimdi gez şardan şara
Şöyle garip bencileyin.

Ben bu şiiri yüksek sesle bahçede okuyunca hem civcivler hareketlenmekte, hem ben neşe dolmaktaydım.Annem bir yandan evde iş yaparken , bir yandan da “ Söyle oğlum , söyle.Oku da Yunus’tan deyişler kulağımızın pası temizlensin” dedikçe ben daha neşeleniyor ve daha çok bilgi ile doluyordum.

Bir gün annem beni elektrik faturası yatırmak için elektrik kurumuna yolladı. Döndüğüm zaman civcivlerden Evliya Çelebi simini verdiğim civcivin ciyak ciyak cıyakladığını ve topalladığını gördüm. Anneme sebebini sorunca “Civcivler sen farta ödemeye gidince Mehmetgilin bahçeye gitmiş.Mehmet hırsla taş atınca civciv bağırmaya başladı” dedi.

Civcivin sesi o kadar acıklı gelmişti ki bana , anneme dedim ki , “Anne civciv neden bu kadar bağırmakta , yoksa Mehmet’e beddua mı etmekte ?” Bunun üzerine annem sarı saçlarımı okşayarak “ Canım oğlum, Evliya Çelebi gibi bir alim hiçbir zaman beddua etmez. Olsa olsa dua etmekte ve içinden ‘Allah’ım Mehmet’i ıslah et der’ demekte herhalde . Yeryüzünde hiçbir iyilik mükafatsız , hiçbir kötülükte cezasız kalmaz.Sen merak etme civciv düzelir ve Mehmet’te yaptığı bu kötülüğün cezasını bir şekilde öder” diyerek bana sıkıca sarılınca annemin de ne kadar sevgi ve bilgi dolu Anadolu kadın ı olduğunu daha iyi anladım.

Evliya Çelebi’nin ayağına bir çubuk tutarak sardık. Birkaç gün topallayarak gezen Evliya Çelebi birkaç gün sonra tekrar eski neşesini kazanmaya ve neşeli gezmeye başladı ve civcivlerde boyaları dökülünce sarışınlaşmaya ve asıl renklerini almaya başladılar.

Aradan birkaç gün geçmişti ki , bende civcivlere adını verdiğim şahsiyetlerin hayat hikayelerini okumuş ve tamamlamıştım. Artık okumaya ara vermiştim ki bir gün bahçe duvarından Mehmetgilin bahçeye bakınca çok şaşırdım.Mehmet topallamaktaydı.Acaba Evliya Çelebi’nin bedduası mı tuttu diye düşünürken konuyu anneme açtım Annem her zamanki bilgeliği ile bana “Evladım sen civcivlere büyük insanların isimlerini verdin. Galiba bu büyük insanlarda bu hayvanları korumaya başladılar ki , herkesin civcivi ölürken bizim civcivlere bir şey olmadı.Bunda galiba seninde onlara iyi bakmanın payı olmalı” dedi.Bu sefer anneme ben sarıldım.O da bana sarıldı.

Civcivler bana çok şeyler öğretmişti.Hayatı, tarihimi , hayvanlarınca bir can olduğunu ve öfke ile kalkanın zararla oturacağını ve insanlara iyilikte bulunanın iyilik, kötülükte bulunanında kötülük göreceğini anlamıştım.

Aradan yıllar geçtikten sonra ben Veteriner olmuştum ve ne zaman önüme tavuk gelse hep Evliya Çelebi’yi ve Mehmet’i hatırladım. Mehmet ise farklı farklı meslekler yapmasının ve bir iş bulamamasının ve asabi kişiliği sonucunda pek çok hapse girip çıkarak sorumsuz yaşantısının , sinirli kişiliğinin sonucunu her zaman sıkıntı çekerek ödedi.

TURAN YALÇIN-TOKAT

 
Toplam blog
: 1096
: 1558
Kayıt tarihi
: 28.12.07
 
 

1967 Tokat'ın  Pazar ilçesi doğumluyum. İşitme engelliyim. İstanbul Üniversitesi iktisat Fakültes..