Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Kasım '20

 
Kategori
Söyleşi
 

BEDEL

Onu farklı yapan ismi değil, yaptıkları. Bu günlerde yeni bir kitap çıkıyor, “Bedel” isimli kitabın yazarı kendisi. Daha öğrencilik yıllarında yaptığı projeyle farkındalığını ortaya koydu. İçten ve samimi verdiği röportaj için şimdiden teşekkür ediyorum. Ve hemen sorularımızı soruyoruz.

Bize biraz kendinizden bahseder misiniz, İlknur Gülebaş kimdir?

İlknur: İstanbul Üniversitesi Radyo Televizyon iletişim fakültesi, Radyo Televizyon mezunuyum. Ardından, Maltepe Üniversite İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü, Anadolu Üniversitesi İktisat Bölümü, Kamu Yönetimi mezunuyum. On yedi yıldır yerel-ulusal birçok televizyon kanalında haber spikerliği yaptım ve siyaset programları sundum. Halen devam ediyorum. İlk olarak üniversite televizyonunda editör olarak başladım, sonra muhabirlik yaptım ve en sonunda ekrana çıktım. Teknoloji televizyonu benim hayatımın dönülmez noktasıdır diyebilirim. Üniversite tezlerim için iki tane belgesel film çektim. Ondan sonra da TRT’de staj yaptım ve televizyon hayatına start verdim. Hem editörlük yapıp hem de yazdığın haberi sunmak, çok güzel bir duygu. “Söz Konusu Siyaset, Analiz, Haber Özel” gibi siyaset programları sundum. Şimdi ise Ulusal bir kanalda spikerlik yapıyorum. Ve Maltepe Üniversitesi’nde diksiyon dersi veriyorum. Özel iki dergide, Vatan Gazetesinde de yazıyorum. Sevdiğiniz işi yapınca, o başarı sizinle geliyor, ben buna inanıyorum.

Bedel sizin ilk kitabınız mı?

İlknur: Evet ilk kitabım, çok heyecanlıyım. Okumayı çok seviyorum ve kendimce bir kütüphanem var. İkinci el olsun, İstanbul'daki bütün kütüphaneleri bilirim, fuarları kaçırmam, şimdi okudukça birikim artıyor ve yazma isteğin artıyor. Ben de devamlı yazan birisiyim, bu da benim göz nurum gibi. Yaptığınız bir emeği, bir işi seneler sonra insanlarla paylaşmak, inanılmaz bir duygu ki onun heyecanı anlatılmaz.

“Bedel” kitabının içeriği nedir?

İlknur: Bedel aslında bir belgeseldi. 2010 yılında üniversite bitirme tezimdi. Ferizli L tipi cezaevinde on gün kadın, erkek, çocuk koğuşunda kaldım. Tabi ki bu sürece çok hazırlandım. Bir sene öncesinden bütün psikologlarla görüştüm, avukatlara danıştım ve İstanbul'daki hapishaneleri ziyaret ederek, neler yapabileceğimi ayarladım. Aslında, arkasında büyük bir çalışma var, diyebilirim. O dönem hapishane gibi yerlere girmek çok zor, biz oraya üç kamera, bir Jimi jip, bir fotoğraf makinası ve on kişilik ekiple girdik. Mahkumlarla tanışmak bizi heyecanlandırdı, onlar da bizim için hazırlanmışlar ve bu da yaptığımız işte başarıyı getirdi. Bedel’in içeriği kadın, erkek, çocuk koğuşunda yaşananlar, kendi dünyalarındaki hikayeleri, keşkeleri, pişmanlıkları, zorlukları, aslında bir anlık öfke ile hayatlarının nasıl değiştiklerini anlatıyorlar ve ben bunları çekerken ağladım, çok etkilendim. O dönem ses getirdi ve bunun raflarda kalmasını istemedim, kitap haline dönüştürdüm. Yani belgesel çektik, onu kitap haline getirdim.

Bedel’i Dünyada ve Ülkemizde uygulanan ilk proje olarak görüyoruz. O günden bugüne neler değişti?

İlknur: O günün şartları çok zordu, yani on sene önce her şey bu kadar elimizin altında değildi. Mesela, hapishane dizileri yapıldı, şimdi izin almak daha kolay, modern her şey. Ama, bizim dönemimizde izinler için Ankara’ya gittim, geldim. Bir ara verilmeyecek gibi oldu, ama daha sonra üniversite araya girince kabul edildi. Her geçen gün Dünya değişiyor, hızla gelişiyor. Yeni işler, projeler üretiliyor. Tabi ki arada değişen çok şey var. Şimdi ufak bir cep telefonu ile her yeri çekip, video haline getiriyoruz. Dünya’nın öbür ucuna gidip, geliyoruz. Ama biz o dönem üç kamera ve jimi jip ile çekip, yaptık. Kasetler vardı. Takılıyordu, zorlanıyorduk. Elimde 168 saatlik video kasetler var. Şimdi ise her şey dijital. İmkanlar ne kadar zor da olsa, güzeldi. Heyecan oldukça işinize daha özen gösteriyorsunuz. Bu süreçte içerdeki sisteme ayak uydurmak, onların psikolojisine göre hareket etmek, devamlı psikologlarla görüşme halinde olmak, aslında bir sistem içinde devamlı koşturma halindeydik. Çünkü, bizim için onların da düzenleri değişti. O dönemde Türkiye ve Dünya'da bu ilk diye geçti. Bu da benim için tarihi bir andı.

Bedel'i kimler okur? Hedef kitleniz kimlerdir? 

İlknur: Keşke herkes alıp okusa, ama maalesef Türkiye’de okuma sayısı yüzde bir oranını bile geçmiyor. Benim beklediğim hedef kitlem yok, zaten bu amaçla yazılan bir kitap değil. Yani ‘şu alsın, bu almalı’ demiyorum. Ama, insanların hayatlarında yaptıkları suçları itiraf edip, keşkelerini anlatırken, hüngür hüngür ağladıklarına şahit oldum. En çokta bir mahkûmun bana dediği bir cümle hala aklımdadır; “burası mezardan sonra gelinecek bir önceki adres” demesi, hapishaneyi net olarak tanımlıyor. Ben de bunun okunmasını tabi ki isterim. Hani başucu kitabı olmasa da en azından kütüphane arşivi olur, ama okunması şart. Bazen alırlar, kütüphaneye koyarlar ama bu başucu kitabı olsun.-Gülüyor-

Bu sizin ilk kitabınız, bundan sonra da yazmaya devam edecek misiniz? Yazacaksanız konusu ne olur?

İlknur: Okumak kadar, yazmayı da seviyorum. Yazmak benim için aslında bir düşünce biçimi, bir tutku. Bedel’den sonra, annemin hayatını yazmak istiyorum. ‘Farkı nedir?’ diye sorarsanız, bir kadının hayata tutunması, yaşama mücadelesi, çocuklarına düşkünlüğü ve bu kadar insanlar tarafından sevilmesi, gerçekten bilinmesi lazım diye düşünüyorum. Herkesin kendine göre hikayesi vardır, herkes annesini seviyordur. Ben de düşkünüm ve onun hikayesini herkesle paylaşmak istiyorum ki toplumumuzda kadına yapılan bu kadar şiddet ve ölümlerin çoğaldığı dönemde, belki bir nebze de olsa örnek olur. Birilerinin kalbine dokunur. Ondan sebep Bedel’den sonra “Annem” kitabı inşallah çıkacak, şimdiden çalışmalara başladım.

İlknur Hanım, bizi kırmayıp zaman ayırdığınız için çok teşekkür ediyorum. Ve başarılarınızın devamını diliyorum.

 

 
Toplam blog
: 50
: 138
Kayıt tarihi
: 01.06.20
 
 

Radyo ve Televizyon mezunuyum... Bir yayınevinde editörlük yapmaktayım... Profesyonel yaşam koçuy..