Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Şubat '09

 
Kategori
Anılar
 

Bedeli babasızlıktı

Bedeli babasızlıktı
 

‘’Gitme, gitme ne olur gitme babam gitme!..’’

Boğazım yırtılırdı her gidişinde. Ağlamak ne kelime katılır kalırdım ardından. Günlerce kilitlenirdi ağzım. Yeme içme hak getire.

İlk gidişinde Ankara’dan geri dönmüştü. Yırtmıştı tren biletini. Annem çılgına dönmüştü. Üç günlük ayrılık bile çok gelmişti, dayanamamıştı, yapamam demişti. Fısır fısır konuşurlarken kulak kabartırdım , beni anlamaz sanırlardı. Anlıyordum.’’Git’’ diyordu annem. Bak üç yıl hazırdan yedik. Çocukların istikbali için git. Bir iki yıl çalışır bir ev parası kazanınca dönersin.

Bir daha gitti, altı uzun aydan sonra geldi. Gitmem bir daha dedi. Oğlanın sünnetini yaptık, ucunda yoklukta olsa çoluk çocuğumun başında olurum.

Mobilya imalat atölyesi vardı, 1960 Askeri Darbesiyle iflas etmişti. Patronluktan sonra emir altına girmek zor gelmiş olmalıydı. Annem ağzından girdi burnundan çıktı, yine gönderdi.

Artık babasını gurbete kaptıranlardandım bende.

Akşamları, herkesin babası gelip, sokak ıssızlaşana dek beklediğim çok olurdu. Kış ayaz, yaz sıcak demez beklerdim. Boş beklemelerimi annemin çağıran sesi sonlandırırdı.

Zordu babasız olmak, babasız evde büyümek.

Geceleri kapıya kol demiri vururdu annem. Bizi de yanına alır öyle yatardı. İki kişilik yatakta annem, ablam, ağabeyim ve ben. Korkardı annem. Gölgesinden bile korkardı. ‘’Dişi köpek kuyruğunu sallamayınca…’’ En çok bu zihniyetten korkardı. Çok güzeldi, gençti daha otuz bile olmamıştı yaşı.

Karılarını gözünden sakınanlar, ‘’seninki orda bulmuştur birilerini, senin yerinde olsam bir gün beklemem’’ derlerdi dostça… Annem terslenince, amma da huysuz annem var diye eksiklenirdim.

Bahçe içinde, tek katlı taş bir evde oturuyorduk. Yaz kış pencerelerimiz kapalı, perdelerimiz çekiliydi. Bahçede biraz yüksek sesle gülsek annem uyarırdı. Konu komşu ne der?

Annemin yüzü gülmezdi. Sokaktaki ciddiyetini evde de sürdürürdü. Çok mutsuzdu. Şımarırız diye sevemezdi bizi. İçinde sevgi olmadığını düşünürdüm. İlk yeğenim doğduğunda, annemin bebeği severken söylediklerine üç kardeş şaşakalmıştık. Meğer annem sevmeyi bilirmiş!..


Bir kış günü akşam yemeğinde, babamın en sevdiği yemek olan kuru fasulye pilav vardı. O sırada duyduğum uçak gürültüsüne, çocuk yüreğimin sesiyle ‘’Uçak bana babamı getir, bu yemekten babam da yesin’’ dedim. Birkaç saat sonra babam geldi. Bir süre soluk alamayıp, katılıp kaldım. Sevinçten de ağlanır ya elime verdikleri kocaman saçlı bebekle susturabildiler beni. Pazardan alınan, güneşte rengi solan plastik bebeklerden sonra bu bebek, hem çok güzel hem de canlı gibiydi.

Böyle bebek kimsede yoktu.

Bedeli babasızlıktı…

Babam varken, şen olan evimiz babam gidince soluverirdi. Issızlaşırdı. İçi boşalırdı.

Özlemim kabardığında anneme çatardım. Git deyişlerini hatırlardım. Karşısına geçip o yılların popüler şarkısını sözlerini değiştirerek söylerdim. ‘’Kendin ettin kendin buldun, gül gibi kocandan oldun eyvah’’

Zamanla babasızlığı kanıksadık. Yılda bir kez, üç haftalığına gelen bir babaydı artık.

Harçlığımız bol, giysilerimiz çoğu yaşıtlarımızdan daha fazlaydı. Babam tatillerde, Akdeniz’i, Ege ve Marmara bölgesini neredeyse karış karış gezdirmişti.

Bedeli babasızlıktı.

Bir yanımız hep eksik kalmıştı.

Nedeni babasızlıktı.

İstikbalimiz kurtulmuştu…

Bedeli babasızlıktı…

narçiçeği

 
Toplam blog
: 74
: 1691
Kayıt tarihi
: 17.06.07
 
 

Emekliyim ama, yaşamdan değil; işimden. Eşim ve iki kızımla birlikte İzmir’de yaşıyoruz. Yazmak, oku..