Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Ocak '11

 
Kategori
Öykü
 

Bedelli Hata

Ertan Bey, kulağında ahize hararetli hararetli konuşuyordu. Bir yandan da büklüm büklüm olmuş telefonun kordonunu eliyle düzeltmeye çalışıyordu. Bir an için parmaklarının arasına doladığı kordonla önce olayın sorumlularını ardından da kendini boğup kurtulmayı düşündü. Görüşmesini tamamladıktan sonra iki elini kızgın ütü gezdirilmiş kadar sıcak olan ensesinde birleştirdi. Ardından üzerine yapıştığı deri koltuğundan bir hamlede sıyrılarak ayağa kalktı. Dudaklarının arasından dökülen sözcük hep aynıydı. “Allah’ım bittim ben! Sanırım mesleğimden de oldum!” 

Tıklanan kapısının sesiyle iç dünyasından gerçek dünyaya zorunlu bir geçiş yapmak zorunda kaldı. 

- Gel! 

İçeri giren sekreteri Filiz’in yüzü kıpkırmızıydı. Ertan Bey’in teninin rengi, sekreterinin gözlerinde ve yüzünde herhangi bir umut ışığı göremeyince bir kat daha koyulaşmıştı. Sözcükler dudaklarının arasında şimşek gibi şakıyordu. 

- Hala bir haber yok mu? Bu kadar beceriksiz insanı istesem bir araya getiremezdim. Ama ne yapayım. Çalışmak için sizleri özel seçmedim. Geldiğimde karşımdaydınız. Yahu nasıl kaybolur? Hani küçücük bir şey olsa yüreğim gam yemez! Aradığımız koca bir dikdörtgen! 

- Maalesef efendim. Sürekli arıyorum. Ama beklediğimiz iyi haber tarafımıza bir türlü ulaşmıyor. 

- Gerçi bulunsa ne çare! Rezil olduk olacağımız kadar.. Bu bir skandal.. Basına yansımaması için elimizden ne geliyorsa yapmamız gerek! Bir duyulursa işte o zaman sonumuz olur! 

Kolundaki saate, yarım saat sonra bedeninde patlayacak bir bombaymış gibi dehşetle baktı. Tekrar masanın etrafını dolaştı ve koltuğuna oturdu. Bir türlü gevşetemediği sinirinin hıncını sağa sola çekiştirdiği kravatından alır gibiydi. 

Ahizeye tam uzanıyordu ki telefon çaldı. Karşıdaki kişi kurumun en yetkilisi olan Gürkan Beydi ve avazı çıktığı kadar bağırıyordu. 

- Ertan! Nasıl iş yapıyorsunuz böyle! Koordine sıfır! Disiplin ise sıfırın da altında…Kendi içimizde çözebileceğimiz basitlikte bir olay değil ki bu! Karşı ülke yetkilisine durumu nasıl izah edeceğiz? “Şey affedersiniz. Küçük bir yanlışlık oldu. Sizin rahmetliyi uçaktan uçağa naklederken bir köşede unutuvermişiz. Bulanların insaniyet namına tarafımıza teslim etmesi rica olunur diye polis radyosuna ilanda bulunduk mu ?” diyeceğiz. 

Ertan, kısılan sesinin akordunu bir kaç boğaz temizleme hareketiyle sağladıktan sonra titreyen bir sesle cevap verdi. 

- Şey efendim! Biz gerekli bütün talimatları en ince ayrıntısına kadar ilgili kişilere vermiştik. Üstelik şimdiye kadar pek çok yabancı hastayı turp gibi edip ülkelerine gönderdik. Bunun yanı sıra nadiren de olsa ölenler oldu! Onları da başarı ile yolculadık. Ama böyle bir durum inanın benim de ilk kez başıma geliyor. Yurt dışındaki temsilcimiz uçaktan tabut çıkmayınca şok geçirmiş! Asıl şoku yarım saat sonra cenaze sahipleri yaşayacak. Ne yazık ki bu olay ülkeler arası ilişkilerimizin hazin sonuna mezar olacak! 

Gürkan Bey hayretler içerisinde konuşmasını sürdürdü. 

- Yalnız anlayamıyorum Ertan! Tabut nerede? İçindeki ölü dirilip, kefeniyle bir mağazaya girip baştan aşağı giyinip kuşanıp yeni bir kimlikle insanların arasına mı karıştı? Mübarek yer yarıldı sanki içine girdi. Adam ünlü biri olsa birisi mumyalayıp saklamak için evine götürdü diyeceğim. Ya da çok zengin biri olsa fidye amaçlı diye düşüneceğim. Ama lanet olsun ki e şıkkı yani hiç biri! 

Telefon trafiği daha da artarak devam ederken diğer yanda Gafur, toprağa babasını indirmeden önce bir kez daha yüzünü görmek ve öpmek istemişti. Fakat gördüğü manzara karşısında dehşete düşmüştü. Bir oğluna bir de tabutun içindeki yabancıya baktıktan sonra olduğu yerde sıçrayıverdi. 

- Abo! Bu da kim yahu? Tövbe estağfurullah! Ulan Ziya! Bir işi de doğru dürüst yaptığını göremeyecek miyim? Babam nerede oğlum! Elin ölüsünü kapıp getirmişsin! Boşuna mı demişler “Namazda meyli olmayanın ezanda kulağı olmazmış” diye! Ayıkla pirincin taşını şimdi! Sahi taş deyince aklıma geldi. Mezar taşına ne yazacağız şimdi? 

- Baba zaten bütün ölülerin ruhuna fatiha okunmuyor mu? Ben bugüne kadar hiçbir mezarda bedenine fatiha yazıldığını görmedim. Biz okuruz dedeme duamızı, her nerede ise gider ruhuna! 

- Ziya! Kapatmazsan şu gevşek çeneni, şu gördüğün açık mezar ya senin ya da benim olacak haberin olsun! 

- Baba bu garibin mezarı neresi olacak? 

- Bulacağız sahipleri oğlum! Gömecek halimiz yok ya! 

Aysel AKSÜMER 

 
Toplam blog
: 334
: 482
Kayıt tarihi
: 22.03.10
 
 

Halkla İlişkiler bölümü mezunuyum. Iki çocuk annesiyim. "Bir Öykü Kadar Kısa Bir Roman Kadar D..