Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Haziran '12

 
Kategori
Güncel
 

Beden ve kürtajı ben de yazdım!

Beden ve kürtajı ben de yazdım!
 

Ayşe'nin bedeni kendinindir, tabi kararı da!


Önce, duruma uygun bir slogan üretiliyor.

Sonra da birileri onun peşine takılıp gidiyor.

Tıpkı şu kadın ve kürtaj meselesinde olduğu gibi...

Slogan şu; "Vücudum benimdir!"

Tabi ki senindir, itiraz eden mi var?

Ancak, iddia burada kalmıyor, uzadıkça uzuyor:

"Bedenimin tasarruf hakkı bana aittir!"

"Onu, istediğim gibi kullanırım!"  ... Yani,

"İstediğime sunarım, istemediğimi reddederim!"

"İstediğim bebeği taşır, istemediğimi atarım!"

Vay be... demek öyle ha!

Bu ne gurur, bu ne kibir Ya rabbi. Sanki dağları tepeleri o yaratmış, bu alemi, erişilmez iradesiyle o donatmış ta haberimiz yok!

Bu tipler çok iyi bilmeli ki hayat, herkesin keyfine göre yön alan bir olgu değildir. En ideal yönetim kabul edilen demokrasi bile  bize, "tak ve kullan" bir yaşam sunamamaktadır. Her şey gibi onun da belli kuralları vardır. Demem o ki, bu dünyada varolan hiç bir beden kökten sorumsuz değildir. İstediği veya istemediği bir çok şeyi yapmak zorundadır. Onun yaşamın gerçeğine sırt çevirmek gibi bir lüksü yoktur.

"Vücudum benimdir!" benzeri laflar, bencil ve küstah karakterlerin içlerinde taşıdıkları ve fakat asla erişemeyecekleri bir büyüklük hevsinin dışa vurumudur. Bu ifadelerin, realitede hiç bir geçerliliği yoktur. Çoğu kadının bedeni şu veya bu şekilde, başkaları tarafından kullanılmaktadır. Mesela, mankenler elbise askısı olduklarını kendileri itiraf etmektedir. Hamilelik te tekil bir sonuç değildir. Ayrıca çalışan kesimin tamamı, bir patronun emri altında ve onun talimatlarına uyarak hayatını kazanmaktadır.

Zira insan, yedeğinde taşıdığı ikinci bir bedene sahip değildir. Yani kimse, başka bir vücut üzerinden geçimini sağlamamaktadır. Tüm varlığını ortaya koyarak bizzat çalışmaktadır. Bedenine, günde en az sekiz, hatta bazan on, oniki saat çalışmak isteyip istemediğini sormak aklına bile gelmemektedir. Şimdi kendilerini dünyanın erişilmezleri zanneden "boş laf cambazları"na şunu demek istiyorum:

Hadi şimdi patronunuzun karşısına dikilip, "Bu beden benimdir. İstersem çalıştırırım, istemezsem çalıştırmam, istersem işe gelirim, istemezsem gelmem" deyin bakalım ne olacak? O yüce ve kutsal sloganınız ne kadar işe yarayacak bir görelim.

Bana göre bu sloganın, bazı şehvetperest erkeklerin isteklerine daha kolay ulaşmalarını sağlamaktan başka bir yararı yoktur. Bu olsa olsa, orta çizgiyi kaybetmek üzere olan kadınları yoldan çıkarmanın farklı bir yöntemi olabilir. Kadın, haktan sözettikçe iştahı artan erkekler, "Vücudun senindir kızım, başkaları ne karışır? Keyfince yaşa, aklına eseni yap! Nikah ne demek? Evlenip te ne yapacaksın? vs. vs." diyerek destek verirler. Kimbilir belki de bu yolla bir fırsat yakalama imkanı bulurlar.

Gerçek şu ki, savaşlar, kavgalar, kazalar ve afetler yüzbinlerce vücudu telef etmiştir. Acaba onlara, "Bu vücut kimindir?" diye soran olmuş mudur? Kimbilir kaç kadın istemediği halde, bir sürü aşağılık herifin zevkini tatmin etmiş ve etmektedir. Kaç şerefsiz, onların bedeni üzerinden para kazanmış ve kazanmaktadır. Kullanıldığının ayırdına varamayan bir çok bayan halâ belânın üstüne üstüne gitmektedir. Kadın (erkek) sorunu beylik ifadelerle, sloganlarla çözülecek olsaydı, şimdiye kadar yazılmış binlerce sayfa yazı ve bir o kadar söz işe yarar da insanlığın bu kadim derdine çare olurdu. Oldu mu? Ne gezer!

Gelelim işin başka bir veçhesine. Acaba insan kendine ait olan her "şey"i istediği şekilde kullanabilir mi? Mesela, arsasına dilediği yükseklikte ev yapabilir mi? Sokakta çırılçıplak dolaşabilir mi? Arabasını kafasına göre kullanabilir mi? Mesela, trafiğe ters taraftan girebilir mi? "Bana ne kırmızı ışıktan, kavşaktan!" diyebilir mi? Tuvaletinin giderini sokağa salabilir mi? Pantolonunu/eteğini indirip çarşı ortasında abdest bozabilir mi? Bunların hepsi için verilecek tek cevap, "hayır" dır.

İnsanların, kurallı topluluklar halinde yaşadıklarını bireyin, istediği her şeyi yapamadığını/yapamayacağını biliyoruz. Edep ve ahlakın sınırlarını zorlamanın demokrasiyle, özgürlükle bir alakası olmadığını da biliyoruz.  Yani lafı uzatmanın anlamı yok. Bedenlerimiz bize aittir, "hadi o zaman, kendimizi köprüden atalım!" demek ne kadar gerzeklikse ise, "Vücudum benimdir!" sloganından medet uman kadına destek çıkıyormuş gibi görünmek te o kadar hinlik ve şeytanlıktır. Bu sloganda keramet arayan kadına arka çıkan erkeğin melek niyetli olduğunu sanmak ise tümden gaflettir. Herkes beğendiği yolu seçsin ama kendi cehennemini cennetmiş gibi reklam etmeye kalkmasın.

Kaç gündür kürtaj meselesi üzerinden kadın hakları konuşuluyor. Bence bu konuda gereğinden fazla laf  israfı yapılıyor. İnsan cinsleri arasındaki farka baktığımızda zaten, her şey açıkça görülüyor. Konuşup tartışmakla bu gerçeği değiştiremeyiz. Payına düşeni beğenmeyen, sorumluluğunu taşımak istemeyenler(varsa) cinsiyet değiştirir olur biter. Çok eskilerde bir İtalyan doktor veya bilim adamı bir erkeği doğurtmaya kalkmış, ancak sonuç alamamıştı. Daha sonra bir başka şahıs ta böyle bir girişimde bulunmuştu. İkincisi için, "doğurttu" falan denilmişti ama galiba erkek denilen herifin önceden kadın olduğu ortaya çıkmıştı!

Ne demek mi istiyorum. Allah, dilerseniz doğa, kadına çok özel bir yetenek bahşetmiştir. Soyumuzun devamını ona bırakmıştır. Yani ürememiz için elimizdeki tek seçenek kadındır. Bunun ikinci bir yolu yoktur. Açıkçası beşeriyyet bu konuda, kadının himmetine muhtaçtır. Ev kadınlığını küçümseyip, ev işi yapmayı, çocuk yetiştirmeyi nakısa olarak görenlere duyrulur. Onlar her erkeği mühendis, genel müdür, yönetim kurulu üyesi, yazar veya gazeteci sandıklarından sürekli kadın hakkından bahsediyor. Yaşadığı sitenin dışından bihaber olan bu kitle, beden gücü gerektiren ağır ve zor işlerle günlük nafakalarını temin eden yığınla erkeğin mağduriyetini göremiyor.

Eğer öyle olmasaydı erkeklerin, kadınlardan daha iyi şartlarda yaşamadığını anlarlar tezlerini, "kadın hakları" üzerinden değil, "insan hakları" üzerinden sürdürürlerdi.

Eskilerde, neslimizi kurutmak için batılıların bizi, doğum kontrolüne zorladıkları yazılır çizilirdi. Biz de inanırdık. Kimbilir belki de iddialar doğruydu. Kürtaj serbestliğini savunanların böyle bir düşüncesi olduğunu sanmıyorum ama kesin yoktur da demiyorum. Tartışmaların, laf cambazlarının kendilerini tatmin etmeye yaradığını düşünüyorum. Eğer meşru bir kadın erkek ilişkisinden (yani evlilikten) bahsediyorsak kürtaj yasağı toplumda derin yaralar açmayacaktır. Her ailenin, basit ve ucuz yöntemler kullanarak istenmeyen gebeliği önleme imkanı vardır. 

Peki sıkıntı nedir? Sıkıntı, kural dışı ilişkiler sonucunda ortaya çıkan hamileliklerdir. Aslında bu, kadından daha çok erkeği rahatsız eden bir durumdur. Çünkü bu tablo onun gizli ilişkisini meydana çıkaracak, muhtemelen onu ailesine karşı mahçup edecektir. Demek ki, bu tür kürtajlar sadece kadının değil aynı zamanda erkeğin de problemidir. O zaman, doğmak isteyen çocuğu kürtajla katletmek yerine, gizli ilişkilere çözüm bulunmalıdır.

Bence, annenin hayati tehlikeye maruz kalması, namusa tasallut yoluyla gelişen hamilelikler (ve belki de çok özel durumlar) için yasal bir zemin sağlanabilir. Bunun dışındakiler yasaklanmalıdır. 

Resim: kadininevi.com.

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..