Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Ocak '18

 
Kategori
Şiir
 

Bedri Rahmi Eyüboğlu

Bedri Rahmi Eyüboğlu
 

Trabzon Öğretmen Okulu 1965-1966 Mehmet Yapar öğretmenimiz


1913 Görele
1929 İstanbul Resim sanatında D grubunda yer alır
1937 Akademi öğretim görevlisi, sonra profösör
1941 Yaradana Mektuplar, ilk şiir kitabı
196-1963 Amerika
Varlık (1946), Yeditepe (1950-1952) ve Cumhuriyet gazetesi…

Bedri Rahmi, resimle şiiri kaynaştıran bir sanatçıdır. Bu özelliğini resim ve şiirlerinde görmek olası. O bir bakıma "şiirin ressamı resmin şairi”dir. Şiirlerinde renk ve resim öğesi yoğundur. Bunu sözcüklere değin indirgemiştir. Bedri Rahmi sanat ve düşün adamıdır.Şiirlerinde ressam Bedri Rahmi'nin gözleriyle bakar dünyaya:

*

Kolu mor, kanadı yeşil 
Halinden şikâyetçi değil
Yeşil yeşil yeşil
Dondurma kutusu üstünde
Üç kırmızı çiçek
Canımın içi kadar sıcak
Dilediğim kadar kırmızı
Özlediğim kadar gerçek

*
Bedri Rahmi'ye göre:“resim şekillenmiş şiirdir.” Bu anlayışını dizelerine tablolarına işlemiştir.
Tabloları ile ilgili alanı ustalara bırakarak biz Bedri Rahmi’nin şiirine bakalım:
*
Yaradana Mektuplar'ı 1941'de yayımlanan Bedri Rahmi üretken bir sanatçıdır. Özellikle şiir alanında unutulmaz eserler vermiştir. Aşk şiirleri, Anadolu motifli dizeler, onun en başarılı ürünleridir. İlk şiirleri yüksek sesle okunabilecek şiirlerdir. Bunu Karadut (1944) ve Tuz (1952) yapıtlarında en güzel söyleyişiyle görürüz.

Bedri Rahmi’nin şiirlerinden örnekler:
*

Üç Dil 
*
En azından üç dil bileceksin 
En azından üç dilde 
Ana avrat dümdüz gideceksin 
En azından üç dil bileceksin 
En azından üç dilde düşünüp rüya göreceksin 
En azından üç dil 
Birisi ana dilin 
Elin ayağın kadar senin 
Ana sütü gibi tatlı 
Ana sütü gibi bedava 
Nenniler, masallar, küfürler de caba 
Ötekiler yedi kat yabancı 
Her kelime arslan ağzında 
Her kelimeyi bir bir dişinle tırnağınla 
Kök sökercesine söküp çıkartacaksın 
Her kelimede bir tuğla boyu yükselecek 
Her kelimede bir kat daha artacaksın

En azından üç dil bileceksin 
En azından üç dilde 
Canımın içi demesini 
Kırmızı gülün alı var demesini 
Nerden ince ise ordan kopsun demesini 
Atın ölümü arpadan olsun demesini 
Keçiyi yardan uçuran bir tutam ottur demesini 
İnsanın insanı sömürmesi 
Rezilliğin dik alası demesini 
Ne demesi be 
Gümbür gümbür gümbür demesini becereceksin

En azından üç dil bileceksin 
En azından üç dilde 
Ana avrat dümdüz gideceksin 
En azından üç dil 
Çünkü sen ne tarih ne coğrafya 
Ne şu ne busun 
Oğlum Mernus 
Sen otobüsü kaçırmış bir milletin çocuğusun. 
*

*
Çakıl 
*
Seni düşünürken 
Bir çakıl taşı ısınır içimde 
Bir kuş gelir yüreğimin ucuna konar 
Bir gelincik açılır ansızın 
Bir gelincik sinsi sinsi kanar 
Seni düşünürken 
Bir erik ağacı tepeden tırnağa donanır 
Deliler gibi dönmeğe başlar 
Döndükçe yumak yumak çözülür 
Çözüldükçe ufalır küçülür 
Çekirdeği henüz süt bağlamış 
Masmavi bir erik kesilir ağzımda 
Dokundukça yanar dudaklarım

Seni düşünürken 
Bir çakıl taşı ısınır içimde 
*

*
Sitem 
*
Önde zeytin ağaçları arkasında yar 
Sene 1946 
Mevsim 
Sonbahar 
Önde zeytin ağaçları neyleyim neyleyim 
Dalları neyleyim 
Yar yoluna dökülmedik dilleri neyleyim 
Yar yar... Seni karasaplı bıçak gibi sineme sapladılar 
Değirmen misali döner başım 
Sevda değil bu bir hışım 
Gel gör beni darmadağın 
Tel tel çözülüp kalmışım 
Yar yar... Canımın çekirdeğinde diken 
Gözümün bebeğinde sitem var 

*
*
Can Eriği 
*
Bir kelime buldum çın çın öter; 
Adı candır. 
Bir erik kopardım can dalından; 
İçi can dolu, 
Adı can, yaprağı can, lezzeti candır. 
Bir gölge düştü önüme dedi ki: 
Bir yüküm var benden ağır 
Bir yüküm var beni taşır 
Adı candır.

Toprak dedi ki: 
Can Allahın yongasıdır 
Fakat ben bir deri bir kemik 
kaldım. 
Bir de misafirim var adı candır.

Işık dedi ki: 
Renklerden, kokulardan, 
Seslerden önce koşup geldim 
İnsanoğluna nur topu gibi 
Bir müjde getirdim, 
Adı candır. 
*

Karadut 
*
Karadutum, çatal karam, çingenem 
Nar tanem, nur tanem, bir tanem 
Ağaç isem dalımsın salkım saçak 
Petek isem balımsın ağulum 
Günahımsın, vebalimsin. 
Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan 
Yoluna bir can koyduğum 
Gökte ararken yerde bulduğum 
Karadutum, çatal karam, çingenem 
Daha nem olacaktın bir tanem 
Gülen ayvam, ağlayan narımsın 
Kadınım, kısrağım, karımsın.

*

*
Trabzon Deyince

*

Trabzon deyince aklıma bir salkım karayemiş gelir
Bahçeler dolusu zindan yeşili
İçin için kandil kandil ballanır
Kandiller içinde bir kandil yanar
Bir kız deli gibi koşmaya başlar
Yanaklarında Amoftaların alı
Dudaklarında karayemişlerin moru
Göğsünde... elinin körü
*

Trabzon deyince aklıma Soğuk su gelir
Soğuk su deyince bir dizi kareymiş ağacı
Kareymişlerin altında biri kız biri oğlan iki çocuk
Ne çocuğu iki belâ iki hışım
Nefesim kesilinceye kadar kovalamışım
Düştüm düşmesine 45'ten 30'u 
15 yaşındayım

*

Trabzon deyince aklıma kemer kaya gelir
Kayanın dibinde bir kız soyunur
Bir sarışın şimşektir çakar kamaşır gözlerim
Bir saniye bile sürmez olan biten
Ama kaya yarılmıştır çoktan derinlemesine
Orta yerinden
Bir suret
Bir çırılçıplak aydınlık 
Ölesiye saplanıp kalmıştır artık
Kayanın dibinde bir kız soyunur
Doya doya bakmaz Mernuş uyanır
Şimdi durmuş kötü kötü düşünür

*
Trabzon deyince aklıma Faroz gelir
Kara kara kazanlar hatırlarım dizi dizi
Kurşun gibi ağır bir balık yağı kokusu
Kırar kolunuzu kanadınızı
Hantal bir bulut güçbelâ havalanır
Bulutun içinde yüzlerce Yunus ağır ağır
Yarım kalmış bir deniz türküsünü
Deniz dibi yeşilini katran morunu
Gök mavisine katmaktadır
Sonra ağır başlı zinosların bembeyaz uğultusu
Dünyanın bütün denizleri de yetim yapayalnız
Dünyanın her yerinde beyaz, sessiz, sevimli
Martıya zinos derdik değil mi?

 
Toplam blog
: 1064
: 732
Kayıt tarihi
: 24.03.12
 
 

Türkay KORKMAZ, umuda yolculuğu ertelemez. Mermeri delenin damlanın sürekliliği olduğunu bilir. Y..