Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Haziran '14

 
Kategori
Deneme
 

Beethoven'i anlamak

Beethoven'i anlamak
 

Hüzünün bir insan yüzüne ve bekleyişin gözlerine bu kadar yakıştığı bir başka an olamazdı. Konser, orkestra ve koronun görkemli "kreşendo” su ile sonlanmış, sırtı salona ve dinleyenlere dönük maestro eserinin, hiç duymadan bestelemiş olduğu eserinin yarattığı izlenimi, kendi yalnızlığı ve derin sessizliği içerisinde,göğsünde duyumsadığı hızlanan kalp atışları içerisinde beklemektedir. Oysa salon alkıştan yıkılmaktadır. Yardımcısı Anna Holtz’un yardımıyla salona döner. Kral ve salon tümüyle ayakta, büyük bir coşku içerisinde,kendilerinden geçmişçesine onu alkışlamaktadır. Yüzünde ve gözlerindeki ne olacak endişesinin işlediği hüzün, yerini koronun seslendirdiği Schiller’in “Ode an die Freude” sine, Neşeye Övgüsü’nün taşıdığı mutluluğa bırakmıştır. Yıl 1824 yer Viyana "Karntnerthor-Teather” dir. İnsan sesinin de kullanıldığı ilk senfoni olan Beethoven’nin 9.senfonisi’nin icraatı bitmiştir. Ölümüne üç yıl vardır. Ama eseri ölümsüz olacaktır…
 
İşitme duygusunu yitirmiş bir yalnız, bir acılı adamın, bir başkaldıran insanın barış ve kardeşlik temaları işleyen, özgürlüğe övgü adını verdiği eserinin notaları müziğin şiirselliğinde ve sessizliğin sesinde büyüyerek ve çoğalarak, insanlığın ortak eseri olarak sonsuzluk yolculuğuna başlamışlardır. Beethoven eserinin yazılımında kendisine yardımcı olan Anna Holtz’un kulağına eğilir. ”Kimsenin duyamadığı sesleri duyuyor, havadaki titreşimleri algılıyorum. Tanrı notaları kulağıma fısıldıyor.O’nu duyuyorum.
Yaratıyorum,ama yarattığım eserimi işitemiyor, dinleyemiyorum. Bu büyük bir adaletsizlik değil mi?” der. İlk bakışta bir psikozun belirtisi olarak rahatlıkla nitelendirilebilecek bu ifadeler, karmaşık bir ruh hali içindeki Beethoven’in acı ve esin dolu dünyasının, isyanının ifadeleridir. Beethoven’in yaşamından bir kesit sunan “Beethoven’i Anlamak” filminin 9.cu senfonisinin bitişi, Ed Harris ve Diana Kruger’in olağanüstü oyunculuklarının doruğa erişmesiyle sonlanır.
 
Sinemada oynadığı dönemde çok istememe karşı izleme olanağı bulamadığım bu filmi sonradan izledim. Film bittiğinde 9.cu Senfoni’nin bildik tınıları ruh dünyamın derinliklerinde yankılanırken “Beethoven’i Anlamak” üzerine düşünüyordum. Kolay mı idi O’nu anlamak, daha en yakınlarımızı anlamakta zorlanıp acemilik çekerken? Ama , hiç olmazsa O’nu anlamaya çaba gösterebilirdik. Hem birbirimizi anlamaya da yardımı olurdu, kim bilir? Görünüşte bir derbeder, dağınık, biraz pis, alkole yatkın, yalnız, başkaldıran, sağırlığı nedeniyle takıntılı, aksi, geçimsiz bir insan ruhsal dünyasının gel-gitleri içerisinde; gene aynı ruh dünyasının erişilemez zenginliğini  müziğin evrensel diliyle insanlığa sunuyor, kendisini, çelişkilerini anlatmaya çalışıyordu.
 
Karamsar dünyasında beklenmedik erken bir bahar çiçeği gibi açan bir genç kızın taşıdığı genç neşe, ölümsüz eserinin sonuna insan sesleriyle işlenen  “Neşeye Övgü” ile taşınıyor, belki de bize şimdilerde çok gereksinmemiz olan bir şeyi; neşeyi, kardeşliği ve özgürlüğü anlatıyordu:
                                                        “Törelerin ayırdıkları
                                                           Senin sihrinle birleşir
                                                           Yumuşak kanadının uçuştuğu yerlerde
                                                            İnsanlar kardeş olur” ***
 
Film,hasta yatağında Anna’ya  “Hislerim bulutlar gibi yer değiştiriyor. Üşüyorum ve çok yalnızım.Tut ellerimi…” deyişi ve ölümüyle sonlanır. Sonsuzluğa akıp giden ruhu, fonda giderek uzaklaşan ve giderek daha derinden işitilmeye başlayan 9.cu senfoni’nin ölümsüz motifleriyle ölümsüzlüğe ve özgürlüğe taşınır. Yer değiştiren bulutlar gibi…
 
Beethoven’i anlamak? Kolay mı? Ama anlamaya çalışmaya başlamak bu kolay, bunu başarabiliriz sanıyorum. Aslında tam da bu günlerde ne kadar çok gereksinmemiz var birbirimizi anlamaya çalışmaya toplum olarak. Sanat dünyasında, hümanizmada, yazında ve müzikte alanlarının dev isimlerini yetiştirmiş olan ruhsal dünyaları son derecede zengin bu toplumun insanları, günlük hayatın sığlıklarını bulandıran kısır çekişmelerden kurtuldukları an, birbirlerini anlamaya da başlayacaklardır kuşkusuz.
 
Her ne kadar yaşanan hayat bizi karamsarlığa sürüklesede; insanlığın ortak birikimi olan evrensel değerleri sahiplenmek ve çok sesli müziğin evrensel tınılarını bir Doğuanadolu uzun havasının yanık ezgileriyle birleştirebilmek neden başlangıç olmasın? Neden hiç anlamaya çalışmadıklarımızı, anlamaya çalışmak bir başlangıç olmasın, neden?
-Hem başkasını anlamaya çalışmak, bir yerde onu yaşamaya başlamak demek değil midir?
 
 
 
                                                                                   
                                                                                       
                                                                                                Akın Yazıcı
                                                                                           
***Schiller “Neşeye Övgü”
 
 
Toplam blog
: 190
: 391
Kayıt tarihi
: 07.05.14
 
 

1965 Ankara Üniversitesi Tıp fakültesinden asker hekim olarak mezun oldum. Gülhane Askeri Tıp Aka..