Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Temmuz '07

 
Kategori
Yemek - Mutfak
 

Bekar Tavuğu versiyon 2.0

Bekar Tavuğu versiyon 2.0
 

“Ayının bildiği on üç kelime, on üçü de armut üzerine” derler ya, benim de yemek tarifi yapacağım zaman aklıma tavuktan başka bir malzeme gelmiyor. Tavuğu çok mu seviyorum? Hayır. Çok mu yiyorum? Hayır. Tavuklu yemekleri çok mu yapıyorum? Ona da hayır. Ama tavuklu yemek denemelerimin hemen hepsinden iyi sonuçlar aldım, o yüzden son tavuklu yemek keşfimi de sizlerle paylaşmak istedim. Buyrun, tarif benden, malzemeler sizden; yapın, getirin beraber yiyelim.

Efendim bu yemek için kişi başına kemiğinden ayrılmış 200 gram pirzolalık tavuk butu, bir adet patlıcan, bir adet soğan, birkaç diş sarmısak, bir adet sivri, çarliston ya da kırmızı biber, iki adet domates, bir çay bardağı kadar zeytinyağı, tuz, isteğe göre karabiber, pul biber falan gerekiyor. Bunun yanında sakin bir kafa, (bozuk da olabilir), iki adet bira, bir - iki duble rakı, ya da evde içki adına ne varsa artık... Tabii bir mutfak, dolu bir tüp ya da doğal gaz. Haa içki içmeyenler yapamaz mı? Yapar efendim, neden yapmasın, içkisiz de güzel gider.

Şimdii, tavuğu kuşbaşından biraz irice doğruyoruz. Soğanı, sarmısağı soyuyoruz. Yok yok bi dakka durun, sırayla gidelim: Önce patlıcanın kabuğunu şöyle zebra deseni biçiminde soyuyoruz. Sonra kızartmalık dilimler gibi dilimleyip tuzlu suya koyuyoruz. Orada bir süre bekleyip acısını salmasını bekliyoruz. Patlıcan dedim de, yahu ne mübarek bir sebzedir bu arkadaş. Her yola gelir, her şeye yakışır. Yüzde 92’si sudur, kalorisi azdır, o yüzden kilo yapmaz.. Pişirmesi de hazmı da kolaydır. Lezzetlidir. Sessizdir, kes doğra, ez, közle, neye katarsan kat hiçbirine itiraz etmez. Ne öteki malzemelerin tadını bastırır ne de onların arasında kaybolur. Ziyafet masasına da yoksulun sofrasına da oturur, hiçbirini yadırgamaz. Hemen hemen her şeyle iyi geçinir ama asıl kankaları kıyma, domates, biber, yoğurt ve zeytinyağıdır. Paylaşımcıdır, dost canlısıdır, fedakârdır. Adı üstünde patlı’candır, “can”dır yani.

Ben şahsen en çok kebabını, kurutulmuşundan yapılan dolmasını ve közlemesini severim. Biz Antepliler en az seksen çeşit yemekte kullanırız. Aramız çok iyidir kendisiyle. Pastasını, reçelini yapan bile varmış rivayete göre, valla ben de söyleyenlerin yalancısıyım! O kadar ki, Anteplilere özgü “patlıcan deliliği” diye bir psikolojik rahatsızlık bile vardır! Bazı akıl hastalıklarının döngülerinin patlıcanın çıktığı mevsime denk gelmesiyle alakalı bir yakıştırma işte. Bugünlerde her evde hemen hemen her gün patlıcanlı bir yemek yapılır. Rengi de güzeldir, asaletin rengi olan mor! Bence Antep’in renginin patlıcan moru olması gerekirdi ama beni dinleyen kim!

Sizi lafa tuttum ama aslında patlıcanın acısının çıkması için. Gevezelikten değil yani. Neyse, o biraz daha dursun orda. Siz bu arada tavuğu dediğim gibi doğrayın. Kuşbaşından büyük, ama öyle akbaba kafası kadar da değil. Ben tavuğun sadece but kısmını seviyorum, o yüzden ne yaparsam ondan yaparım. Soğanı sekiz idari bölgeye bölün, her birinin başına bir eyalet valisi tayin edin. Biberi her parçası bir parmak boğumu uzunluğunda doğrayın. Sarmısakların sadece büyük dişlerini iki bölün, küçükleri bütün bütün atın. Aklıma gelmişken, ben eskiden sarmısak soymaktan nefret ederdim. Şimdi bir yöntem buldum. Sarmısakları aldığım zaman hepsini birden soyup tuzlu su dolu bir kavanoza koyuyorum, ağzını sıkıca kapatıp buzdolabına koyuyorum. Lazım oldukça çıkarıp kullanıyorum.

Eveet, malzemeler hazır. Şimdi zeytinyağını tavaya ya da teflon tencereye koyup hafifçe yakalım. Ondan sonra tavuğu ekleyelim. Yedi-sekiz dakika kadar kısık ateşte öldürelim. Üzerine soğanı, sarmısağı ve biberi ekleyelim. Patlıcanımızın suyunu süzüp bir süre daha yedek kulübesinde bekletelim, arada ısınma hareketleri yapabilir tabii. Tavadakileri birkaç dakika da beraber öldürelim, toplu katliam hesabı yani. Sonra da as oyuncumuz patlıcanı sahaya gönderelim. Tava ya da tenceremizin kapağını kapatıp kısık ateşte 20 dakika kadar pişirelim. Arada bir fazla yıpratmadan karıştırıp alt üst edelim. En son olarak dörde böldüğümüz domatesleri koyalım. Bundan sonra hiç karıştırmayacağız ama. Yine gayet kısık ateşte bir on dakika kadar daha pişirelim. Zamanla içerikteki bütün malzemelerin suyu tencerenin dibine inip birbirine karışacaktır ki yeme de küvete doldur duş al.

Şimdi ocağı söndürüp bir süre ağzı kapalı olarak demlenmesini bekleyelim. Yav, tuzu falan unuttuk! Tuzu ve istediğiniz baharatları patlıcanları ekledikten sonra atarsanız iyi olur. Haa yanındaki içkiyi ne zaman isterseniz o zaman için, yemekten önce, yemek yaparken, yemekle beraber, yemekten sonra, keyfiniz bilir. Bizde sınırlama, şart şurt yok.

Valla ben yaptım beğendim. Bir daha yapsam tutturabilir miyim, emin değilim. Her yemeği ilk denememde gayet güzel kıvama getiririm ama ikinci üçüncü denemelerimde aynı beceriyi gösteremem. Ben de o yüzden bir yaptığımı bir daha kolay kolay yapmam, zaten aklımda bile tutamam. Yemek konusunda temel prensibim şudur: “buzdolabına bak, ne varsa birbirine karıştır!”

Afiyet olsuuun. Yemek tariflerinde adettendir ya hani!..

Bekar Tavuğu - versiyon 1.0 için: http://blog.milliyet.com.tr/Proje/Gusta/GustaBlog.aspx?BlogNo=5727
 
Toplam blog
: 431
: 3853
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

Anahtar kelimeler: Antep, İstanbul, Haziran, İkizler, Beşiktaş, MÜ İletişim Fakültesi, Gazetecilik. ..