Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Haziran '14

 
Kategori
Kitap
 

Beklenen kitap çıktı: Amon Ra: Uzaylı Bir Prensin Yaşam Öyküsü

Beklenen kitap çıktı: Amon Ra: Uzaylı Bir Prensin Yaşam Öyküsü
 

Amon Ra: Uzaylı Bir Prensin Yaşam Öyküsü


18 yıllık araştırmalarımın sonucunda yazmış olduğum Amon Ra: Uzaylı Bir Prensin Yaşam Öyküsü raflarda yerini aldı. Bende bu güzel haberi blog takipçilerimle paylaşmak istedim. Kitapçılardan ve internet sitelerinden rahatlıkla ulaşabileceğiniz kitabımla ilgili görüşlerinizi beklemekteyim. Teşekkürler.

Kitabımın Önsözü:

Amon Ra
Uzaylı Bir Prensin Yaşam Öyküsü
Önsözü
Günümüzde pek çok insan “Uyanış” olarak tabir edilen deneyimler yaşamaktadır. Bu deneyim veya hisler genel hatlarıyla birbirine benzese de kişiye özgü olanların fazla oluşu, “Uyanış”ın herkes için farklı aşamaları bulunduğunu göstermektedir.
Peki, Dünya’da beş milyar insan bulunmaktayken “Uyanış” neden çok az bir kesimi etkilemektedir?
Aslında cevap farkındalıklarda gizlidir. Dünya’daki yaşamın keşmekeşinden bir an olsun uzaklaşıp kendisiyle baş başa kalan insan bireysel uyanışına ilk adımını atmaktadır. Bu kendiyle kalış bir süre sonra farkındalıklarla güçlenecek, kişi daha önce farkına varmadığı güzellikleri görmeye başlayacaktır.
Zamanla dejavular yaşayacak ya da hiç gitmediği görmediği yerlerin özlemini çekebilecektir.
Bazen özel yeteneklere sahip olduğunu düşünecek ama bir türlü bu yetenekleri tam olarak kullanamadığını kabul edecektir.
Belki deniz ve okyanuslara karşı derin bir özlem çekecek, evrene karşı büyük bir hayranlık duymaya başlayacaktır.
Ömer Hayyam, Mevlana, Şems gibi üstatların yaşama bakış açılarını fark ederken aynı zamanda yaşamın kısalığını ve sırlarını sorgulayacaktır.
Yaşanan vizyonlar, görümler, rüyalar, enerji varlıklarıyla iletişim gibi deneyimler, aşama kat edildikçe değişkenlik göstermeye başlayacaktır.
Bir gün gökyüzüne bakarak, “Bu dünyada çok önemli bir görevim varmış gibi hissediyorum.” diyecek, ertesi gün, “Bu hayat benim hayatım olamaz. Burası bir rüya ve ben gerçekte bu kişi değilim.” duygusunu yaşayacaktır.
Sonra uzaya ve yıldızlara bakarak, “Evrende önemli bir şeyler yaşanıyor ve ben burada oyalanıyorum.” diye düşünecektir.
Tüm bu “Uyanan” kişiler farklı deneyimlere sahiptir ancak söyledikleri ortak şeyler bu süreci dikkat çekici kılmaktadır. Genelde bu kişiler hayatları boyunca manevi boyutta korunduğunu düşünmüş ya da bunu hissetmiştir. Bununla birlikte şimdiki yaşamlarına ait olmayan bir şeyler hatırlamakta, bunları geçmiş yaşam olarak adlandırmakta ya da reenkarnasyon olarak nitelendirmektedir. En sık yaşanan şey ise kalabalıkların arasında yalnızlık hissi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Yukarı da aşamalarının ve belirtilerinin çok azı açıklanmış olan “Uyanış”ın sırlarının genlerde saklı olduğu inancı birçok kişi tarafından paylaşılmaktadır. İnsan genomundaki genlerin % 3’ü kodlanmış genlerdir, proteine çevrilirler. % 97 oranındaki genler ise kodlanmamış olarak bilinmektedirler ve proteine çevrilmezler. Bu yüzden bunlara anlamsız genler denilmektedir. İşin tuhaf kısmı, bu anlamsız genlerin anlamlı genleri yönetmesidir. Uzun yaşam enzimi olarak bilinen telomeraz enziminin sürekli sentezi de bu anlamsız genlerde gizlidir.
Prof. Sam Chang gibi bazı bilim adamları “Hurda DNA” da denen bu anlamsız genlerin bir tür dünya dışı programcı tarafından bizlere aktarıldığını ve bloke edildiğini iddia etmektedir. Rus biyofizikçi ve moleküler biyolog Dr. Pjotr Garjajev ve arkadaşları ise uzaktan yollanan x ışınlarıyla, radyo ve ışık frekanslarıyla bu blokajların kaldırılabileceğini söylemişler, ayrıca DNA’nın titreşimsel davranışını keşfetmişlerdir. DNA’ları kesip çıkarmadan ve tek tek genleri değiştirmeden, DNA’nın sözlerle ve frekanslarla etkilenebileceği ve tekrar programlanabileceğini öne sürmüşlerdir.
Bilim insanlarının bu iddiası, insanların genlerindeki bu blokajın bireysel çalışmalarla kaldırılabileceği gibi başkaları tarafından da genlerimizin yönlendirilebileceği anlamına gelmektedir. Tabii ki bu kolay değildir. Çünkü yapılan araştırmalarda çözülebilen çok az genin kanserle alakalı genler olduğu tespit edilmiştir. Çözülen çok az genin kanserle alakalı olması, genlerin tamamından blokajın kaldırılma ihtimaline karşı alınmış bir tedbirin varlığını akla getirmektedir. Yani bu yol bir mayın tarlası olarak nitelendirilebilir. Tabii ki bu konu yoruma açıktır, ama bizim yorumumuz bu yöndedir. Düşüncemize göre genlerimizin tamamını aktif etmemizi engelleyen bir tasarım söz konusudur. Gün geldiğinde insanoğlu tehlikelerden arınmış şekilde üzerindeki tüm bu blokajı kaldıracak ve sahip olduğu gerçek gücüne kavuşacaktır.
Davranış genetiği uzmanı Dean Hamer’in VMAT2 geninin sitozin versiyonunun maneviyattaki gücünü tespit ederek “Tanrı Geni” olarak tanımlamasıyla bilimin genlerdeki gizeme olan merakı gün yüzüne çıkmıştır. “Tanrı Geni” ya da “Hurda Genler” üzerindeki çalışmalar bugün tüm dünyada devam etmektedir.
Bu kitap işte bu genlerin aktarımından sorumlu olduğuna inandığımız uzaylı türün tanıtılması amacıyla yazılmıştır. Bu sayede bizlere genlerini aktaran uzaylı atalarımızı tanıyabileceğiz. Onların izinden yürüyerek kendi gerçeğimize ulaşabileceğimize inanıyoruz.

Kitabımın İçeriği Hakkında:

Kitabın İçeriği Hakkında

"Ey Solon, bildiğiniz tarih çocuk masalı bile değildir.” Plato

Elimizdeki bilimsel, tarihi ve mitolojik bilgiler MÖ 11 bin dolaylarında büyük bir tufan gerçekleştiğini söylemektedir. İşte bu tufan, Baalbek şehri ve platformu dışında yeryüzündeki eski zaman izlerini silip süpürmüş olsa da tufan sonrası yapılar, tabletler, papirüsler, mitler ve yazıtlardan, Dünya’daki saygın araştırmacı ve yazarların eserlerinden, Plato’nun da altını çizdiği “Gerçek Tarih”e ulaşmaya çalışılarak bu kitap yazılmıştır. Bu kitap ulaşılan bilgiyi olduğu gibi sunmaktadır ve bu haliyle birilerine bir şeylerin kanıtlanması gibi bir çaba barındırmamaktadır. İçerisindeki bilgilerin doğruluğuna, kalbiyle ya da mantığıyla okuyucu karar verecektir.

Dünya’da her ne yaşanmışsa mutlaka iz bırakmıştır. Bu kitap yazılırken geçmişin izlerinden yola çıkılmış ve bu izler takip edilerek gerçeklere ulaşmaya çalışılmıştır. Peki, bu kitaba referans olan izler nelerdir?

Bu kitabın referansları olarak;

Asur Kralı Asurbanipal’in Ninova’daki kütüphanesinde bulunan tabletler,

Şanlıurfa/Sultantepe Tabletleri,

Çeşitli kadim şehirlerde bulunan Sümerce ve Akkadca tabletler,

Mısır, Yunan, Roma, Hitit, Kızılderili ve Türk Mitolojisi,

Zecheria Sitchin’in parça parça toplayarak bir araya getirmiş olduğu Enki’nin Kayıp Kitabı,

Enuma Eliş Metni, Keldorla Omer Yazıtları, Erra/Nergal Destanı,

Bir Akad destanı olan Atra Hasis Destanı,

Bir Sümer destanı olan Gılgamış Destanı,

Bir Hint destanı olan Mahabharata Destanı,

Günümüz araştırmacılarından Zecheria Sitchin, Erich Von Däniken, Michael Tellinger ve ismini sayamadığım niceleri olarak kabul edilebilir. Yararlanılan kaynaklar, kaynakça bölümünde detaylı olarak verilmiştir.

Sümerce ve Akkadca tabletlerin tercümelerinde Reginald Campbell Thompson, Stephen Mitchel, Eleanor Robson, Andrew R. George, George Smith, Alan Ralph Millard, Wilfred George Lambert, Kramer, Woolley, Muazzez İlmiye Çığ, Rawlinson, Talbot, Hinks ve Oppert gibi Sümerologların kabul görmüş bilimsel çevirileri kullanılmış, yorumlanması hususunda ise klasik yorumlara ek olarak Zecheria Sitchin’in bilgilerinden faydalanılmıştır. Haklı olarak sorulabilecek sorulardan birisi Sümerce ve Akkadca dillerinin nasıl çözülebildiği ve doğruluğundan nasıl emin olunduğu sorusudur. Bu konu detaylı olarak ele alınmış ve kitabın sonuna (Ek-2) eklenmiştir.

Tüm bu tabletler, gereksiz tekrarlar ve devrik cümlelerden oluştuğu için verilen bilgiler alınarak düz cümlelere uyarlanmış, % 90 kadim bilginin üzerine yaşananlar ve sonuçlara bakılarak yürütülen tahminlerle % 10 kurgu eklenmiştir. Sonra da tüm bu parçalar birleştirilerek kolay anlaşılabilmesi için öykü şeklinde okuyucuya sunulmuştur.

Aynı şahsın birçok dilde farklı isimleri olduğundan hangi isminin seçileceği konusu, en çok zorlayan konulardan birisi olmuştur. Genelde şahısların Sümerce isimleri kullanılmış olsa da bazılarının daha çok bilinen Babilce, Mısırca ve hatta Hititçe isimleri kullanılmıştır. Örnek olarak Enlil’in üçüncü oğlunun adı Akadca Adad, Sümerce İşkur, Aramice Hadad olmasına rağmen ülkemizde bilinen Hititçe adı Teşup kullanılmıştır. Jehuti, Tahuti, Tehuti, Zehuti, Techu, Tetu olarak adlandırılmış Sümerce Ningishzida, Yunanca Hermes olarak bilinen Enki’nin küçük oğlu için, en çok bilinen Mısırca adı Thot seçilmiştir. Tüm isimler bunun gibi inisiyatif kullanılarak seçilmiştir. Buna benzer bir konu da yer isimleridir. Okuyucuya kolaylık olması açısından genelde şu an kullanılan yer isimleri seçilmiş ancak günümüzde kullanılmayan antik şehirler orijinal isimleriyle yazılmıştır.

Günümüzden yaklaşık 445 bin yıl önce, başlarında Enki adında liderleri olan elli kişilik astronot grubu Dünya’ya indi. Dünya’ya ilk ayak basan kişi olan Enki denize indiği için mitolojide kendisine balık adam olarak yer edindi. Kendi gezegenlerinin özelliğinden dolayı biyolojik saatlerinin farklı işlemesiyle bizlerden çok daha fazla yaşayabilen bu türün adı anunnakiler olarak bilinmektedir. Anunnakiler, dünyamızda yaşadıkları bu uzun süreçte Dünya’yı kendilerininmiş gibi benimsemişlerdir. Bir zaman sonra önce homo sapiensin, sonra ondan evrimleşen ve uygar insan olarak bilinen neandertal ve cro-magnon insanların ortaya çıkmasıyla anunnaki-dünyalı ortak yaşamı başlamıştır. Genel itibariyle dünyalılar anunnakilere hizmet etseler de özellikle bazı anunnakilerin pozitif yaklaşımı önderliğinde aralarında duygusal bağlar kurulmuştur. Bunu ilk anunnaki-dünyalı evlilikleri ve bu evliliklerden doğan melez çocuklar takip etmiştir. Bu çocukların ömürleri anunnakilerden kısa, dünyalılardan uzun olmuştur. Arada yaşanan “Büyük Tufan” tüm bu ilişkinin izlerini silmiştir. Sonradan anunnaki-dünyalı ortak yapımı şehirler ve yapılar tekrar ortaya çıkmaya başlamıştır. Anunnakilerin vermiş olduğu “Dünya, dünyalılara miras kalacaktır.” kararı üzerine uygarlık kademeli olarak dünyalılara verilmeye başlanmıştır. Anunnakiler, bir-iki-üç dokunuşta, yani MÖ 11000, 7400 ve 3800'ler civarında, ilkel göçebe avcıları ve yiyecek toplayıcılarını, çiftçilere ve çömlekçilere, şehir kurucularına, mühendislere, matematikçilere, gökbilimcilere, metalürjistlere, tüccarlara, müzisyenlere, yargıçlara, doktorlara, yazarlara, kütüphanecilere, rahiplere dönüştürmüşlerdir. İşte bu anunnakilerden birisinin hayatı bu kitabın konusunu oluşturmaktadır: Marduk ya da Amon Ra.

Bugün Marduk yani Amon Ra’nın öz yaşam öyküsünü kayda geçirdiği kesindir çünkü Asurbanipal’in Ninova’daki kütüphanesinde Marduk’un yaptığı seyahatleri ve Babil’e dönüşünü kendi ağzıyla anlatan uzun bir metin keşfedilmiştir. Marduk yazıtta şunu nakleder:

“Güneşin doğduğu yerden, battığı yere kadar gittim. Hatti ülkesinin dağlarına çıktım…”

Kitabımın Arka Kapak Yazısı:

"Ey Solon, bildiğiniz tarih çocuk masalı bile değildir.” Plato

Elimizdeki bilimsel, tarihi ve mitolojik bilgilere göre MÖ 11 bin dolaylarında büyük bir tufan yaşanmıştır. İşte bu tufan, eski zamana ait neredeyse tüm izleri silip süpürmüştür. Tufandan geriye kalan yapılar, mitler ve yazıtlardan, saygın araştırmacı ve yazarların eserlerinden, Plato’nun da altını çizdiği ‘Gerçek Tarih’e ulaşmaya çalışarak bu kitabı yazdık.

Kitapta % 90 kadim bilginin üzerine tahminler yürüterek % 10 kurgu ekledik. Sonra da tüm bu parçaları birleştirerek, kolay anlaşılabilmesi için öykü şeklini verdik.

Bu kitapta bir Nibiru Prensi’nin Dünya’daki yaşamını, aşklarını, hırslarını, savaşlarını büyük bir heyecanla okurken Güneş Sistemi’nin ve Dünya’nın son beş yüz bin yıllık tarihine tanık olacaksınız.

Eski yazıtların bilgeliği ışığında kitapta cevabı bulunan bazı sorular şunlardır:

Altın neden en değerli metaldi? Altın Çağ yaşandı mı?

Mars’ta bir uzay üssü var mıydı?

Asteroit Kuşağı hangi kadim savaşın mirasıydı?

Ay’daki sırlar nelerdi?

Günümüz astronomi ve astroloji bilgisinin Ay ile ilişkisi neydi?

Mısır’daki Piramitler ne zaman kimler tarafından hangi amaçla yapıldı? Günümüzde neden boş?

Sfenks’in yüzündeki insan sureti kime aitti?

Atlantis’in enerji boyutundaki önemi neydi? Atlantis'teki enerji deneyleri neden önemliydi?

Harran neden önemli bir şehir olarak günümüze kadar geldi?

Baalbek’teki platformu diğer kadim şehirlerden ayıran neydi?

Hanok’un yolculukları ne zaman, nerelere yapıldı?

Horus’un Seth ile savaşı ilk piramit savaşı mıydı?

Titicaca Gölü hangi gizemleri barındırmaktaydı?

Çok tanrılı dinlerin tanrıları yoksa bir başka uzaylı türü müydü?

Sina Yarımadası’nda bir nükleer felaket mi yaşanmıştı?

Stonhenge ve diğer kadim gözlem yerleri kim tarafından yapıldı?

Tarım ve Hayvancılık niçin Bereketli Hilal’de başladı? Hangi laboratuvarlarda evcilleştirme çalışmaları yapıldı?

 

 
Toplam blog
: 40
: 7623
Kayıt tarihi
: 07.06.11
 
 

1980 Artvin'de doğmuştur. Bursa'daki ilk, orta ve lise eğitiminden sonra 2001'de Dokuz Eylül Ünv...