Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Kasım '12

 
Kategori
Deneme
 

Bekleyiş

Bekleyiş
 

 

Vapurdan boşalan kalabalık hızla caddeye taşarken, iskelenin hemen yanı başındaki çay bahçesinde bir adam ayakta ve telaşlı bakışlarla kalabalığı tarıyordu.Vapur tamamen boşalıp ortalıkta kimse kalmayıncaya kadar bakındı durdu etrafına; sonra, umudu kırılmış bir insanın hüznü ile yavaşça oturdu iskemlesine, kendi kendine bir şeyler mırıldandı;  masanın üzerindeki paketten bir sigara aldı dudağına iliştirdi.  Elinde çakmak, dudağında sigara bir süre öyle kalakaldı; neden sonra sigarasını yakmayı akıl etti. Önündeki kül tablası tepeleme izmarit doluydu. İlerde çay servisi yapan garsona doğru bir el işareti yaptı ama garson adamın işaretini görmedi. Sigarasından bir iki nefes daha çekti, nihayet garsonla göz göze geldiler, çocuk hemen yaklaştı;

“Buyur abi”

“Oğlum, bana bir demli çay daha getir, şu tablayı da bir boşaltıver koçum.”

“Hemen abicim.“

Garson çocuk çöp kutusuna boşalttığı tablayı tekrar masaya koyup uzaklaştı. Adam oturduğu sandalyede geriye yaslanıp sigarasından bir nefes daha aldı, dumanını burnunun ucuna doğru üflerken vapur, yeni yolcuları ve peşinde çığlık çığlığa martılar eşliğinde karşı sahile doğru süzülüyordu.Beklediği gelmemişti, çaresiz bir sonraki vapura kadar oyalanması gerekecekti. Masadaki gazeteyi aldı eline, isteksizce ve hışırtılı bir şekilde sayfalarını çevirdi. Bulmaca sayfasını açtı, ceketinin iç cebinden çıkardığı kalemle bulmaca çözmeye başladı.  Ama bu da sadece birkaç dakika sürdü, içini kemiren bir şeyler vardı ve zihni çok doluydu. Gazeteyi katladı kül tablasının altına koydu, kalemi yine ceket cebine yerleştirdi. Birkaç masa ileride, annesinin koparıp verdiği simit parçalarını martılara atan sarı saçlı küçük çocuğa takıldı gözleri. Martılar hızla suya dalıp kaptığı parçayla yükselirken, çocuk neşe içinde yeni parçalar için hemen annesine koşuyor anne de çocuğunu kucaklayıp, başını okşuyorak sevincine ortak oluyordu. Pek güzel, şirin bir aile tablosuydu, bir süre bu manzarayla oyalandı adam, biraz olsun düşüncelerinden sıyrılmış gibiydi, garsonun sesi ile kendine geldi,

“Abicim çayını getirdim.”

“Hah, sağ ol koçum” dedi adam, başını kaldırınca göz göze geldiler. Kara kaşlı, kara gözlü, güzel gülüşü olan, sempatik bir delikanlı idi. Islattığı saçlarını özenle taradığı belli oluyordu, üzerindeki kırmızı beyaz ekose gömleğini kot pantolonun üzerine çıkarmıştı. Adam sordu;

“Nerelisin sen?”

“Sivaslıyım abi.”

“Öyle mi, hayrola, buralarda, İzmir’de ne işin var?”

“Babam Çiğli’de bir fabrikada iş buldu, sonra bizi de yanına aldı, dört yıl oldu geleli.”

“Okula gidiyor musun?”

“Sivas’ta beşi bitirdim, sonra hep çalıştım abi, küçük işler”

“Şimdi kaç yaşındasın?”

“On yedi, iki ay sonra on sekiz olacağım abi.”

“Maşallah, pek göstermiyorsun ya, başka kardeşin var mı?”

“Dört kardeşim daha var ağabey, üçü kız biri erkek. Bir ablam var, yirmi iki yaşında, babamın çalıştığı fabrikada ona da iş buldular, sigortalı hem de, diğerleri küçük daha. Abi,kusura bakma çay servisi var!”

“Tabi, ben lafa tuttum seni, peki adın ne senin?”

“Yunus  benim adım abi.”

“Peki, Yunus, teşekkür ederim, hadi kolay gelsin.”

Çocuk el sallayıp elindeki çay dolu tepsi ile uzaklaşırken, ayağındaki lastik ayakkabının bir tekinin hafif açılmış olduğunu gördü adam. Kağıdından sıyırdığı kesme şekerlerden birini çay bardağının içine attı, kaşığı ile karıştırmaya başladı, uzun uzun da karıştırmaya devam etti, aklı Yunus’ta kalmıştı. Neden sonra çaydan bir yudum almayı akıl edebildi, çevresine göz gezdirmeye başladı.Çay bahçesi masalarda sohbet eden, etrafı seyreden insanlarla epey kalabalık sayılırdı, kendi gibi yalnız oturan birkaç kişi daha vardı. Her birinin ayrı hikayesi olan insanlar, bazen bir an için göz göze geldiğiniz ve sonra bir daha hiç görmemek üzere ayrıldığınız insanlar! Bir kahkaha sesiyle düşüncelerinden sıyrıldı, yüksek sesle konuşup yüksek sesle kahkaha atan yaşlıca bir kadın, yanında yakın yaşlarda iki hanım gürültülü bir şekilde hemen sağ tarafındaki masaya yerleştiler.

Gürültücü kadın,  “ah, bu çarşı pazar da yoruyor insanı, iyi ettik buraya gelmekle, birer çay içelim, kendimize geliriz,” dedi.

Diğeri,  “iyi ettik tabi, ayaklarım şişti yürümekten, sen yakınıyorsun ama maşallah girip çıkmadığın dükkan kalmadı.”

Üçüncüsü;  “vallahi aynen öyle, Aysel abla aşk olsun sana, nerden buluyorsun bu enerjiyi bilmem ki?”

Kadın bir büyük kahkaha daha kopardı, “ Ayol sizin de sanki benden aşağı kalır yanınız var, siz de az yere girip çıkmadınız, Gülşen, zücaciye dükkanında ne kadar çok oyalandın, unuttun mu? “

“Haklısın ablacım, ama her şey o kadar güzel ki, insan hepsine bakmak istiyor, almasan da bu bir tutku işte, değil mi Sunacım? “

Suna, yani üçüncü kadın, “ Ne yalan söyleyeyim, şikayet etsem de bende kendimi alamıyorum çarşıya çıkınca. O dükkan,bu vitrin vakit nasıl da geçiyor. Bir bakıma oyalanıp stres attığımı da düşünüyorum.”

Diğer ikisi de başlarıyla onayladılar, gürültücü Aysel, “şu garsona bir el edin de çay getirsin, ben buradan göremiyorum; poğaçalar da soğuyacak.Vallahi ben dayanamıyorum, midem kazındı, biraz koparacağım” dedi ve paketten çıkardığı poğaçanın yarsını koparıp neredeyse bir lokmada yuttu.  Ağzı doluyken çaycıyı gördü ve arkadaşına işaret etti, o da Yunus’a seslendi, “ oğlum bize üç demli çay, ama çabuk olsun”  uzaktan Yunus’un sesi duyuldu, “ şimdi getiriyorum ablacım.”

Adam bu sıradan ama eğlenceli sohbete tanık olmanın keyfini sürüyordu. Çaylar geldiğinde kadınlar paketteki poğaçaları afiyetle yemeğe başladılar, bir süre sesleri çıkmadı. Adam bir sigara daha çıkarıp yaktı, uzaktan körfezi yarılayan vapuru fark etti, yüreğinde bir sevinçli telaş başladı, beklediğinin bu vapurdan çıkacağını umuyordu.  Tam bu düşüncenin heyecanı içindeyken yan masadan gürültücü kadın, Aysel’in kocaman sesi yükseldi;

“Ah, kızlar size bir şey söyleyeceğim, şimdi aklıma geldi, inşallah yanılıyorumdur! “

Diğer ikisi merakla, “ Hayrola, ne var, ne oldu?” diye sordular.

Kadın, “ evden çıkarken yemeğin altını kapayıp kapamadığımı hatırlamıyorum, yani emin değilim, dedi.”

Adam gülmemek için zor tuttu kendini, yine de ayıp olur düşüncesiyle başını diğer yöne çevirdi, ama aklı oradaydı.

Söz birliği etmişçesine benzer şeyler söyledi diğer ikisi, “ ne diyorsun, hay Allah iyiliğini versin, ne olacak şimdi?” 

“ Bilmiyorum, ay sıkıntı bastı her tarafımı.”

İçlerinden birisi, “ Abla, kızı arasana, eve gelmiştir bu saate okuldan. “

“ Yok yok, arkadaşı ile kütüphaneye gidecekti çıkınca, ödev hazırlayacaklarmış. Ben hemen kalkıyorum çocuklar, kusura bakmayın, siz oturun dinlenmenize bakın.”

“ Olur mu canım, biz de kalkalım, merak ettik.”

“Hayır, bak ant verdim, ben hemen şuradan bir dolmuşa bineceğim, evin önünde duruyor zaten, hadi hoşça kalın.”

“Olmaz canım, hem benim de evde işlerim var, vakit de epey geçmiş” dedi içlerinden biri,  diğeri de hesabı ödemek için Yunus’a seslendi. Kısa sürede hep beraber telaşlı adımlarla uzaklaştılar, o koca sesiyle kahkahalar atan kadının neşesinden eser kalmamıştı. Hayatın böyle şaşırtıcı, cilveli tarafları da vardı, “ hay Allah” dedi adam içinden, ne de güzel oyalanıyordum onlarla diye düşünüyordu. Vapur düdüğü ile kendine geldi, bütün bunlar olup biterken vapur iskeleye yanaşmış yolcularını boşaltmaya başlamıştı. Büyük bir dikkatle telaşlı kalabalığı izliyor, her bir köşeyi görmek için azami dikkat gösteriyordu. Kalabalık giderek seyrekleşti, sona kalan birkaç kişi de geçip gitti, adam avuçlarının terlediğini hissediyordu, bakışları donuklaştı. Acele etmeliydi, ilerde çay servisi yapan Yunus’a seslendi, garson çocuk hemen koşarak geldi;

“ Buyur abicim, gidiyor musun?”

“Evet koçum, dedi.”  Çay parasını ödedikten sonra çocuğun avucuna bir yirmi ve bir on liralık sıkıştırdı. “ Bununla kendine yeni bir lastik ayakkabı almanı istiyorum, yine görüşeceğiz, hadi hoşça kal, kendine iyi bak koçum” dedi.

“Abicim sağ ol, ama olmaz, babam kızar sonra, anlatamam.”

“ Kızmaz kızmaz merak etme, beni anlatırsın, hadi acelem var gitmeliyim” diyerek çocuğun saçlarını şöyle bir okşadı ve bir şey söylemesine izin vermeden hızla gişelere yöneldi.

Arkadan, Yunusun, “ teşekkür ederim abim, Allah razı olsun, yine beklerim.” dediğini duydu.

Vapur, son yolcularını da aldıktan sonra yavaş yavaş iskeleden açılmaya başladı. Adam, kıç tarafta oturmuş, az önce ayrıldığı ve gün boyu sahilde oturduğu masaya boş nazarlarla baktı. Acaba kocaman kahkahalar atan kadın yemeğin altını kapamış mıydı?  Hızlanan vapur geride beyaz köpükler saçarak ve yine çığlık çığlığa peşine takılan martılar eşliğinde ilerliyordu. Sonbaharın serinliği iyice hissettiriyordu kendini, aklına şairin dizeleri geldi, “ üşüdüm, büyük büyük üşüdüm.” Ufuk çizgisinde giderek daralan akşamın delice kızıllığı iki yakada binaların camlarına yasıyor,  su üstünde hoş bir manzara oluşturuyordu.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 220
: 2018
Kayıt tarihi
: 02.07.06
 
 

Yazmak, ufkun da ötesine taşan engin bir serüven gibi gelir bana ve gençlik yıllarımdan bu yana v..