Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Haziran '13

 
Kategori
Güncel
 

Belediye ve iktidar kitleyle iletişime geçemedi

Belediye ve iktidar kitleyle iletişime geçemedi
 

Gezi Parkı'nda kitlelerin direnişi bir haftadır sürüyor


5-6 gündür Türkiye, Taksim Gezi Olayları ile yatıp kalkıyor. Neden olarak da parktaki ağaçların kesilmesi, şehrinin ana merkezinde bir avuç olarak kalmış yeşilin yol edilmesi... Meselenin ideolojik tarafı da yok diyemeyiz. Asıl problem iktidarın değil, proje sahibi İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin projeyi net olarak halka anlatamaması veya da 'Biz yapalım, direniş elbette olacak, proje bitince illa ki hoşnut olacaklar' gibi bir gaflete düşmüş olmaları. Muhsin Ertuğrul Sahnesi gibi bir durum tahmin etmişlerdi ama olmadı. Kitlenin sabrı taşmış olacak ki olaylar tüm ülkeyi sardı.

İktidar olmak demek 'Ben istediğimi çoğunluk kararıyla yaparım, halkın bana verdiği yürütme yetkisi var' demek değil. Yüzde 50 oy almış olmak diğer yüzde 50'yi yok saymaya yeterli değil. Projenin belediye ve genel mecliste oy çokluğuyla geçmiş olması istediğini yapma hakkını vermez. Bu işin bir de halk tarafı var. Halkı yok sayarak yapmak istediğinizi yapamazsınız. Bu durumda gerçek niyetin veya nedenin  yanında ideolojiler patlak verir. Bunu da 'Bunlar tamamen ideolojik' diyerek sıyrılamazsınız. 

Madem böyle bir proje var. Kararlar alınmış. Bir da bunun kitle iletişimi kısmı var. Yani halkla ilişkiler çalışmaları. Belediyenin Basın ve Halkla İlişkiler Birimi boşuna mı var. Zaten, Kadir Topbaş da itiraf etmiş oldu: "Projeyi halka iyice anlatamadık." Evet anlatamadığınız için olaylar diğer illere de sıçramış oldu. Projeden genel hatlarıyla bahsederek halkı ikna edemez veya yeterince bilgilendiremezsiniz. İletişim kopukluğu gürültü denen anlam kargaşası yaratır ki bu da işi iyice sarpa sarar. Bu kargaşaya twitter, ister istemez basın yayın yağ sürmüş olur. Bu kargaşanın bedeli medyaya ve twitter'a yüklenemez. Yüklediğiniz zaman sizin halktan ne kadar kopmuş olduğunuz ortaya çıkar. 

Alkol düzenlemesi de Gezi Parkı Olaylarını fitilleyen bir başka etken oldu. 22 ile 6 arası alkol satışının ve insanların vakit geçirmek istediği yerlerde alkolün yasaklanması, 18 yaş altı gençleri korumak anlamına gelmez, bahanesi olur. 18 yaş altına alkol satışını yasaklamak doğrudur, olması gerekendir. Ancak alkol satışının saatinin veya içilecek yerin tayininin yasaya bırakılması, demokratik bir hak olarak gösterilemez. Bunun üstüne de yeterince izah edilmeyen Gezi Parkı Projesi'ni eklediğinizde kitlede patlama noktası yaratmış olursunuz. AKP kendince neden olarak gösterdiği ideolojik eylemlerin ekmeğine yağ sürmüş oldu. Projeyi belediye halkla ilişkiler çalışmalarıyla halka anlatabilseydi, belki de olaylar bu denli büyümeyecek, küçük çapta gerçekleşip son bulacaktı. Bir de bunun üstüne polisi düşmana saldırır gibi emir vererek halkın üzerine salmanız da durumu telafi edilemeyecek duruma sokmuş olur.

Özellikle Başbakan'ın 'Bana söylediler, Taksim'de yürüsünler mi diye. Ben de yürüsünler dedim.', 'Birkaç çapulcu hareketidir.', 'İki ayyaşın yaptığı yasa...' gibi açıklamaları AKP'ye oy vermeyen yüzde 50'lik kitleyi aşağılamak, yok saymaktır. Hem kimse bizimle aynı düşüncede olmak zorunda değil diyeceksiniz hem de olaylarla ilgili yaptığınız açıklamalar sözde demokratik tavrınızla çelişecek. Bu durum da samimiyetsizlik çıkıyor. Sözlerinizin bu kadar çelişik olması, proje ile ilgili haklı olsanız bile sizin baştan kaybetmenize neden olacaktır. Nitekim de öyle oldu. Ayrıca 6. İdare Mahkemesi'nin projeyi yürütmeyi durdurma kararını zamanlama açısından olayların şiddetlendiği akşam üzeri alması da manidar oldu. Manidar da olsa yargı kararına saygı duyularak , olaylar çığırından çıktığı şu günlerde çalışmalara son verilmeli. Sukunet sağlandıktan sonra projenin kitle iletişim çalışmaları belediye tarafından başlatılmalıdır. Yoksa isyana, başkaldırıya ideolojik diyip, küçümseyip, şiddete, baskıya başvurmak çözüm getirmez, aksine kaybettirir. 

Yeşili koruma eylemi olarak başlayıp ideolojik eyleme doğru tırmanması da doğaldır. İktidarın veya belediyenin projesine karşı çıkmak bir nevi iktidara karşı çıkmayı da beraberinde getirir. Eylemin asıl amacının yanında ideolojik hal alması, iktidatın görmezden gelmesini gerektirmez. Halkla uzlaşı içinde iletişime geçmesini gerektirir. Başbakan iktidar dönemini Menderes dönemine benzetse de arada bazı farklılıklar göze çarpar. 5 Mayıs 1960'da 555K harekati olarak Kızılay'da iktidara karşı gerçekleşen 'Hürriyet İstiyoruz' eylemlerinde Başbakan Menderes, alana gitmiş, 'Ne istiyorsunuz?' diye halka seslenirken, bir vatandaş yakasına yapışarak 'Hürriyet istiyoruz.' demiştir. Bunun üzerine Menderes, 'Bundan daha iyi hürriyet mi olur.' diyerek karşılık vermiştir. Benzerlik olarak Başbakan ve Menderes'in uslüp ve tavrı gösterilebilir. Ancak deomkratik tavır açısından verdiğim örnekte Menderes, Başbakanı sollar. 50'li yıllar ile 2000'li yıllar değerlendirildiğinde iki iktidarın da muhalefeti görmezden geldiği, karşı koyan halk kitlelerini ideolojik, tertip diyerek küçümsediği rahatlıkla gözlemlenir. 50'li yıllardaki yapılan antidemokratik tavrılar, şimdiki iktidarda da mevcuttur. Ne yazık ki tarihten ders alabilen bir ülke olabilseydik, geçmişte yaşananlar şimdi de tekrarlamaz, tarih tekerründen ibaret olmazdı. İdeolojik diyerek her şeyi muhalefete atmak da çözüm değil. Tabi ki iktidara karşı muhalif olanları muhalefet partileri destekleyecek. Her eylemde, olayda muhalefet, iktidarın yanında yer alsa, seçmenini kaybetmiş olur. Böyle bir durumda her şeyi muhalefete yıkmak, durumun sorumluluğundan kaçmak demektir. Zaten şu anda iktidar da kendince savunma mekanizması geliştirerek, olayın tüm bedelini medyaya, muhalafete, twitter atmanın derdine düşmüş oluyor. Ne derseniz deyin, ayna yansıtılanı gösterir. Bu olaylar, ne Cumhuriyet Mitingleri'ne benzer, ne de başka eylemlere. Bu olaylar 10 yıllık yönetime acil uyarı niteliğindedir. Kitle dediğiniz insan topluluğu her şeye tepki göstermez. Belli bir baskı ve faşizan tutum sonrası oluşan birikim neticesinde tepkisini ortaya koyar ve kararlılık varsa tepki çığ gibi büyüyerek devam eder. Bu durum, Demokrat döneminde 10 yıl sonra çığ gibi büyüyerek ülkeyi 1960 darbesine sürükledi. Günümüz Türkiye'sinde darbe tehlikesi etkinliği kaybetse de oluşan kaosun, 2015 seçimlerine kadar devam etmesi muhtemeldir.

Cumhurbaşkanı Gül'ün sözleri, tüm siyasi partilere rehberlik etmesi, olayların sona ererek ülkenin huzura kavuşması dileğiyle...

 
Toplam blog
: 8
: 864
Kayıt tarihi
: 21.12.11
 
 

Halkla İlişkiler ve Tanıtım mezunuyum. Haliyle iletişimle ilgili her şeyle ilgiliyim. Bilgisayar ..