- Kategori
- Sosyoloji
Belki de sensin.
" Boğuntu" Norveçli ressam Edvard Munch
Kalabalık, açılan kapılardan vapura saldırdı. Sözcüğün tam anlamıyla bir saldırıydı bu. Atalarımızın cengaver ruhu şahlanmış olmalıydı. İnsanlar kapılardan delirmiş gibi atılıyor, birbirini itileyerek kakarak vapura doğru koşuyordu. Genç, yaşlı, kadın,erkek, çocuk birlikte çıldırmış gibiydiler.
Bu kargaşada insanın bütün ilkel dürtülerini görüyordunuz. Koşma, yanındakini geçme, dirseğini yana açarak yanındakini engelleme, gerekirse bir ayağını - çaktırmadan - yanındakinin önüne atarak durma. Bu arada önüne açılan süpriz boşlukları hemen doldurma, boş bir ayak alanına bile hemen sıçrama. Bedensel mücadelenin açık ve gizli bütün bütün biçimleri kullanılıyordu.
Uzaktan bakınca bütün bu insanların ya bir felaketten kaçtıklarını ya da bir yağmaya koştuğunu sanırdınız. Oysa olup biten vapurda bir yer bulup oturmak içindi. Bu ön saflarda itişen kakışan insanların hepsi de elbette oturacaktı. Vapura ilk girenler bu sefer de telaş içinde " en iyi" yeri kapma yarışına girerler, beğendikleri yere seğirtirlerdi.
Fetihci geleneğimize binlerce övgü... Hiç değilse bu kadarcık olsun içimizde yaşıyordu. Her vapurun böyle yeniden fethi "atalarımızın ruhu ölmemeli" diyen milliyetci kardeşlerimizin gözünü yaşartmalı derim. Fetihci ruhumuz ölmedi ölmeyecek. Kim aksini söylerse, bir vapur iskelesine gitsin de görsün... ( alıntı)
BE - EM -VE'Lİ TALAŞ BÖREĞİ. ERDAL ATABEK
Bir vapur hikayesidir; Atabek iş dönüşü vapurlara koşan insanları anlatır bu hikayesinde. Hikayenin bu kısmı - Atabek her ne kadar vapur insanlarını aktarsa da- bana siyasetcilerimizi, medyamızın o çok bilmiş kalemşörlerini, halkın sığırcık kuşu yavrusu misali gözü kapalı yağdanlık kısmını anımsattı. Nasıl da cengaverce koşuyorlar değil mi iktidara, BE HEY BE!