Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Eylül '07

 
Kategori
Sosyoloji
 

Belki yine gelirim

Belki yine gelirim
 

"Başını omzuma yasla, göğsümde taşıyayım seni, gövdem gövdene can olsun." Arkadaş Z. Özger

Yine yazıyorum.

Parmaklarım klavyenin üzerinde çırpınırken, aslında onlarla beraber beynimin ve yüreğimin çırpınışlarını da görüyorum. Parmaklarım, kısa ve komikler. Klavyenin üzerinde yaptıkları valsleri bir kalemle bu kadar maharetle yapamıyorlar. Anlatmak istediklerimi klavyedeki gibi hızla kağıda dökemiyorlar. Teknoloji bu değil, gerilik bu değil. Yazmak bende biriken yığınların taşması, sessizce ama coşkuyla dışavurumu. Bu bir tercih değil aslında. Beynimin ürettiklerinin en hızlı biçimde hayat bulması için en kolay ve erişebileceğim yakınlıkta.

Güncel ve pahalı bir meyveye dönüşen telefon ahizesindeki dijital sesin, bir insanın ses tellerinin ürettiği sese bu kadar benzemesi şaşırtıcı. Kısacık anlara sıkışıp kalan küçücük mutluluk kaynağı olan sesler, mutluluğun sesi. Bir beynin üretip, ses tellerine emrettiği, ahizenin diğer ucuna kadar bozulmadan, özünden hiçbir şey eksiltmeden ulaşıp, kulağımla beynime iletilen, yankılanan, yankılanan ve yine yankılanan ses.

Özlüyorum.

Özlemenin bu kadar eğlenceli ve bu kadar can yakacağını biliyordum da, tenime bu kadar yakın oluşunu hala anlayabilmiş değilim. Tenine dokunmanın bana verdiği hazzı, ya da dişlerimi bedenine geçirip seni diş etlerimde hissetmeyi kelimelerle ifade edebilecek kadar gelişmiş bir kelime hazinem yok ne yazık ki. Ait olma ve sahiplenmenin bencilliğimi, yoğunlukla ve coşkuyla sarmasına doyamıyorum. Bana ait olan üç noktanın, tek sahibim, malikim, esirgeyen ve bağışlayanım olması, sanki sonsuza dek sürecek bir yeminle biad edişim. Ah şiirler ne kadar da güzeller. "Özlemek yanında olmak isteğidir" diye bir imgelemin bu kadar ete kana bürünüp canlanması.

Zaman.

Döneceğime, kendi hayatıma ve sınırsızlığıma, pervasızlığıma, vurdumduymaz duygusuz ve marjinalliğime yeniden kavuşacağıma inanmak istiyorum. Lakin umut hala kötülüklerin anası. Beynimi “bilme”den “inanma”ya yöneltecek herhangi bir yöntem bilmiyorum. Kendime dair bilmediğim, ihtiyaç duyduğum, özellikle şimdilerde açlık gibi her yanımı saran inanmak arzusu. Zaman algımı kapattım. Bir insana sunabileceğim tek hazinem ömrüm. Bunun kıymeti harbiyesi kalmıyor bir tene dokunduğumda. Evet akıp gidiyor yıllar ama dakikalar bir türlü geçmek bilmiyor.

İnsan.

Ağlayan, gülen, hüzünlenen, seven, nefret eden, özleyen, unutan, önemseyen ve umursamayan. Yoğunlukla yaşandığında duygularımız, saydığım ve saymadığım tüm biçimler arasında gidip gelirken, sürekli biçim değiştirdiğini, başka başka şeyler anlattığını görüyoruz. Bizi yanılgıya götüren noktayı hep kaçırmamız da, herhalde eğlencesinden ve verdiği hazdan olsa gerek. Hepsi biz, bize dair, bizden şeyler. Duygulanımımızda saatler, dakikalar hatta saniyeler arasındaki değişimler, bir o yandan bir bu yandan saran bu hazdan. Parmaklarımdan akmaya başlayan harfler, kelimeler, cümlelerde, beynimden sinir uçlarıma, oradan parmaklarıma ve klavyeye ulaşana kadar olan kısacık zamanda bile değişiyorlar. Müsveddeler arasındaki farklar, bu noktayı dikkate alarak gözlemlendiğinde önemsiz kalıyor.

Geçmiş.

Dina’yı hatırlıyor musunuz? Küçük bir kız çocuğunun geleceğini anlattı bize. Ayrımına varmamız gereken ise olgun bir kadının geçmişinin hikayesi oluşuydu. Biz insanlar geçmişimizde yarattığımız hayaletleri kilitli sandıklarda saklıyoruz. Acılar içerisinde küçücük sandıklarda kıpırdanıyor, kıvranıyorlar. İntikam almak için kabuslara bürünüp peşimize düşüyorlar. Kelle avcıları gibi izimizi sürüp sürekli kapanmaz yaralar açıyorlar ruhumuzda. Oysa sandığı bir açıversek, salıversek onları özgürlüklerine, mutluluktan ve özlerine dönüşün heyecanından bizi unutacaklar ve bir daha geri dönmeyecekler. Açamadığımız sandıklar korkularımız oluyor, köşe bucak saklanacak kuytu gizli yerler arıyoruz durmadan. Yanlış. Yine de bu yanlıştan vazgeçemiyoruz.

"Belki yine gelirim, sesime ses veren olursa bir gün." A.Telli

Tekiner® - 10032004

 
Toplam blog
: 13
: 435
Kayıt tarihi
: 19.09.07
 
 

Ben İstanbul'da yaşayan ve İstanbul'da yaşamayı "İşte yaşamak bu kardeşim" şeklinde özetleyen biriyi..