Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Temmuz '10

 
Kategori
Deneme
 

Ben "daha da" şiir okumam

Ben "daha da" şiir okumam
 

Başlık Üzerine

“Daha” zarfının bu şekilde kullanımı Karadeniz ağzına aittir. Hatırlarsınız yakın geçmişte Davos’ta –Ki kendisi de bir Karadenizli’dir- Başbakan Tayyip Erdoğan da böyle ifade etmişti kelimeyi. “Benim için Davos bitmiştir. Daha da Davos’a gelmem.”

Erdoğan'ın Şiir Sevgisi

Her ne kadar, Aralık 1997’de Siirt'te okuduğu biraz değiştirilmiş bir Ziya Gökalp şiiri olan “Askerin Duâsı”ndan dolayı 4 ay hapis yatsa da (Ki başka bir rivâyete göre okunan metin Ziya Gökalp’in başka bir şiiridir.) Ekim 2008’te Türk Dil
Kurultayı’nda Faruk Nâfiz Çamlıbel’e ait şiiri (San’at) Fazıl Hüsnü Dağlarca’ya mâl ederek okusa da herkes mutâbıktır ki Başbakan Erdoğan, şiiri sever ve iyi şiir okur. Ses tonundan tutun mısralara yüklediği anlama kadar bu konuda değme şiir seslendiricilerine taş çıkartır. Bilenler bilir bu mahâretinin hapse girerken çıkardığı “Bu Şarkı Burada Bitmez” şiir kasetine nasıl yansıdığını. Bakmayın siz Erdoğan’ın Ticari İlimler Akademisi bitirmiş olmasına [Yalçın Küçük diploması
yok, diyor. (!) ] onun sözelci, hitâbetteki söze hâkimiyeti, ezber ustalığı “İmam-Hatiplilik”inden gelir.

Türkeş'in Okuduğu Nâzım Şiiri

1994’teki MHP’nin 4. Olağan Kongresi’nde, MHP’nin lideri Alparslan Türkeş de (üstelik de Nâzım Hikmet’ten) şiir okumuştu. Şiirin adı da “Dâvet” falan değildir aslında. Nâzım’ın Kuvâyi Milliye adlı eserinde Ali Onbaşı’nın dinlediği bir türkü
şeklinde verilir şiir metni. O kısım şöyle:

«Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket bizim.

Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benziyen toprak,
bu cehennem, bu cennet bizim.

Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
yok edin insanın insana kulluğunu,
bu dâvet bizim...

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine,
bu hasret bizim...»

Nâzımsever’lerle “ülkücüler”in ortak bir paydada buluşması mümkün müdür, bilemem ama; Türkeş’in o şiiri niçin okuduğuna dâir cümlesini (pek inandırıcı bulmasam da) hâlâ hatırlarım: "Bölücüler azıttı. Milli blok oluşturmalıyız.
Bu blokta solcular, Nâzım'ı da sevenler bulunmalı. Onlara bir zeytin dalı uzattım. Beraber olmalıyız, mesajı verdim."

Kılıçdaroğlu'ndan da İki Mısra

CHP’nin 22 Mayıs 2010’da yapılan 33. Olağan Kurultayı'nda genel başkanlığın tek adayı olan Kılıçdaroğlu, 70 dakikalık konuşmasını şöyle bitirmişti: “Bu kurultay, iktidar koşusudur. İktidar koşusunu yapacağız. Hazır mısınız?
Siz hazırsanız söz veriyorum, ben de hazırım. Hep beraber gideceğiz. Bir sloganımız olacak: Bir ağaç gibi tek ve hür, bir orman gibi kardeşçe yürüyeceğiz.!”

Kimse fark etti mi bilmiyorum ama; Kılıçdaroğlu’nun slogan dediği, son derece şiir sesinden uzak çok vasat bir şekilde dile getirdiği,

“Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine “

mısraları, aslında Nâzım’ın yukarıdaki şiirindeki sondan iki satırdı.

Dipnot-1:

Konu şiir okumaktan açılmışken kendi şiirlerini seslendirmiş ünlü şairlerle ilgili de birkaç cümle yazayım: Meselâ bir Necip Fâzıl Kısakürek, bir Attilâ İlhan (Ne muhteşemdir o ” ben sana mecburum” seslendirilmesi!) kendi şiirlerini
mükemmel bir şekilde seslendiren şairlerin başında gelir. Ama bir Nâzım Hikmet, bir Can Yücel, bir İsmet Özel, bir Nurullah Genç, bir Behcet Necâtigil (Tek şiir seslendirmiş galiba.) –doğrusunu söylemek gerekirse- kendilerine ait şiirleri CD ve/veya kasetlere son derece kötü okumuşlardır.

Dipnot-2:

Derdim Kılıçdaroğlu’nun şiir okuyuşunu eleştirmek değil. Belki de (slogan dediğine göre) o, söylediği o iki mısraın Nâzım’ın bir eserinde geçtiğini bile bilmiyordur. Benim itirâzım genel bağlamda bir şiirin duygusuz, şiir sesinden
uzak, monoton veya aşırı duygu yüklenmesiyle okunmasınadır.(Yoksa elbette Kılıçdaroğlu ne anlar şiir okumaktan?)

Onun içindir ki Ahmet Selçuk İlkan, Yusuf Hayaloğlu veya Yılmaz Erdoğan’ın “şiir seslendirmeleri”ne hiç rağbet etmezken; meselâ bir Müşfik Kenter’i, bir Haluk Kurdoğlu’nu, bir Rüştü Asyalı’yı, bir Bedirhan Gökçe’yi (her ne kadar şiir popüleştirmiş olsa da, “iyi şiir”i geniş kitlelere ulaştırdığı için) bir İbrahim Sadri’yi, bir Ayşe Egesoy’u zevkle dinlerim.

Son sözü uzatmadan söyleyeyim en iyisi:

Herkes en iyi bildiği işi yapmalı. Yoksa birilerine benzemek adına onların kulvarında yüzmek, yüzme bilmeden denizde açılmaya benzer. Dahası, önüne gelen şiir okursa ben “daha” şiir okumam.

 
Toplam blog
: 300
: 1022
Kayıt tarihi
: 13.06.10
 
 

Tarih, edebiyat, şiir, dil ..