Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Mayıs '17

 
Kategori
Deneme
 

Ben, senin aynanım.

Ben, senin aynanım.
 

Kalk. Kalkamadıysan kendinden destek al , sağ elinle sol elini tut bakalım. Az mı geldi? Eksik misin hala? Sarılsana kendine. Aç bakalım dolabını hangi renklerde kılıklarını giymeyi unutmuşsun? Kimi uzun, kimi kısa, kimi bol ya da dar gelmişte vazgeçmişsin belli. “Çok güldük başımıza bir şey gelmesin”cümlesi ile mi büyüttüler seni? En son ne zaman doya doya güldün hatırlıyor musun? En mutlu olduğun on tane gün saysana bana? Seni en mutlu eden on kişiyi anlat bana.

Kim için mutluluksun? Kaç mutluluk anısını biriktirttin birilerine? Kimin mutluluk anısının en mühim öznesisin? Kendini en çok mutlu ettiğin on tane gün say bana. Kendin için aldığın en önemli on hediye nedir? Hiç tanımadığın birinin gülümsemesine sebep oldun mu? Hiç tanımadığın birine gülümseyip kaç kere selamlamışsındır? Hiç tanımadığın birini üzgün gördüğünde, iyi olup olmadığını sorup dinledin mi hiç? Peki sana durup dururken iyi misin her şey yolunda mı diye soran, bakışından rast gitmeyen durumları hissedebilen bir dostun var mı? Her durumda aklına gelen ve sığındığın tek bir dostun var mı yoksa her durum için ayrı ayrı insan mı biriktirdin hayatında? İş için başka insanlar, eğlenmek için başka, dertleşmek için yok sayılacak kadar az, dert dinlemek destek olmak için başka mı herkes?

en son ne zaman izledin kendini uzun uzun. “Nerdeyim, burada olmayı istiyor muyum? Nereye gidiyorum ve gitmek istiyor muyum?” soruları soruyor musun arada sen de yaşayan senlere?  Biliyor musun, etrafta alabildiğine ışık varken kendi karanlığında körsün kendine. Aç şu ruhun ışıklarını biraz. Ne bileyim ışık kadar değilse de mum yansıması kadar yansın ruhun sadece senin için.  Biraz, bir zerre kadar yudumla hayatı hadi. Sadece kendin istediğin için.

Aynada kendinden başka gördüğün dekorların farkındasın değil mi? Her birinin yeri değişebiliyorken, sen ne yapıyorsun? Sen aynısın öyle değil mi? Söyleme. Sakın. Sakın değiştim deme hiç. Değişmiş taklidi bu yaptığın. Senin yaşama dilinle kendi hayatını mı yaşıyorsun şimdi, yoksa yine eşlik mi ediyorsun başka birinin hayatına ve sıranı mı bekliyorsun yine? Bekle. Bekle sen. Sıra sana gelecek elbette ama gelen neyin sırası bilemeyiz. Bu yıl ölecekler listesine mi yazıldın Beraat gecesi yoksa çok mutlu edilecekler listesinde misin? Biliyor musun? Hayır mı? Hayır elbette sen ne yaşayacağını nereden bileceksin.

Tanrı gibi, tanrısal insanlar biriktirdikçe etrafında sen ne yaşayacağını nereden bileceksin. Nerede yürüyeceğini, nerede yaşayacağını, mutlu olacağını, kederleneceğini, nerede ölmekten beter olacağını, nerede duracağını, vazgeçeceğini, nereden bileceksin. Karar verilince hayatın ile ilgili nasılsa öğrenirsin sen acele etme. Sakin sakin sıranı bekle bakalım.

Devam. Devam et. Eşlik et bakalım. Yok olduğun varlığının içinde yaşarmış gibi yap. O istedi, o diledi, o da bunu istedi, ona da bunu anlatmak lazım, bunu ona bahşetmek lazım, bunu onun için mutlaka yapmalıyım dediğin limitsiz “o” ların mı oldu? Sen kimin “o” dediğisin peki? Kim için koşulsuz mutlu edilmesi gerekenler listesindesin. Son sıralarda bile olsan da kimin listesinde adın yazılı? Bilmiyorsun değil mi? Biliyormuş taklidi yapma. Bildiğini sandığına inanıyor musun sor bakalım kendine. Bak bana. Sana benzemiyorum ben. Kaşının gözünün aynısıyım ama o görüntünün altındaki ile yansıyan aynı değil farkında mısın?

Gülmekten gözlerin yaşarmıyor senin. Sevgi açlığından üstün başın hüzün, minicik mutluluklarda umut gözyaşların o akanlar. Hala sevilebilme ihtimaline olan inancından ağlıyorsun acınacak haline. Kendine acıyorsun öyle değil mi? Tanrı’m bu ne acizlik diyorsun. Acizsin. Bunu sen istedin. Sen hep bahşedilen, lütfedilen  olmak istedin. Dilendin hep. Öyle şeyler diledin ki, dilenmek zorunda kaldın her zaman. Zavallısın. Seviyorsun zavallılığı ama sana bakan da cihanı sürükler peşinden zanneder öyle değil mi?

Kandırma kendini. Onca arkandan sürünene karşılık eteklerin lime lime ve sen yoksulsun işte. Yalnızsın. Yokluksun. Varlığın yaşıyormuş gibi, beden kullanma süreni dolduruyorsun sadece. Ölsen de huzur bulsa ruhun. Bedeni kötüye kullanmak bu seninki. Tanrı’nın özenerek yarattığı o muazzam insanlık kılıfına ihanet halindesin. En kıymetli mücevheri nasıl da değersizleştiriyor ve daha da değersizleşmesi için başka ruhların ayak darbeleriyle hırpaladığı bir oyuncağa çeviriyorsun kendini. Üstelik buna kendin inanmıyorsun. Her şey yolunda türküsünü çalan çobanın peşinden giden farelerden birisin sen. Bir parça peynire karşılık, kapana kıstırılmış kalmayı marifet sayan kocaman bir ahmaksın.

Kendin olmadan bana bir daha bakma…

 
Toplam blog
: 158
: 253
Kayıt tarihi
: 22.08.15
 
 

Karşı kıyıdan kendi topraklarına geri dönmüş bir ailenin İstanbul'daki bolca edebiyat kokan evinde ..