Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Ekim '18

 
Kategori
Kitap
 

Ben Aylin - Bölüm 1 (Tanışma)

Ben Aylin - Bölüm 1 (Tanışma)
 

__________________Ben Aylin Kitap__________________


Tam on yıl önce bir eylül akşamında tanıştık Serkan’la. Biraz klasik biraz sakarca ve biraz eğlenceli bir tanışmaydı bizimkisi. Ben kız arkadaşlarım ve onların kuzenleriyle dağıtmaya dışarı çıkmıştım. Gerçekten de süper dağıttığım bir geceydi hem kendimi hem de mekanı. Beyoğlu’nda sağlam içtikten sonra on-on beş kişilik bir grupla karaoke için kolları sıvadık. Gittiğimiz mekan epey kalabalık olmakla birlikte çok karanlıktı. Listeleri elimize alıp bir dünya olan kafamızla şarkılar seçmeye başladık. Ben neyin kafasını yaşıyorsam ilk istediğim şarkı “tombul memeler”di. Daha kötüsü, şarkıyı söyleyeceğim diye tutturmamdı.

Evet, hatırlıyorum her şeyi. Ara ara kopukluklar olsa da olaya hakimdim yani. İçimizde bir tane ayık, aklı başında bir arkadaş olmadığından beni engellemek yerine destekleyen arkadaşlarıma da buradan tekrar selam olsun. Neyse; ben o sahneye çıktım ve o şarkıyı icra ettim. Çığlık kıyamet arasında sahneden inerken bütün şarkıyı gözlerine bakarak söylediğim çocuğun ayağının dibine kapaklandım.
Ve maalesef ki o çocuk en yakın arkadaşım olan Demet’in kuzeninin kankasıydı, yani Serkan.

Serkan’ın yardımı ile ayağa kalkmaya çalışırken takıldığım kabloyu da beraberimde götürerek bütün ses sistemini bir anda yerle bir ettim. O da yetmedi, kafamı bistro masaya vurup tekrar gerisin geri yere düştüm ve bayıldım.

Gözlerimi açtığımda ambulansta başımda tanımadığım bir adamı bana gülümserken hatta kahkaha atarken buldum. Kendisi hâlâ çok korktuğunu, benim yanlış hatırladığımı söylese de bildiğin herif kahkahalar atıyordu arkadaş. Gözlerimi açtığım gibi kapattım yoksa kalkıp kafa atacaktım kendisine; evet hem de o kafayla.

Hastaneye vardık, doğal olarak yüksek dozda alkol dışında hiçbir şeyim çıkmadı. Bir de doktordan fırça ve nasihat karışımı bir azar yediğimle kaldım. Kendi kızı olsaymışım tövbeler olsunmuş kesin reddedermiş, vs. Sanırım ifadesiz bakışlarım kendisini rahatsız etmiş olmalı ki kapı dışarı etti beni odasından, kovarken de bu geceyi uyumadan geçirmem gerektiğini de hatırlattı. Nasıl başım ağrıyordu size anlatamam, saat olmuştu gecenin üçü.

Kapıya bir çıktım ne göreyim, hastanenin bankında Demet, Süha (Demet’in kuzeni) ve o çocuk, ambulanstaki Serkan yani, oturmuş çay içiyorlardı. Geyik almış yürümüştü, belli ki hepsi inanılmaz keyifliydi; ben hiç düşmemişim, kafamı vurmamışım, şu an hastanede değiller de sanki köftecide köfte bekliyorlar. Sabır Allah’ım yaaaa...

Bütün sakinliğim ve ayılmışlığımla kendilerine doğru bir depar atarak gittim yanlarına. Demet beni görünce ayağa fırladı “iyi misin?” diye ama bir yandan da kahkahalar atıyordu suratıma suratıma. Sadece o olsa yine iyi, üçü birden şuursuzca gülüyorlardı. Sabırla bu gülüşmelerin bitmesini bekledim. Ardından bana bütün olayı detaylıca anlattıklarında onlar kadar gülemedim ama kabloya takılıp ses sistemini mahvettiğim kısımda inanılmaz sinirim bozuldu. Durduramıyordum kendimi, gözlerimden yaş geliyordu. Bunlar sustu. endişe ile bana bakıyorlardı. Bir müddet sonra ben de sustum. Allahtan, Serkan bana bir garip, anlamlı bakıyordu. Demet’se pis pis sırıtıp duruyordu suratıma. Kaş göz işareti yaptım ama kafa bir milyondu, ağzı açık gülüyordu anca. Geceyi hastane bahçesinde sonlandırmamak adına Süha çorbacıya gitme fikrini ortaya attı. Sonuçta uyumamam gerektiğini söylemişti doktor.

Takside Serkan’ın yanıma oturma çabası görülmeye değerdi. Yıllardır nerede içersek içelim hep gittiğimiz tarihi çorbacımızın önünde taksiden inerken Serkan bana elini uzattı. Önce ona ters ters baktım ancak başım dışında her yerim ağrıdığından itiraz etmeyip uzatılan eli tutarak indim.
Çorbacıdan içeri girmemizle sesler yükseldi: “Ooo Aylin ablam, Demet ablam, nerelerdesiniz?”

Millet gece kulübünde, ünlü restoranda tanınırdı, oysa biz işkembecide tanınıyorduk. Kızara bozara kem küm ederek masaya geçtik.

“Ali abi çek oradan bir tuzlama, bol sarımsaklı olsun.”

Nasıl kaptırmışsam kendimi Serkan’ın bana, daha doğrusu içimden çıkan işkembe canavarına bakışlarını fark etmem zor oldu. Hayır yani, bu bakışlar altında ben şimdi nasıl kokoreç siparişi vereceğim onu düşünüyordum. Zira kendisi mercimek çorbası söylerek puan skalasında sonlara geriledi. Çorbamı bol acılı bol sarımsak ve ekmekli mideme indirdikten sonra zaten kokoreçe yer kalmamıştı. Masada çıt çıkmıyordu. Herkesin karnı doyduğundan uykusu gelmişti ama benim uyumamam lazımdı. Göz kapaklarımla iç savaş halindeydim. Demet çoktan boş gözlerle bakmaya, ufacık bir konuya bile hııı diye cevap vermeye başlamıştı. Bu gece Demet’in evinde kalacaktım. İçimizde tek başına yaşayan sadece oydu. Zaten bu halde eve gidersem annem Leyla sultanın ne çenesini ne de laf sokarken üzerimde gezdireceği manalı gözlerini çekemeyecektim.

Bakmayın böyle dediğime, bir tanedir benim annem, tatlıdır da; en çok da evi temizlediğim zamanlarda. Çorbacıda ufak çaplı bir hesap ödeme kavgası yaşadıktan sonra tüm hesabı fikir babası Süha ödedi. Kapıda anlamadığım bir el çabukluğu ile hepimiz aynı taksiye bindik. Köprüyü geçtiğimizde anladım ki hepimiz Demet’in evinde kalacağız. Ağrıdan ve uykudan cırlayamadım, tabii ki bu işin hesabı sabah sorulacaktı Demet Hanım’dan.

Sabah gözümü açtığımda resmen acıdan ve ağrıdan kıpırdayamıyordum. Ne kötü düşmüştüm dün gece, uzun süredir içmeyişim beni bu kadar etkilemiş olamaz diyeceğim ama her içme gecesinin sonunu hatırlamam ki...

Bir can havli ile kendimi salona attım ve görüntü içler acısıydı. Süha, Serkan’a sıkıca sarılmış, boğarsam ölür mü çalışması içindeydi. Bir anda sinirim bozuldu, kahkaha attım. Sesime ilk tepki Serkan’dan geldi ama çok başarılı olamadı boğulmaktan. Beni karşısında görünce sıçradı, zıpladı ve çığlık attı. Ben daha fazla gülerken niye bu tepkileri verdiğini geç de olsa anlamıştım, adamlar boxerla uyumuşlar doğal olarak.
Bu sefer çığlık sırası bendeydi: “Ayyyy!” diye bir sesle mutfağa zıpladım. Kıpkırmızı olmuştum ama bir yandan kadınlığın verdiği el çabukluğu ile çay suyu koymayı becerdim. Gürültü ve çığlıklara Demet Hanım rahatsız olup uyanmıştı.

“Ne oluyor yahu, saat kaç?”
“Sekiz.”
“Ne, yok, oha daha neler...”
“11:08 ehühehhüehü.”
“Aylinnnnnn çok tatlısın.”
“Ne be dün gece düşen biri olarak daha iyisi çıkmıyor."
“Ayy, evet ya sen nasılsın? Ağrın var mı hâlâ? Beni hatırlıyorsun de mi Ahahahahah...”
“Bana diyene gel, zevzek...”

Zırvalama şampiyonluğumuzu zirvede bırakıp el çabukluğu ve Demet’in marifetli elleriyle muazzam bir kahvaltı hazırladık. Benim düşme hikayemi sekiz yüz altmış beş kere daha dinleyip şakalar, komiklikler eşliğinde çay sigara faslına geçilmişti. Ama bütün bunlar olurken Demet garip ve gayet salak bir ifade ile bana sırıtıp kaş göz işaret diline yeni bir boyut getirmişti.  En sonunda dayanamadım, Demet’i mutfağa çağırdım.

“Hayırdır, ne diye bakıp sırıtıyorsun? Nedir derdin?”
“Ya Aylin, sen hakkaten safozsun kızım. Anlamıyor musun adam gözünün içine bakıyor, dün gece yaptığın onca saçmalığa rağmen.”

 
Toplam blog
: 4
: 123
Kayıt tarihi
: 21.09.18
 
 

Her insanın ulaşmak istediği bir hayali vardır. Benim de hayalim kitap yazmak oldu hep ve başardı..