Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Ağustos '14

 
Kategori
Deneme
 

Ben bilmem anam bilir, ben bilmem babam bilir

Ben bilmem anam bilir, ben bilmem babam bilir
 

Görsel alıntı


İnsan anasından, babasından, evladından, en yakın akrabasından, tanıdığı dost ve arkadaşından yardım ve iyilik ister. Bu istek ve talepler daimi bir hal alınca  artık çekinir, anamı, babamı, evladımı, akrabamı dostumu ve arkadaşımı rahatsız etmeyeyim diye utanır. Bu çekinme ve utanma onların bidayetten beri yaptıkları yardım ve iyiliklere teşekkür etmek ve onlarla yetinme anlamına gelir.

Öte yandan her an, her zaman dara, zara düştüğümüzde Yüce Allah’a imdat ederiz. Aslında çok da iyi ediyoruz. Çünkü imdat edilecek, sığınacak, yardım istenecek tek yetkili, Âlemlerin sahibi Allah’tır. Ancak, Yüce Allah’ta insanlara sorumluluklar yüklemiş, Allah’ın da kullarından istekleri var.

Kullar ise hata üstüne hata, suçüstüne suç, günah üstüne günah işliyorlar, pişman olmuyorlar, nedamet duymuyorlar, çekinmiyorlar, Allah'ın istediği sorumlulukları yerine getirmiyorlar, yine de Allah’tan yardım, iyilik, sağlık, mutluluk, uzun ömür yarar ve fayda istemeye devam ederler. Her defasında Allah'ı yorarlar ve ona zahmetverirler.

Hz. Muhammed (S.A.V ) Miraç dönüşünde semalarda Hz. Musa ile görüşürken Hz. Musa sorar Rabbin ümmetine neler farz kıldı. Peygamberimiz elli vakit namazı farz kıldı diye cevap verir.

Hz Musa Rabbine dön de şefaat et, zira ümmetin buna takat getiremez deyince Hz. Muhammed (  S.A.V ) tekrar Rabbe müracaat eder Yüce Allah namazın bir kısmını indirir. Peygamberimiz dönüşünde Hz. Musa tekrar sorar Peygamberimiz namazın bir kısmını indirdi der.   

Hz. Musa tekrar Rabbine müracaat et ümmetin buna takat getiremez. Peygamberimiz tekrar döner Allah Teâlâ bir kısmını daha indirir. ( Namaz beş vakte indirilir )Tekrar dönüşünde Hz. Musa yeniden sorunca Peygamberimiz bir kısmını daha indirdi der.

Hz. Musa tekrar Rabbine dön şefaat et ümmetin buna takat getiremez deyince, Yüce Peygamberimiz “ Ben artık Rabbimden utanır oldum, yüzüm tutmaz, tekrar gidemem ” der.

Hz. Eyüp’ün yaralarını kurtçuklar sarmıştı, yakınları ona Allah’tan şifa dile yaraların iyileşsin deyince Hz. Eyüp “Yüce Allah görüyor, biliyor yaralarımın iyileşmesi için ondan şifa dilemeye utanırım yüzüm tutmaz” der.

Onlar öyle dediler. Onlardan geriye kalanlar ise kendi çıkar ve menfaatleri için Allah'tan hiç korkmazlar, utanmazlar, yüzlerine çekilen yırtılmaz astarın gücüyle yüzsüz olurlar. Her an, her zaman ver, Allah’ım ver. Makamlarda, mevkilerde, saraylarda ve köşklerde lazım olur ver, derler. 

Onlar ki Allah'a hiç bir şey vermezler, hep Allah'tan isterler ve bu bitmez, tükenmez istekleriyle Allah'ı yorarlar ve Allah’a zahmet verirler.

Kıssadan hisse: 

Vaktiyle Ülkemizin Güneydoğu illerinden birinde hayat şartlarının çok ağır olduğu dönemde ( gerçi şimdi de çok rahat olduğu söylenemez ) gencin babası ölmüş. Gencin yakın akrabası olarak ne dayısı, ne amcası yokmuş. Sadece kendisi birde annesi geriye kalmış.

Genç büyümüş koca adam olmuş herkes düğün dernek kurup evlenirken kendisi evlenememiş baktığı tüm kızlar “ ben bilmem anam bilir, ben bilmem babam bilir”

Anasını almış birkaç kız bakmaya gitmişler beş on, yirmi bin başlık parası, Nişan için ise bilezikler, beşi birlikler istenmiş. Ayrıca halat denen adet için mavzer, tabanca istemek işin tuzu biberi olmuş.

Çalışmak için Adana’da pamuk toplamaya gitmiş. Pamuk ağası Halil İbrahim gencin babasını tanıyormuş bir müddet sonra genci eve davet etmiş.

Koca adam, Halil İbrahim’in malikânesinde büyük bir bahçe, bahçe içinde bir saray, sarayın kenarında havuz, kenarında garaj, garaj içinde son model arabalar, Pamuk ağası Halil İbrahim’in iki karısı on, on beş çocuğunu görünce dayanamamış sormuş.

-Yahu Halil İbrahim kardeş, Allah’i seversen bunlar hep senın mi?

-He Hüseyin kardeş bu gördüklerin hepsi benım,

- Peki, Halil İbrahim kardeş sen bunları nasıl kazandın?

- Hüseyin kardeş, Bunların hepsini Allah’tan istedim ben istedim o verdi. Allah’a yalvardım, dedim ki Allah’ım sen büyüksün, sen zenginsin, güçlüsün, kudretlisin, daimsin, Gafursun, Rahimsin, Kerimsin, bana bağlar ver, bahçeler ver, saray ver verdi. Karılar ver, çocuklar ver, toprak ver, arabalar ver he valla ben istedim o verdi.  

- Halil İbrahim bunların hepsini birden mi istedin?

- Yok, ayrı, ayrı, zamanlarda peyder, pey istedim.

- Yahu, Halil İbrahim kardeş Peki, bu kadar mal, mülk isterken Allah’tan çekinmedın mı, yüzün kızarmadı mı, yani demek istediğım hiç utanmadın mı?  

 - Yok, Hüseyin kardeş niye utanayım, niye yüzüm kızarsın, sende Allah'tan iste sana da versın.

Hüseyin sabah erkenden pamuk tarlasına gitmiş her iki ellerini açarak gökyüzüne doğru bakmış.

Ya, Hude, ben pamuk ağası Halil İbrahim gibi bu kadar büyük bağlar, bahçeler, saray, havuz, arabalar, çocuklar, tarlalar ve iki karı istemiyorum. Yah Hude benım tek bir ricam var bana tek bir kari ver yeter.

Allah'ım bu ricamı kabul et, sana söz veriyorum bira daha seni hiç rahatsız etmem.

 

Kıymetli okurlarımıza saygılar sunuyorum.

Mehmet BURAKGAZİ / MERSİN 

 

                                                                                              

 
Toplam blog
: 608
: 2204
Kayıt tarihi
: 12.04.12
 
 

Bingöl'de, Baharın son ayında, ikindi üzeri un ambarı (kiler) arkasında, ebesiz, hemşiresiz, Emin..