Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Mayıs '11

 
Kategori
Psikoloji
 

Ben bir paranoyağım

Ben bir paranoyağım
 

PARANOYAK(RESİM INTERNETTEN ALINMIŞTIR)


Başlıkta da itiraf ettiğim gibi ben bir paranoyağım. Doğru, paranoyak. Yaşadığım şehir, insanlar ve çevrenin bana kattığı büyük değer paranoyaklık. 

 

Genelde insanlar tarafından alay konusu yapıldığımı bilir ama kulak asmam söylenenlere. Sonra üzülmektense baştan tedbirli olmak daha mantıklı gelir. 

 

Yan siteye gidiyorsam ve geceyse mutlaka yanıma; cep telefonumu, bir küçük fener, cebime küçük şekerler, sigaram ve çakmağımı koyarım. Bir de küçük çakımı yanıma almadan gitmem. Evet doğru okudunuz, yanımda küçük bir de çakı taşırım. Gece bir yerden dönüyorsam ki mutlaka çakım cebimde durur. Her an bir saldırıyla karşılaşabileceğim ihtimaline karşı hep tetikte yaşarım anlayacağınız. 

 

Hasta olduğumu düşünenler olabilir. Düşüne dursunlar, vallahi aldırmıyorum. 

 

Depremin üstünden geçen zamana rağmen, depremle yaşamayı öğrendim. Her akşam yatmadan önce hareket kolaylığı sağlayacak ayrıntıları yeniden gözden geçiririm. Her odada mutlaka fener ve su bulunur yatak başlarında. Muhtelif yerlerde şeker ve çikolata vardır evde. Yatmadan önce kedilerimi kontrol eder davranışlarını gözlemlerim. Onlar depremi bizden önce hissediyorlar ve davranışlarından bunu anlamamak mümkün değil. Çıldırmış gibi yerden yukarılarda dolaşıyorlar. Masa, televizyon ve pufların üzerinde zıplayıp duruyorlar. 

 

Ben yaşamadan tedbir alıp, gerisini Allah’a teslim etmek taraftarıyım. Diğer işlerimde de böyle yaparım. Çok çalışırım, işimi tam ve eksiksiz yaparım. Ulaşmak istediğim neyse onun için son gayretime kadar sarf eder ve gerisini Allah’a bırakıp tevekkül yaparım. Belki saçma gelecek ama ben inanıyorum ve öyle de oluyor. Niyet çok önemli bana sorarsanız. 

 

Neyse, ana konuya dönüyorum şimdi. Paranoyak olduğunu itiraf etmiştim size. Dün akşam yaşadığımız olay, benim paranoyamın ne denli gerçekçi olduğunu insanlara bir kez daha hatırlattı sanırım. 

 

Eşimin dayısı, yan sitede oturur. Eşi sizden iyi olmasın, iyi arkadaşım ve kadim sırdaşımdır. Çalıştığım için gece işlerimi bitirir ve bir kahve içmek ve sohbet etmek için onlara giderim. Ama ceplerimde yukarıda saydıklarım mutlaka olur. Asansöre binmeden önce merdiven boşluklarını mutlaka kontrol ederim. Onların oturduğu katta asansör durunca elimde çakımla iner ve kapıyı çalmadan önce yine merdiven boşlukları ve asansör kapısının arkasına dikkatle bakarım. Ben böyleyim işte. Rahmetli babam da tedbirli bir adamdı. Belki küçükken hep dikkatli olmam yönünde yaptığı telkinler de etkili olmuştur bu duruma. Ama asıl sebep yaşadığım şehirdeki insanlara olan güvensizliğim. 

 

Birkaç gün önceki yazımda da bahsetmiştim sizlere, ailenin öneminden. İşte yine konu buraya geldi. 

 

Benim bu yıl on yedi yaşında olacak bir oğlum var ve ben geceleri belli bir saten sonra dışarıda olmasını istemem, yemek saati herkesin masada olmasını. Sabah kahvaltılarının çalışıyor olmamıza rağmen yapılması için eşimle büyük gayret gösteririz. Aile olarak sofra en sık buluştuğumuz yer. Çocuklarıma sürekli dikkatli olmalarını, asansöre tanımadıkları insanlarla binmemelerini, kendilerine uzatılan gıdaları almamalarını anlatır dururum. Korkarım onlara bir şey olacak diye her anne gibi. 

 

İşte dün gece Hıdırellez için gül ağacına bağlayacağım dileklerini çocuklardan aldım, kendi dileğimi de bir kurdele ile sıkıca bağlayıp eşimin dayısına gittim. Arkadaşım ile birlikte inecek ve dualarımızı edip dileklerimizi ağaca bağlayacağız. 

 

Birer bardak çay içmiştik ki giriş katta oturan komşu telefon etti ve dayımı aşağıya çağırdı. Sitenin giriş katında bulunan ve siteye ait olan bir daire var. Fakat müteahhit mülkiyeti oluşturmadan tüydüğü için bir şey yapamıyorlar ve boş duruyor. O daireye yedi tane çocuk girmiş. Karşı binanın üçüncü katında oturan bir bey görüp polis çağırmış. 

 

Camdan baktığımızda aşağıda dört ekip arabası vardı. Polisler yerlere ve saksıların diplerine, küçük aralıklara fener tutarak bir şey arıyorlardı. Artık bu denli polisiye dizisi olan bir ülkede onların esrar, eroin gibi bir şeyler aradığını anlamamak için aptal olmak gerekir. 

 

Dayım aşağıdan gelince durumu anlattı. Bu çocuklar esrar ve eroin içmek için girmişler o daireye. Yedi genç erkek. Düşünün kafaları çektikten sonra yapabileceklerini. İnsanın tüyleri diken, diken oluyor. En son Pasinler’de yaşanan olayı hatırlıyorum. Gerçi yakalanmış olsa da failleri, kanunların kadını korumakta nedenli geri durduğunu ve genelde tecavüzcüyü koruduğunu gördüğüm ülkemde sinirden kudurmamak elde değil bir kadın olarak. Birkaç zaman sonra salınarak gezerler. Hatta kadın suçlu falan bulunur. Neyse dağıldım, topluyorum. Ben zaten bu alt boş dairenden fena tırsıyorum. Yanımda çakıyla gidiyorum. İçeri girince cebimden çıkardıklarım insanların içine fenalıklar getiriyor. 

 

Ama, işte burnumuzun dibinde, esrar ve eroin partisi veriyorlar. Ben onlardan biriyle karşılaşsaydım, pek düşünmezdim. Ama ya bir çocuk bu insanlara karşı durabilir mi? Akşamı kabusla geçirdim diye bilirim. Şehrin göbeğinde, yükselen Ümraniye tabelalarının altında eroin partisi. Evet gerçekten çok yükseldik. Aynı hızla da aşağıya çakılıyoruz. 

 

Demem o ki oğlum yaşındaki bu genç insanların anneleri ve babaları onların bu saatte nerede ve ne yapıyor olduklarını sormaz mı? Kötü alışkanlıkları olup olmadığını anlamak için ceplerini, onlar yokken bilgisayarlarını ve çantalarını karıştırmaz mı? Evet, ben yaparım. Hiç de utanmam. Eğer çocuklarımın durumunda değişiklik sezersem ki bu maddeleri kullanan geçlerde belli durumlar oluşuyor. Bunları utanmadan yaparım. Keşke tüm anneler ve babalar yapsa da daha sonra utanmak zorunda kalmasalar. 

 

Polisler gitti. Ama çocukları götürmeden. Ne güzel değil mi? Alt kata demir yaptırmak gerekliymiş. İş çözüldü böylece. El elde, ense külahta kala kaldık. Buyurun, nasıl paranoyak olmayayım. 

 

Yaşadığım olumsuzluklara rağmen, dileklerimizi gül ağacına astım. Tüm kalbimle dualarını ettim. Sabah namaz okunmadan kalktım. Eşim biraz söylense de alıştı garibim her yıl kırmıyor beni. 

 

Şimdi, tüm kötülükler gibi iyilikler de bizim için. Yetiş Hızıraleyhisselam. 

Kul çağırmadan, Hızır yetişmezmiş. Biz de çağırdık hadi hayırlısı… 

 

Sağlıkla ve mutlu kalın. 

 

 

 
Toplam blog
: 247
: 709
Kayıt tarihi
: 11.03.09
 
 

Buradayım işte. Yaşamın tam içinde. Her anın benim olduğunu bilerek. Yaşamın sadece "Şimdi" olduğun..