Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Eylül '07

 
Kategori
Edebiyat
 

Ben burdayım Sevgili Okurum; sen nerdesin?

Ben burdayım Sevgili Okurum; sen nerdesin?
 

Sadece kırk üç yaşındaydı beyninde çıkan sinsi bir ur yüzünden öldüğünde. Beynini kemiren ve onun hayatını elinden alan hastalığını çok önceden tahmin etmişçesine aklına gelen her ayrıntıyı, beyninden geçen tüm düşünceleri, o güne değin Türkiye’de geleneği olmayan bir roman türünde ortaya koydu. Çok katmanlı bir roman yapısı kurarak, tebessüm ile umutsuzluğun ironik bir şekilde yan yana poz vermesini sağladı. Kimlik edinemeyen küçük burjuvanın dibe vuruşunu, başarısızlığa mahkûm olmuş aydının zavallılığını, gelgitlerini, umutsuzluğa hapsolmuş trajikomik öyküsünü dokudu yazılarında. O Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı’nda ‘köy romanı’ dönemecinden sonraki ikinci viraja soktu bizi: Küçük burjuvanın IQ’ su yüksek romanı. Onun adı Oğuz Atay’dı.

Oğuz Atay klasik roman tarzı geleneğini kırarak ilk etapta çok dağınık ve karmaşık gibi görünen, bilinç akışı ile iç konuşma tekniğini tektonik bir üslupla ortaya koymayı başaran kült isimdir. O siyasal ve sosyal çalkantıların göbeğinde, eğitimli insanın umutsuzluğunu, kentleşme olgusuyla ortaya çıkan yalnızlığını ve toplumsal yabancılaşmanın verdiği bunalımı, son derece alaycı bir tezatlıkla ve üstelik çok zekice tasarlanmış ince bir mizah duygusuyla anlatmayı başarmıştır. Dil ile ustaca oynamış, aklın karmaşık labirentlerinde yolculuğa çıkartmıştır okuyucuyu.

Beni Oğuz Atay’ın sihirli kelimelerinin dünyasıyla öğretmenim Prof. Dr. Yıldız Ecevit tanıştırmıştır. Kendisi bizzat Atay hakkında "Ben Burdayım" adlı kitabı kaleme almıştır. Onu ilk defa okuduğumda, henüz on dokuz yaşındaydım. “Bir kitap okudum hayatımı değiştirdi” dedikleri gibi, ben de Atay’ı okuyunca edebiyatın sınırsızlığını keşfettim. O, anlatım gücünde ufuk tanınamayacağını göstermiştir bana.

Oğuz Atay gerçek ile kurgusalı, düşünceyle olayı, bilinç ile bilinçaltını iç içe, zincirleme bir örgüyle ortaya koymuş, okuyucuyu şaşırtmayı ve şaşırtırken de düşündürmeyi başarmıştır. Onun romanlarında klasik bir seyirden bahsetmek mümkün değil. Atay konu – olay tutarlılığı içinde ilerlemez, aksine bir çatışma tarzında detaylara yönelir. Onun anlattığı olay değildir; o olayın içindeki adamı anlatır. Bireyin iç sesine, çalkantılarına, tutarsızlığına, başkaldırısına, ufku olmayan düşünce alemine ayna tutar. Mesela karısına yaranmak için bulaşık yıkayan adamı anlatırken, o bulaşık yıkaması esnasında için için kendiyle alay edişine, sünepeliğinin çağrıştırdıklarına, karısına duyduğu öfkeye şahit oluruz. ‘Tutunamayanlar’ romanında yaptığı gibi yetmiş sayfa hiç nokta kullanmadan, zincirleme akışı bize birebir yansıtır yada ‘Korkuyu Beklerken’ adlı hikayelerinden biri olan ‘Beyaz mantolu adam’da olduğu gibi, kafkaesk bir tarz ile duygusal yaklaşımda bulunmadan, ama duyguları tam on ikiden vurarak bizi farklı bir edebi anlayışla karşı karşıya bırakır.

Oğuz Atay genç yaşında öldüğünde, “Geleceği Elinden Alınan Adam’ adlı dördüncü romanından altmış sayfa kadar yazmıştı. Büyük projesi olan “Türkiye’nin Ruhu” adlı kitabını da yazmaya fırsatı olmamıştı hiç. Her ne kadar yaşarken kitapları yayınlansa da yada “Tutunamayanlar” adlı romanıyla TRT tarafından başarı ödülüne layık görülse de, eserlerinin Türk Edebiyatı’nda edindiği sarsılamaz tahtı göremedi. İkinci baskı bile yapamayan kitapları, çok sanatçının başına geldiği gibi, ancak ölümünden sonra ilgi gördü ve defalarca basıldı ve hala okunmakta. Oysa Oğuz Atay çok önceleri “Ben buradayım Sevgili Okurum; sen nerdesin?” demişti.

Eserleri:
Tutunamayanlar (1971)
Tehlikeli Oyunlar (1973)
Bir Bilim Adamının Romanı (1975)
Eylembilim (1998)
Korkuyu Beklerken (1975)
Oyunlarla Yaşayanlar (1979)
Günlük (1988)

 
Toplam blog
: 20
: 25120
Kayıt tarihi
: 26.10.06
 
 

Yazmak, tarihin zayıf hafızasına karşı, bir tedbir olarak ortaya konulan isyanın sanatsal vesikasıd..