Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Nisan '07

 
Kategori
Anılar
 

Ben çocukken...

Ben çocukken...
 

Fi tarihinin ötesinde kalmış kadar uzak bir diyardan sesleniyor sanki çocukluğum. Bir o kadarda yakın. Daha dün gibi hatırlarım. Ömrümün büyük bir bölümünü geçirdiğim, bizim evle birlikte iki evden ibaret olan mahallemizi. Bahçemizde ki kuyudan çıkrıkla su çektiğimiz günlerimizi… Nisan demeden tatlanan üzümlerimizi… Bin bir çeşit bitki ile bezeli topraklarda otlattığım keçilerimizi…

Nasıl özlüyorum o günleri bilemezsiniz. Bazen yağmurla el ele gelirdi güneş. Dizginlerinden boşanmış taylar gibi fırlardık sokağa. Yüzümüz güneşle birlikte gelen yağmura dönük ellerimizi iki yanda döne döne dans ederdik, güneşle el ele gelen yağmurun altında.

Nasıl tarif edebilirim ki; yağmurun ardından gelen toprağın o müthiş kokusunu… Ve hemen ardından gökyüzünü boydan boya kuşatan gökkuşağının, çocuk kalbimizde yarattığı devinimleri. Nasıl anlatabilirim… Aşkı ne kadar anlatabilirsem o kadar anlatabilirim ancak.

Bir koloni hayatıydı sanki hüküm süren o yıllarda. Kapıları açık, pencereleri açık, yürekleri açıktı herkesin birbirine. Sonra televizyon girdi kara kedi gibi insanların, dostlukların, muhabbetlerin arasına. Daha az konuşur, daha az paylaşır, daha çok izler olduk. Gittikçe betonlaştı çevremiz. Panjurlarla kapandı kapılar, pencereler. Komşu yüzlerine, dost yüzlerine, çocuk yüzlerine. Çevremizde yağmur yağınca mis gibi kokan topraklar yok artık. Bahar gelince açan laleler, nergisler, menekşeler… Kelebekler uzak diyarlara taşındı, tıpkı insanlığımız gibi.

Yani ne çevremiz o eski çevre, ne doğamız o eski doğa, ne de insanlarımız o eski insan artık. Her gün gelişen teknoloji hayatımıza birçok kolaylık getirdi getirmesine ama birçok değerimizi de aldı götürdü bizlerden.

Birde… Hiç gitmeyeceklerini zannettiğim siyasi liderler vardı o dönemlerde. Ev sohbetlerinin en önemli konusuydu onlar. Her ne kadar çok partili bir sistem olsa da sahnede yalnızca Demirel ve Ecevit vardı. Diğerleri ise zaman zaman sahne alan figüran oyunculardı. Dedem koyu bir Ecevit’çi babam ise süzme bir Demirel’ciydi. Seçimler sık sık yinelendiğinden, babam getirdiği Demirel posterlerini elimize tutuşturur ve her yere astırırdı. Bizde büyük bir heyecanla onları asar, bir askerin disiplin anlayışı içinde kimse yırtmasın diye bekçiliğini yapardık.

Sonraları genç çocuklar çıktılar sahneye. Komünist diyorlardı onlara. Duvarlara sloganlar yazar, yürüyüşler yapar, gençliklerinin verdiği heyecanla dünyayı değiştireceklerini zannederlerdi. Oysa işler onların zannettiği kadar kolay değildi. Herkesin diline sakız olan o meşhur sözde olduğu gibi, birkaç tanesini sallandırıverdiler Taksim meydanında. Gerisini de koğuşlara tıkarak darmadağın ettiler. “Dünyanın kaç bucak olduğunu” gösterdiler onlara. Kimileri yıllarca yattı içerde. Kimileri ölümle yargılanıp ipten döndüler. Onlar, sevdaları yarım kalan birer Yorgun Demokrat’tı artık. Kimisi düzene ayak uydurdu, kimisi o büyük yenilginin verdiği hüzünle yaşadı yıllarca.

Sonra gençleri asimile edecek yeni yöntemler buldular ve başarıyla uyguladılar. Düşünmeyen, sorgulamayan, marka tutsağı, uyuşturucu tutsağı gençler yarattılar şimdilerde. Bir kısmı da Türk misafirperverliğini göstermek istercesine turizmin hizmetine sundu genç ve körpe bedenlerini. Şimdi ise hiç kimse sormuyor, sorgulayamıyor. Yalnızca ekmeğini düşünür duruma getirildi insanlar. Eskiden bir kişinin çalışarak evini geçindirdiği dönemler çoktan geride kaldı. Emek her gün biraz daha yitirdi değerini. İnsanlar bunu biliyor bilmesine ama benim emeğimin karşılığı bunun iki katı diyemiyor. Çünkü yerini hemen doldurabilecek işsizler var kapıda bekleyen. Üstelik de çoğu üniversite mezunu.

İşte geriye dönüp baktığımız zaman, dünden bugüne değişenler… Doğamız bozulmuş, insanlar asimile edilmiş, emek her geçen gün biraz daha yitirmiş değerini. Sokakta bir insana çarpıp kaçabilecek kadar ruhsuz, duyarsız, bireyci olmuşuz her birimiz. Tam da onların istediği gibi… Vatanımıza, milletimize hayırlı uğurlu olsun.

 
Toplam blog
: 669
: 1503
Kayıt tarihi
: 19.01.07
 
 

Bir on dört mart sabahı güneş henüz arz-ı endam ederken üzeri yongalarla kaplı, küçük pencereli, ..