Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Mayıs '12

 
Kategori
Anılar
 

Ben çocukken - 11

Ben çocukken - 11
 

Bugün, size on yazıdır durmaksızın anlattığım, çocukluğumun en sevdiğim, Gümüşarayıcı Sokağı'ndan çıkıyorum.

Şimdi Çavuşdere Caddesi'ndeki evimizdeyiz.

Burası, Tanyolu apartmanının 1 numaralı giriş kat dairesi. Bahçeli, iki katlı müstakil kira evimizden sonra, satın alıp taşındığımız bu evi hiç sevemedim. Üç yıl oturduk, ilkokula burada başladım. Zaten bu eve taşınma sebebimiz biraz da okul yüzündendi. Gümüşarayıcı sokakta oturmaya devam etseydik Hattat İsmal Hakkı İlkokulu'na gidecektim. Annem istemedi, çünkü o sene bu okul, serbest kıyafet uygulaması için pilot okul olarak seçilmişti. Annem, çalıştığı için, her gün bize ne giydireceğini düşünmek istemedi. Babam da, çalıştığı inşaatta yapacağı iş ve biraz da senet karşılığı bu daireyi satın almıştı.

Taşındık. Bana soran olmadı tabi. Niye sorsunlar ki değil mi? Altı yaşında bir çocuğun söz hakkı mı olurmuş Allah aşkına?

Bu evi hiç sevemedim dedim ya, bende adeta travma yarattı bu taşınma. Alışkanlıklarıma bağlı olduğum kadar, severek kullandığım eşyalarıma ve severek oturduğum evime de bağlıyımdır ben. Yani maddi-manevi bağlılık gibi bir hastalığım var benim:)

Daha altı yaşımda bile böyleydi. Taşındıktan sonra günlerce ağladım. O yaşlarda sanıyorsun ki çok ağladığını görürlerse o eski eve geri dönme kararı alırlar.

Aynı şeyi Adapazarı'ndaki öğrenci evimden ayrılırken de yaşadım. Geri dönüşün olmadığını bildiğim halde iki yılımı geçirdiğim evimin perdelerine sarılarak ağladığımı hatırlıyorum.

Neyse, biz Tanyolu apartmanına geri dönelim.

Çok anım var bu evde. Çok az sevimli, bolca sevimsiz anı.

İlkokulum yürüme mesafesindeydi. Zaten bizim çocukluğumuzda her çocuk evine en yakın okula giderdi, servis falan bilinmezdi, yürürdük hep.

Yürüme mesafesi dedim ama, gidiş yolu uzun sayılırdı. Yolumun üstünde, Atik Valide adlı, 2. Selim'in annesi Nurbanu Sultan'ın yaptırttığı bir tarihi cami ile külliyesi ve Toptaşı isimli bir cezaevi vardı. Tam okula yaklaşırken ise caminin külliyesinin uzantısı bir kemerin atından geçmek zorundaydım. En güneşli günde bile hafif loş olurdu burası, bu da oradan ışık hızıyla koşarak geçmem için yeterli bir sebepti. Ödüm kopardı, hele kış günlerinde; kaç gece rüyama kabus olarak girmiştir bu kemeraltı.

Burayla ilgili en sevimsiz anım ilkokula başladığım ilk gündür.

Neden, niçin, nasıl? Hiç bilmiyorum, bildiğim tek şey o gün kopkoyu bir yalnızlık duygusu yaşadığım.

Kavuniçi renkli bir okul çantası alınmıştı bana, siyah önlüğümü giydim,beyaz dantel yakamı da taktım, ayakkabılarımı giyip çıktım evden. Kapıyı kilitleyip anahtarını da çantama koydum ve okul yolunda yürümeye başladım.

Tek başıma... Evet, tek başıma.

Neden, niçin, nasıl sorularını çok düşünüp hâlâ yanıtını veremedim kendime.

Çalışıyordu evet ama, güzel annem nasıl izin vermişti okulun ilk günü yalnız gitmeme?

Canım babamın da çok mu işi vardı o gün?

Ben tek başıma gittim, okul bahçesindeki sıramı buldum, sınıfıma yerleştim. Aslında mutluydum da bir yandan. Çünkü kendi kendime ilk başarımı yaşamıştım. İlk kendime güven duygumu tatmıştım.

Sırf bu yüzden, bir de, hesap soruyorum sanıp üzülmesinler diye hiç soramadım annemle babama, o gün ne işleri vardı da olamadılar yanımda diye?

  

 
Toplam blog
: 314
: 1210
Kayıt tarihi
: 07.08.11
 
 

Üsküdar İstanbul doğumluyum ve halen burada yaşıyorum. Okumak, yazmak ve seyahat etmeyi çok seviyor..