Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Eylül '15

 
Kategori
Blog
 

Ben de blogcu olarak evlenme programına katıldım

Ben de blogcu olarak evlenme programına katıldım
 

Blog yazarları burada genelde özel hayatlarını anlatmazlar. Bendeniz de pek özel hayatımı anlatma meraklısı değilim ama yaşadığım deneyimleri sevabına blog yazarı arkadaşlarıma anlatıyorum. Anlatıyorum ki benim başıma gelenler onların da başına gelmesin. 

Ülkemizin iki kronik sorunu var malum. Birincisi işsizlik. Bendeniz işsizim. İkincisi yalnızlık. Bendeniz yalnızım. Ara sıra bu iki önemli sorunumu çözmek için eylemlerde bulunuyorum. Çalışma hayatında daha doğrusu çalışmama hayatındaki sorunlarımı ve girişimlerimi bir başka yazıya bırakıyorum. Geçiyorum öbür konuya. 

Bir kadın bulup evlenmek kolay değil. Daha doğrusu benimle evlenecek birini bulmak zor. Ben yine de "Şansımı bir de evlenme programında deneyim" dedim ve bir evlenme programına katıldım. Öyle ya her malın bir alıcısı vardır derler.

Televizyondaki evlenme programlarına büyük ilgi var. Binlerce kişi kayıt yaptırıyor ve sırasını bekliyor. Ben de kayıt oldum ve başladım beklemeye. Sonunda aradılar ve davet ettiler. Takım elbisemi giydim. Medeni cesaretimi yanıma aldım ve stüdyoya gittim.

Stüdyodaki herkes seyircisinden yorumcusuna kadar "eş" bekliyor. Herkes birbirine "Ulan acaba bu olabilir mi?" gözüyle bakıyor. Tiplere şöyle bir baktım. Eş bekleyenler. Kendinizi bir ayakkabı mağazasında düşünün. Bütün ayakkabılar tek. Çifti yok. Tek ayakkabı ne işe yarar? Çiftini bulamazsan at çöpe.

Hayatın hiç bir alanında eşini bulamamışsın televizyon aracılığıyla evlenmeye kalkıyorsun. Benim bildiğim televizyon kitle iletişim aracıdır. Ne bileyim bizim zamanımızda görücü usülü vardı. Aracılar olurdu. Onlar seni biriyle tanıştırırlar. Anlaşırsan evlenirsin falan. Şimdi bu işi televizyon yapıyor. Oldu olacak yeni bir kanal kursunlar. Pezo tv. Tövbe tövbe. 

Oradaki en popüler kelime de "Elektrik". Millet acaba elektrik alabilir miyim diye birbirini yokluyor. Edison vakti zamanında elektrik enerjisini ışığa çevirmiş ya. Bizim milletin derdi de elektrik enerjisini mum ışığına çevirmek. Mum ışığında bir yemek sonrası müstakbel eş adayıyla muhabbeti koyulaştırıp evlenmek. 

Bendeniz stüdyodaki eş bekleyenler arasında beklerken adım anons edildi. "Kemal bey talibiniz var" dediler. Beni paravana aldılar. Talibim paravanın öbür tarafına geldi. Biz paravan aracılığıyla konuşacağız. Sonra paravan açılacak birbirimizden elektirik alıp alamadığımıza bakacağız.

Efendim paravanın diğer tarafından sorular geliyor. Hanımefendi yurt dışından şivesine bakılırsa Azeri falan. 

"Sen ne işle meşgul?"

Benim için en kritik soru. Bunu geçersem gerisi kolay. Ne iş yapıyorum. Buldum. 

"Blog yazarıyım."  

 "Ben anlamadı. Blog derken apartman buloğu mu? Üstünde ev falan var mı?"

Üstüm başım bir anda ter oldu. Kadın Türkçe bilmiyor ama çalışmadığım yerden soruyor.

"Bana evi olan lazım. Arabası olacak. Ben istemez fakir. Kaç evi olmak sen? Kaç tapu vardır üstünde."

Anasını satıyım tapu dairesinde bile bu kadar gayrimenkul muhabbeti yoktur ha. Ulan şunun şurasında tapu tapu pardon topu topu bir hanımla evleneceğiz.

Bendeniz ne halt edeceğim bu hatuna nasıl cevap vereceğim diye kıvranırken hanımefendi sormaya devam ediyor.

"Evlenirsek evleri üstüme yapar sen?  Yoksa ben evlenmez. Evleri üstüme yapacaksın değil mi?"

O üstüme yap derken bendeniz altıma yapacak durumlardayım. Vay lan. Ne şanssız tek ayakkabıymışım be.

Stüdyodaki kadınların sevgiyle saygıyla alakalı bir şey sordukları yok. Evin var mı? Araban var mı? Tapun var mı? 

Ulan bunları bırak. Sen var mısın? Bana sen onu söyle? Kafam atmıştı. 

"Var ulan" dedim. 

"Üstümde binlerce tapu var."

Kadın şok.

"Binlerce ev var sende?"

"Evet" dedim.

Sunucu da şaşırdı. Bir ara bana "Binlerce evin varsa benlen evlen" der gibi baktı. Bir anda stüdyodaki en cazip tek ayakkabı durumuna gelmiştim. Sunucu inanamamıştı.

"Beyefendi cidden binlerce tapunuz mu var?"

"Elbette" dedim.

"Ben tapu dairesi müdürüyüm."

Paravanın arkasındakinin kafa da tamamen gayrimenkule çalışıyor.

"Tapu dairesi müdürü sen. Tapu dairesindeki daire de senin mi?" 

"Ha o da benim" dedim.

"E o zaman ben senle evlenir" dedi hatun.

"Ben senle nah evlenir...."   

Kalktım açtım paravanı. Aman Allahım. Bu nasıl güzel bir kadın. Yani elimde olsa kadına Kanada'nın tapusunu veririm. Öyle bir kadın. Hayatımda gördüğüm en güzel tek ayakkabı. Kim Kardaşian bu kadını görse bunalıma girer ben kadın mıyım diye. Öyle güzel bir kadın.

Sırıttım. "Biz" dedim "Hanımefendiyle bir yemeğe çıksak"

Sunucu işi yokuşa sürüyor.

"Elektirik aldınız mı beyefendi emin misiniz?"

"Aldım. Öyle ki bende trafo yandı. Şebekem çöktü. Şebek oldum afedersiniz."

Sunucu beni bırakmak niyetinde değil bu arada tapuları duydu malum.

"Durun bakalım sizden elektirik almış mı?"

Kadın bana baktı. Ben ne kadar elektiriğim varsa veriyorum kadına. Hani böyle olacağını bilsem kendimi şarj ederde gelirdim.

"Ben beş yıldızlı otelde yemek ister" dedi.

Ben hatuna bayıldım ya. 

"Lafı mı olur" dedim. 

Hanımla birlikte beş yıldızlı bir otele yemeğe gittik. Yemek boyunca tapu muhabbetimiz devam etti. Kadını kaçırmamak için sallıyorum artık. İşi yemek yediğimiz otelin tapusunun da bana ait olduğuna kadar getirdim ki masaya da hesap geldi. Gelen hesap pek hesapta olmayan bir hesaptı. Benim o hesabı ödeme olasılığım Kuzey Kore'nin demokratikleşmesi olasılığından daha düşüktü. Hesabı ödeyemeyince o hoş ve alımlı kadın hışımla ayağa kalktı. Kendisine getirdiğim çiçekleri suratıma attı çekti gitti. Ben çekip gidemedim. Oteldekiler benden elektrik almış olmalılır ki beni bırakmadılar. Geceyi otelin alt katındaki bulaşıkhanede geçirdim. Hayatıma bir süre daha tek ayakkabı olarak devam edecektim. Gördüğünüz gibi bu devirde evlenmek kolay değil efenim. 

 
Toplam blog
: 179
: 2576
Kayıt tarihi
: 21.01.07
 
 

Barışa ve kardeşliğe inanıyorum. Türkiye'nin yaşadığı tüm sorunların kardeşlikle çözümlenebileceğ..