Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Mayıs '14

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Ben de karımı dövmek istiyorum

Ben de karımı dövmek istiyorum
 

Foto:Ş.ODABAŞI


Son yıllarda, kadına karşı şiddet alabildiğince arttı. Bunun sonucunda, “morçatılı” barınaklar yapıldı. Yasalarda değişiklikler oldu, eşlerini döven erkeklere, evden uzaklaştırma, para cezası… Gibi yaptırımlar uygulanmaya başlandı.

Sonra da gördük ki, kadına şiddetin önüne geçebilme konusunda, bir adım ileriye gidememişiz.

Gazetelerin üçüncü sayfaları, eşleri tarafından öldürülen kadınlarla dolu. Televizyonlar seyirciyi çekebilmek için, dayak yemiş kadınlarla dolup taşıyor.

Ne oldu da kadınlar kocalarından böyle dayak yemeğe başladılar? (Gerçi bu dayak iş iyeni filan değil) Kimileri de diyor ki; ”bu şiddet olayı eğitimli, üniversite bitirmiş eşler arasında daha fazla.”

İstatistikler, öyle diyorsa doğrudur.

Unutmadan, erkekleri körükleyen dini inanışlar da var. Belki doğru, belki yanlış, aklımız karışıyor. Koskocaman ilahiyat profesörü, basının önüne çıkıp açıklıyor.

“Kadın yüzünü de kapamalı… Parfümlüye cennet haram… Saç boyama caiz değil… Konuşmalarda kırıtmamalı, yüksek sesle gülmek günah... Kadının evden çıkması caiz değil… Hamile kadın sokakta gezemez…”

Bana göre tam bir karmaşa ve mantıksızlık. Sizin anladığınız din buysa, ben dinsizim!

Buna benzer, o kadar çok açıklama var ki, şaşırıyor insanlar.

Ortada, kadına bir şiddet var.

İşin içinde; geçim sıkıntısı, kadının aşırı harcaması, kocanın evine sahip çıkmaması, sarhoş koca, itaatsiz kadın… Birçok sebep sayılıyor.

Birde günümüzde, küçük bir tartışmada, anlaşıp doğruyu bulmak için konuşmak varken, kapıyı çarpıp çekip gitmeler var. Sonrası da ayrılık. Ortada, cıyak cıyak bağıran çocuklar…

Sokak ortasında, öldürülen kadınlar…

Kılıfı da hazır, erkek konuşuyor.

“Namusumu temizledim.”

Ne temizlenmez bir şeymiş, şu namus! Niye namussuz olur bir kadın? Sanki bu namussuzlukta, erkekler sütten çıkmış ak kaşık. Kadınlar, keyfiyetten namussuz oluyorlar sanki!

İleri çağdaş toplum olma yolunda, ışık hızıyla ilerlerken;

Üç aylık çocuğunu bırakıp, başkasıyla kaçan kadınlar, karısı doğum yaparken başkasıyla fingirdeyen erkekler, sadece bizim ülkemizde var zannedersem.

Kocasına, yeni bir eş arayan kadınlarda bizde var.

Çocuğuna, kahvaltı yaptırmadan okula gönderenlerin oranı da az değildir.

“Atlar tepişirken arada eşekler ezilir” diye bir söz var ya, değiştirelim. “Eşekler tepişirken, arada sıpalar ezilir” diyelim.

Anne baba, bazen işin şiddet yönünü değiştiriverirler. Anne kocasına bir şey yapamayınca, güç olarak; çocuklarından alır hırsını. Babada, anneden alamazsa hızını, çocuklara saldırır. Çocuklar, arada kalarak şiddetin en acılı tarafından pay alırlar.

Son günlerde, birde küçük çocuklara tecavüz edip öldüren cinsel fantezi sapıkları var.

Bütün bu kötü birikimler, aile denilen çekirdeğin çürümesine, yok olmasına neden olmakta. Bakın boşanma istatistiklerine gerçeği görürsünüz.

Aile yoksa toplumda yok, hepsi bu kadar. Kahve köşelerinde, halk arasında aile içi şiddetle ilgili birçok öykü anlatılır. Bu anlatılanların birçoğunu yazılı bir kaynakta göremedim. Bende size bir masal anlatayım. Masalda, mantıklı bir şey aramayın ha! 

Bir varmış bir yokmuş. Bundan, bin yıl önce bir karı koca varmış. Unutmadan, resmi nikâhlılar, bir de kreşe giden çocukları var.

Adam, bir gün kahveye girmiş. Oturmuş bir masaya, bir çay istemiş, aceleyle içmiş. Bir çay daha istemiş. İkinci çaydan bir yudum çekip,        “of ulen offff!” diye inlemiş. Yan masadan birisi, “hayrola” diye sormuş. Adam, dönüp anlatmaya başlamış.

“Bundan bin yıl önce herkes karısını dövüyormuş. Ben ağız tadıyla bir kerecik karımı dövemedim. Onun için of çektim.”

“Kolayı var. Ben sana karını dövmek için bir yöntem söyleyeyim. Her akşam karını döversin. Of çekmekten de kurtulursun.”

“Nasıl?”

“Bak, git marketten bir günde yetişen tavuklardan şöyle üç kiloluk bir tavuk al. Eve götür. Deki hanımına, ‘bu tavuğu pişir de akşama yiyelim!’ Sonrada eve girmeden, yine kahveye gel otur.”

“Allah Allah, benim karımı dövmemin tavuk pişirmeyle ne lakası var?”

“Var var ben anlatayım, iyi dinle bak!” Şimdi akşam eve varacaksın. Sofraya oturup, getirin bakalım şu tavuğu diyeceksin. Eşin tavuktan kızartma yapmışsa, niye haşlama yapmadın diye haykıracaksın. Sonrada karıyı haşlayacaksın. Anladın mı taktiği!”

“Haaaaa! Yapılan yemek dışında bir tavuk yemeyi isteyeceğim. Eşim dediğim yemeği yapmamışsa, eşimi döveceğim.”

“Evet, aynen böyle, nasıl taktik?”

“Yaşa be kardeşim, kahveci iki çay getir bakim! Akşama şu eşimi bir döveyim de, bütün özencimi alayım. Of be! İyi taktikmiş.”

Adam, sabırla beklemiş, akşamın olmasını. Akşamın olmasıyla birlikte, dayanmış evin kapısına. Eşi güler yüzle karşılamış kocasını. Oturmuşlar sofraya. Adam şöyle bir bakmış, mükemmel mükellef bir sofrada tavuk dışında her şey varmış. Adam;

”Tavuksuyu çorba içebilir miyim?”demiş.

Anında çorba gelmiş. İki kaşık alıp bırakmış. Kızarmış but istemiş, gelmiş. Kızarmış kanat istemiş gelmiş. Sonra değiştirmiş isteğini. Haşlanmış but istemiş, kanat istemiş. Yine gelmiş. Tavuklu pilav istemiş. Hem bulgur, hem pirinç pilavı gelmiş. Pilav karışık olsun demiş. Kadın iki pilavı karıştırıp getirmiş. Adam tavuktan yapılmış ne kadar yemek varsa saymış. Kadın hepsinden getirmiş. Adam ortalığı karıştırmak, eşini dövmek için bir bahane bulamamış. Bakmış olacak gibi değil. Mutlaka karısını dövmesi lazım, en sonunda;

“Sen bir tavuktan bu kadar yemek yapıp niye israf ediyorsun? Diye gürlemiş. Cevabı bile beklemeden bir yumulmuş, ağzını burnunu kırmış.

Bir erkek bir kadın dövmek istiyorsa, bahane çok.

Bir kadında sopa yemek istiyorsa, onunda bahanesi çok.

Çocuklar, arada ezilen sıpalar…

*

Bir milletvekili;

2014 yılının ilk üç ayında 60 kadının öldürüldüğünü, 13 kadına tecavüz edildiğini, 145 kadına şiddet uygulandığını, 12 kadınının tacize uğradığını, ilk dört ayda ise 13 küçük çocuğun ölü olarak bulunduğunu açıklamış.

Çocuk gelinler…

İntihar eden kadınlar…

Ya bilinmeyenler, gizli kapaklı çevrilen işler…

Bu memlekette kadın ve çocuk olmaz zor.

Erkek olmak rezalet bir şey…

İyi ki; “Çığlık atmayı öğretin” tavsiyesinde bulunan, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanımız var.

Bildiğimiz bir şeyi tekrar öğrenmeye, ihtiyacımız yok, Sayın Bakanım!

Çığlık çığlığa yaşayıp gidiyoruz işte!

Yine de tavsiyene teşekkürler! 

 
Toplam blog
: 420
: 1641
Kayıt tarihi
: 19.12.08
 
 

1957 Çanakkale/Yenice doğumluyum. Öykü ,deneme, şiir yazarım. Yazdığım bir çok şiirin bestesini d..