Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Haziran '07

 
Kategori
Halkla İlişkiler
 

Ben de şikâyetçiyim

Ben de şikâyetçiyim
 

Kaldırımda yürüyen adamın ayağı kayıyor. Şu kaldırımları yapanlar var ya diyerek homurdanıyor. Ayağım sürçtü demiyor. Oysa hata tek taraflı değil.

Trafik kazası yapıyor, ah şu araba, şu yollar yok mu diye hayıflanıyor? Kurallara uymadığını kabul etmiyor.

Sivrisinek gelip ısırıyor. Tatlı tatlı kaşınırken, acı acı konuşmayı ihmal etmiyor. Önlem almak aklına gelmiyor.

Tam eve girecekken ceketi kapının koluna takılıyor. Kapıya bir tekme indiriveriyor. Seni buraya koyanın diye sövüp sayıyor. Sakarlığını görmüyor.

Tam karşıya geçecekken kırmızı ışık yanıyor. Işık levhalarını oraya takanlara kızıyor. Bu böyle olmalı demiyor.

Ayakkabı ayağını vuruyor. Ayakkabıyı yapana veryansın ediyor. Ayağının yamukluğunu görmüyor.

Anlayacağınız kimse ayranına ekşi demiyor. Aşırı şikayetçiyi bir toplum olduk. Bu hayra alâmet değil. Biz şükretmenin de şikayet etmenin de bulaşıcı olduğunu biliyoruz.

Başarı şikayet ederek elde edilememiştir. Şikayet edilerek aşılan hiçbir engeli gösteremezsiniz.

Ticarethanenizden şikayet ediyorsanız anlıyorum ki iflasın eşiğindesiniz.

Fabrikanızdan şikayet ediyorsanız batmak üzeresiniz.

Yani oturduğu evden şikayet eden taşınmanın, kırk yıllık eşinden şikayet eden de boşanmanın eşiğindedir.

Bazı hastalıklar var ki hekimler onunla arkadaş olarak yaşamak zorundasınız derler. Doğrudur. Eğer bunu yapamazsanız ölümünüz yakın demektir.

Başarısızlığına mazeret arayan da aradığını bulur, başarısına sebep arayan da.

Bakıyorum da adam başına ne gelirse suçu başkalarına atıyor. Kendine gelince devekuşu mantığıyla hareket ediyor. Yani “uç” dersin uçmaz. Yük “taşı” dersin taşımaz.

Nedir bu hal anlamak çok güç. Sanki varlığımızın farkına varmayı şikayette buluyoruz.

Bakıyorsunuz işçi şikayetçi, işsiz şikayetçi. Memur şikayetçi, amir şikayetçi. Zengin şikayetçi, yoksul şikayetçi. İçmeye bir tas çorba bulamayanda şikayetçi, sabahlara kadar zıbarırcasına içenlerde.

Biri geliyor enkaza çevirdiler diyor. Öteki geliyor enkaz devraldık diyor. Görende şikayetçi görmeyende. Halinden şikayet etmeyene rastlamak çok zor.

Derdini söyleyemeyen dermanını bulamazmış. Tamam da... Dertle şikâyet ikisi aynı değil.

Hiç mi şikâyetimiz olmayacak? Elbette olacak. Derdimizi de söyleyeceğiz şikayetimizi de yapacağız. Yerine göre haykıracağız bile. Ancak bunu hastalık derecesinde yapmamak gerek. Yani bunun da bir kırmızı çizgisi olmalı diyorum.

Bir bakıyorsunuz aşırı suskun ve durgun bir bakıyorsunuz tam zıddı. Feryatta bizde figanda. Methederken de aşırıya kaçıyoruz. Şikâyet ederken de. Sizce bunun bir ölçüsü olmalı değil mi?

Hani ne demişler iğneyi kendine çuvaldızı başkasına. Kendimize gelince iğnenin ucunu kör ediyoruz. Anlayacağınız iğne de başkasına çuvaldızda. Üstelik çuvaldızı da her gün bilevliyoruz.

Diyorum ya işte her şeyden şikâyetçi olmak hayra alamet bir durum değil. Eğer her şeye bir mazeret buluyor, her şeye bir kulp takıyorsanız benden söylemesi mutlaka bir hekime uğramalısınız.

Şimdi kalkıp birileri de bu yazıdan şikâyetçi olacaklar ya neyse.

Bende şikayetçiyim. Evet, evet yanlış okumadınız. Bende şikayetçiyim; aşırı şikayetçilerden ve de hiçbir şeyden şikayetçi olmayanlardan. Aşırı suskunlardan ve aşırı bağıranlardan.

 
Toplam blog
: 574
: 922
Kayıt tarihi
: 09.08.06
 
 

Samsun Yazarlar Derneği (Kurucu) Başkanı. 12 kitabı neşredildi. Türk Güreşinin Sembol ismi Yaşar ..