10 Temmuz '11
- Kategori
- Deneme
- Okunma Sayısı
- 331
Ben en çok “Arşiv”de Gazeteci olmak istedim …
Bu yazının mukaddimesi gibi zorlandım, hayatın girizgâhında… Tahayyül gücü yüksek bir çocuk figürünün içinde kıvranırken, kendi oyuncaklarının mimarı olarak yürüyordum sokaklarda… Her sokağın başında bekleyen yeni yetmeler bir başka oyuncağın projesini gerçekleştirirken, ben yine annemin aldığı kunduranın kutusunu dolaştırıyordum sokak sokak… Gerçi benim için pek kundura kutusu değildi ya, neyse… Benim rüyamın bir argümanıydı kundura kutusu… Sevinçlerin, heyecanların, ağlamaların arşivleyicisiydi…
Gerekli birkaç malzemeyi arıyordum sokaklarda… Sokaklarda bulamadığımı da annemin dantel torbasında buluyordum. Annemin dantel ipliği makarasından biri “vizör” oluyordu; diğeri “objektif”. Evin önündeki çam ağacının dalları da vizörü döndürmek için gerekli bir aparat oluyordu. Kimindi bilmem ama herkesin sahiplendiği müzik kasetlerini de videokaseti olarak yerleştiriyordum kundura kutusunun içine… Yapbozun parçalarını birleştirir gibi, hatasızca birleştiriyordum parçaları görev ciddiyetiyle… Her bir parçayı yerleştirip bütünü görünce koşuyordum mutfağa, kaydediyordum annemin gülücüklerini… Öğleden sonraki kadın sohbetlerini görüntülemek için indiriyordum omzumdan kamerayı, lakin kasettim biterdi. Çektiğimi sandığım görüntüleri, kasetçalarda dinelemeye çalışırdım; “oyna” ya bastığımda da hep aynı müzik çalardı. Ve bende yine hayal kırıklığı… Neyse, ses kaydetmeyi öğrendim sonra… İlk kaydımda öğleden sonraki kadın toplantılarında yapılan dedikodular oldu. Geçmişi arşivlemenin gururuyla karşılarına çıktığımda kasetin bir tek makarası vardı avuçlarımda…
Buruk bir günün sonuna yaklaşırken, gazetenden biriktirilmiş kuponlarla alınan beyaz ekranın tuşlarına basılıyordu sonra. Kırmızı rujlu, kırmızı ceketli kadın çıkıyordu karşıma. Her gün ki gibi televizyonun arkasına koşup görmeye çalışıyordum kırmızı rujlu kadını; fakat ne mümkün… Yüzü asık bir şekilde annemin dizleri dibine kıvrılıyordum. Oturmaktan ısınmış divanın karşısında birer birer değişiyordu ekran… Değişen her ekranın sağ üst köşesinde “arşiv” yazıyordu. Ben “arşiv” yazısını gördükçe anneme soruyordum: “Anne arşiv nere?” Kundura kutumu kapıp gitmek istiyordum arşive. Bütün olaylar orada oluyordu çünkü. Büyük bir şehrin ismiydi benim için arşiv. Tüm kırgınlıkların olduğu, kaosların, aşkların yaşandığı bir şehir. Ben en çok “arşiv”de gazeteci olmak istedim.
Taner YAPKU
Önerilerine Ekle Beğendiğiniz blogları önerin, herkes okusun.
