Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Aralık '14

 
Kategori
İlişkiler
 

Ben gelmedim, o geldi; sen gelmedin, o kaldı !

Ben gelmedim, o geldi; sen gelmedin, o kaldı !
 

Günlerdir durmayan yağmuru, şehri esir alan kasveti düşünecek halde değildi. Çünkü o, yağmuru da kapkara bulutları da severdi. İşte, yine maviye uçuyordu! Her gidişin daha da yıkıcı olduğunu bilse de yine ona koşuyordu. Keşke yağmurları da götürebilseydi. Doyasıya sarılsaydı griye mavi. Lütfen kemerinizi bağlar mısınız ikazıyla hostesin, düşüncelerinden uzaklaştı. Cama vuran damlaları izlemeye başladı. Kimisi hızla aşağı akıyor kimi de durup ona bakıyordu. Çektiği portre fotoğraflarında, insanların göz bebeğinde kendini aramayı severdi. Çıkardı kamerasını ve damladaki aksini çekti. Sanki daha mı mutlu görünüyordu ne!

Binlerce librelik motorların sesi hep ninni gibi gelirdi ona. Kapattı gözlerini, kaç kez gidip geldiğini düşündü bu yollarda. Öyle yorgundu ki ruhu aslında. Artık kimsenin öğüdünü de dinlemiyordu. Çünkü dinlenmeyecek kadar anlaşılmazlardı; ama her şeyden vazgeçilebilecek kadar güzel görünüyordu yolun sonu. Kaptanın anonsunu dikkatle dinledi. Varılacak noktada hava masmaviydi. Mikrofonu eline alıp, ne çektiysem şu maviden çektim demek isterdi yolculara. Kameranın ekranında tekrar baktı damlalara. Yakınlaştırarak kendini aradı. Buldu. O ona bakıyordu. Oysa camdaki o kurumuştu. Bir an düşündü. O'nunla mı onsuz hayaliyle mi mutluydu! Kuruyordu içi camdaki gibi. İfadesi zor bir heyecan sardı uçak teker koyduğunda. Yine; ama yine üzüleceğini bilse de neden heyecanlanırdı her seferinde, anlamazdı.

Terminale çıktığı anda durdu. Öyle şaşırmıştı ki. İlk kez karşılamaya geliyordu. Belki de nedenini anlamakla vakit geçirmemeliydi. İşte gelmişti. Birbirlerine doğru yürüdüler. O güzel saçlarına, şimşekler çakan gözlerine vurulmamış mıydı. Karşısındaydı işte, ona bakıyordu. Aralarında bir metre kadar kalmıştı ki yine durdular. Konuşmuyorlardı. Adamın nemli gözleri kadının mânâlı gözlerine sığınıyordu yerinden çıkacakmışçasına atarken kalbi. Belki de yanaklarından süzülmeye başlayan gözyaşlarını gizlemekti özlemle ona sarılmasının arkasındaki neden. Öyle severdi ki kadınının kokusunu. Boynunda asılı kalmak, bir ömür o teni koklamak, kanasıya öpmek isterdi.

Ne kadar üzse de adamı, kaderine yazılandı o !

Yol boyunca konuşmadılar. Beş seneye yaklaşıyordu tanışalı. Uzun süre açılamamışlardı birbirlerine. Öyle narin öyle zarifti ki kadın, aklını başından almıştı adamın. O'nun sesini duyduğu anda Harikalar Diyarı'nda hissediyordu kendini. Önlerindeki engeller korkutmuyordu onları. Birkaç ay sonra hepsini düşünmekten vazgeçmiş, kucaklaşmışlardı. Başlarda yaşamları hiç olmadığı kadar amaçlı görünüyordu gözlerine. Bir süre sonra o amacın sadece kendi amacı olduğunu gördü adam. Kadını onu çok seviyordu. Görüyordu bunu; ama hepsi o kadardı. Sonrası yoktu. Sanki birlikte rüyaya yatıyorlar, sonra da mutsuzluğa uyanıyorlardı.

Bulut yoksunu masmavi bir göğün örttüğü denize baktı dokuzuncu kattaki odasından. Sessizlikle sınıyorlardı birbirlerini. Kendi olmazlarını anlatan kadını kendi olmalılarıyla üzmek istemiyordu adam. Zaten bir şey değişmiyor ve ona doyamadığı kısıtlı saatleri heba etmekten hoşlanmıyordu. Öyle özledim ki seni bir tanem dedi, o güzel saçların dalgasında salınırken. Bayılıyordu gülüşüne kadının. O gülüşte kaybolmayı ve hiç bulunmamayı diliyordu her seferinde tanrıdan. Küçücük kaldı adamın kollarında bir tanesi. Narin ve bir o kadar da ürkekti. Usulca öptü ipeksi dudaklarından. Senin yokluğunda boğulacak gibi oluyorum dedi kadın. Uzaklaştılar dünyadan. Gezindikleri hep adamın gri bulutları olurdu. Çok mutluydu o anlarda; ama sonra mavisine dönmeliydi. Adam ise hiç sevmezdi maviyi. Öyle farklıydı ki gerçekleri. Riya mavisine dönerken kadını, rüya grisinde kalmayı severdi o. Keşke beni olduğum gibi kabul etsen dedi birden kadın. Bunu daha önce hiç söylememişti. Adamı yalan dünyasına hiç davet etmemişti. O ise bir gün sadece gride yaşayacaklarını hayal ediyordu. Demek ki o hayal sadece adamındı. Kadını, bulutsuz masmavi bir gök altında daha mutlu oluyordu. Çünkü, sadece gri bir gökyüzü istemiyordu. O, mavimsi griyi seviyordu. Gri bulutlarda uçuşacak, sonra maviye sığınacaktı. Hazırdı maviyi paylaşmaya adamla! Oysa o, griyi sadece kadınına adamıştı. Bunu görüyor; ama konuşmak istemiyordu kadını. Gitmeliyim artık diyerek sıyrıldı adamın kollarından. Az önce gri huzurda büyülenmiş gibi uçuşan kadın telaş içinde maviye giyiniyordu! Gördükleri çok üzüyordu adamı. O'na sarıldığı andaki huzur, kollarından ayrıldığı anda kabûsa dönüyordu. Kalktı, hızla kapadı perdeleri. Nefret ediyordu sırıtan maviden! Ararım seni dedi kadın ve arkasından çekti kapıyı!

Duvarlar üzerine üzerine geliyordu. Aşkı bilmez bu kadını neden seviyordu! Kazanan hep mavi oluyor, gri ise hiç gülmüyordu. Neden buradayım dedi kendine. Kimim ben? Nietzsche de yaşadı bu şehirde diye teselli mi bulmalıydı. O'nun gibi paylaşmalı mıydı kadınını. Nefret etti kendinden. Onursuzlukla sınıyordu aşkı onu. Vazgeçmeliydi. Biliyordu.

Sokağa attı kendini. Nereye götüreceğini bilirdi ayakları onu. Promenade des Anglais boyunca; gülen, öpüşen maskelere aldırmaksızın yürür, hep aynı yerde sonlanırdı hüzün yolculuğu. Bilirdi, tahmin ederdi adamın geleceği günü Simone. Daha kapısından girdiği anda Chez Thérésa'nın, bu sefer de bir mucize olmadığını anlardı. Adamın yüzünü okur, ya Martell konyak ya da Petit Verdot doldururdu kadehine. Bir süre sessiz kalırlardı. Ve hep, seni kapıda görünce bir ay daha geçtiğini anlıyorum derdi. Mooney’s Wake'in barmaid'i Debby'e benzetirdi Simone'u. Yıllardır sabırla dinliyordu adamı. Onca yolu her ay gelmesine anlam veremiyordu. O çapkın bir kadın, görmüyor musun? Bugüne dek senin için neyinden vazgeçti? Mutlu olmak için geliyor, üzgün dönüyorsun derdi.

"Simone, iyi değilim. Her gün biraz daha tükeniyorum sanki. Buna bir son vermeliyim. O çapkın bir kadın değil, sadece çaresiz! O'nun tarafında üzülecek çok insan var, oysa ben bir başımayım. Bugün bana ne dedi, biliyor musun? Keşke beni olduğum gibi kabul etsen! Bana kendi menfaati için onursuzluğu teklif etti. Benden riya mavisini sevmemi bekliyor!"

"Hiçbir zaman sadece senin olmayacağını defalarca söyledim sana! Sense hâlâ onu koruyorsun! Bir eli sendeyken diğer eli nerede? Senin gri huzurun varsa, onun da mavi huzuru var! Sana gelmesi mavinin yıkılması demek. Aptal mı o, tabii ki gelmeyecekti. Seninle paylaşabileceği tek şey bedeni. Onun için de maviden vazgeçmesini beklememeliydin ve işte, baktı ki sen geriliyorsun, seni de mavi dünyasına davet etti. Git istersen, sevgili Nietzsche'n gibi çirkince yaşa!"

"Asla!! Ama onu seviyorum. Çaresizliğini anlıyorum. Yenildim ben. O'nu mavisinde bırakmalı, uzaklaşmalıyım buradan. Bir daha da gelmeyeceğim Nice'e. Eminim çok üzülecektir; ama unutur zamanla."

"Merak etme dostum, kadınların gözyaşından daha çabuk kuruyan bir şey yoktur!"

 

 
Toplam blog
: 462
: 1159
Kayıt tarihi
: 07.03.09
 
 

Ne güzel bloglar yazdık, ne muhteşem dostluklar kurduk; onlar kaldı baki... ..