Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Ocak '14

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Ben insanım, insanlık adına erişilmesini istediğim ideallerim

Hazmedilmemiş uygarlıkta insanlık, özgürlük ve eşitlik aranmaz.

Evrendeki her oluşumun bir yasası, bir kuralı vardır. Yasası, kuralı olmayan hiçbir şey evrende oluşup hayat bulmaz. Evrenin hayat kuralı, kuralsız olana yaşama hakkı tanımaz. Çünkü evrendeki her oluşum, bir sonraki oluşumu oluşturur. Bu evrenin olmazsa olmaz kuralıdır. Çünkü bu kural evreni hareketlendirip, canlı tutar. Canlılık evrene hayat verir.

Hayat evreni, uzay boşluğunda sonsuzluğa doğru yükselterek geri başlangıçtaki başa götürür. Evrenin bu hareketliliği kıyamete kadar böyle sürüp gidecektir. 

Onun için evren de hiçbir zaman birbirine uyumsuz oluşuma yer yoktur. Uyumsuz olan her oluşum, evrenin düzeni ve intizamını bozar. Hayat durdurup felç eder. Sonunu getirir.

Allah insanı kendisi, dünyayı insan için yaratıp var ettiğinden olacak ki; Dünya hayatının kolaylaştırılıp daha rahat ve güzel bir hayat yaşayabilmeleri için dünya üzerindeki her türlü işlemleri yapıp etmeye insanları yetkili kılmıştır.

Bunun için akıl verip, el ve fikir birliği içinde dünyayı mamur etmelerini,  düzen kurup bir arada yaşayıp hayatı kolaylaştırmalarını, hak, hukuk ve adalet çerçevesinde çalışıp çabalayıp, gayret göstererek hayatı kazanıp yaşamalarını nasihat etmiştir.

Evrendeki her oluşum gibi, dünyadaki her oluşum ve harekette bir sonraki hareket ve oluşumu oluşturup gelişmeyi tamamlayacağından çıkarılan yasaların hepsi bir birine uyumlu olmak zorundadır. Aksi takdirde bir yerde yapılan yanlış, düzeltilmediği sürece hayatın akışını engeller, bir yerde sistemin önünü tıkayıp bozar.

İlahi komutla çalışan evrendeki sistemde bu güne kadar hiçbir sorun yaşanmazken, dünyada çıkarılan yasalar yüzünden bu güne kadar binlerce sorun yaşanmıştır. Sebebi verilen aklın yeterince doğru kullanılmayıp her kes her işi kendi aklınca, kendi işine geldiği yapıp edip, hayatın akışını kendi isteği doğrultusunda gitmesini istemesindendir. Her şey her seferinde geri başa sarılıp yeni baştan yaşandığından dünya da hala insan olup, insanca yaşamaya yönelik evrensel bir düzen kurulamamıştır.

Hâlbuki insanoğlu aklını kullanıp evrendeki ilahi oluşum, düzen ve intizama bakıp onu kendine örnek alsa; belki de şimdiye kadar yaptığı birçok hataları yapmayıp, daha çok ilerleme kaydedip, hayatı daha çok kolaylaştırıp, zenginleştirerek yaşayacaktı. Çünkü evrende ki her oluşum, doğru yolunda sonsuzluğa doğru hayat bulup ilerlerken, dünyadaki hiç bir oluşum,  hiç bir yasa, bir türlü başarıya ulaşıp kendi konuş amacı doğrultusunda insanlığa yarar sağlayıp kalıcı hale gelmiyor. Çünkü insanoğlu içinde yaşadığı dünyayı anlamıyor. Anlamadığı içinde anlam verip, değer katarak, kadri, kıymeti olan manalı bir hayatı yaşamayı beceremiyor. 

Ama buna mukabil, dünyada hayat akıp gidiyor. Hırsına yenik düşen insanoğlu daha güzel nasıl yaşanır. Onun daha farkında bile değil. Çünkü dünya yaşamında insan ömrünün kısa oluşunu, hayatın değerini artıran şeyin ölüm olduğunu bilmiyor. Yaşanmamış bir hayatın geleceği mi olur, Allah aşkına.

Cennetini burada inşa edip gideceğini bilmeyen insan, burada içi boş bir hayat yaşayıp, orada içi dolu bir cennet istemeye hakkı var mı?

Dolu dolu yaşanmamış bir hayatın, kurup oluşturacağı cennet ne kadar güzel olabilir ki, olsa olsa ancak kendi düşü, kendi hayali kadar olur ki, ona da ancak kendi benliği sığar. O cennette hayatında başkalarının olmadığı bir cennet olur.

Onun için insan tavuk gibi yaşamamalı. Çünkü tavuğun ufku kümesi kadar, insanın ufku aklı kadar olur. Akıllı insan dünyasını güzelleştirmek için elinden geleni yapar.

Akıllı insan bilir ki, dünya da her şey sınırlıdır. İnsan doğar, yaşar, ölür. Güneş doğup, batar. Doğduğunda dünya aydınlanır. Battığında her yer kararır. Ateş yakar. Su boğar. Suya atılan taş, su yüzeyinin oluşturduğu alan büyüklüğünde peş peşe dalga oluşturup suyun karayla buluştuğu son sınırda kaybolur.

Demek ki, evrende ki her oluşum, sonsuzluğa doğru hayat bulup, sonucunu bilmediğimiz bir şekilde kendi sonuna doğru yol alırken, dünyadaki her oluşumun da bir hayat yolculuğu olduğunu, her yolculuğun da nihai bir sonu olduğunu bilmemiz gerekir.  Çünkü var olan, yok olacağını bilirse; yaşayıp var olduğu hayatın kadrini, kıymetini çok daha iyi bilir. Çok daha güzel yaşar diye düşünüyorum.

Evreni de dünyayı da hayat verip canlı tutup yaşatan ilahi yasalar, ilahi kurallar, insanların birbirine olan adaleti, hakkı, hukukudur. Yoksa gücü gücü yetene bir dünya olur ki, hiç kimsenin üç günden fazla yaşama hakkı olmaz.

Yasasız, kuralsız, düzensiz ve intizamsız koca evren bile kendi var oluşunu, yaşamını, sonunu düzenleyemeyip Allah’ın “ol” komutuyla yaşayıp varlığını sürdürüyorsa; akıl verdiği insan, neden akıl edip düşünerek yaşadığı hayatı kolaylaştırmak için kendi yasasını kendi çıkarıp, kendi kuralını kendi koyup kendi yaşamasın.

 İlahi yasa çerçevesinde yaratılıp var edilmiş olan her canlı varlık, kendi varlığını yaratılıp var edildiği yerde sürdürebilmesi için doğanın kendisi için oluşturduğu doğal şartlara uyum sağlayıp yaşaması gerekir. Yoksa hayatta kalıp yaşamını sürdüremez. Çünkü dünyanın hiçbir yerinde hiçbir canlıya doğal hayatın kurallarına uymadan yaşama hakkı tanınmamıştır.

O nedenle de Allah yaratır. Yaratıklarına bilmediklerini öğreterek yaşatır. Yaşattıklarını enin de sonun da kendine geri döndürür.

Bu da ilahi bir yasadır. Bu yasadan hiçbir varlık muaf değildir. Ancak bütün varlıkların ömür süreleri birbirinden farklıdır.

Ancak Allah’ın yaratıp yaşattığı her varlığın belleğinde yaratılışı gereği yaşayıp görev ve sorumluluğunu yerine getirip sistemi aksatmadan yaşayıp varlıklarını sürdürebilmeleri için bütün varlıkların belleğinde içgüdüsel yaşam bilgisi mevcuttur.  

Bunun dışında ayrıca insanoğluna dünyanın her yerinde, her şartta yaşayıp var olması, doğanın bütün acımasız şartlarını zorlayıp yaşayıp varlığını sürdürebilmesi için akıl verilmiş. Verilen aklı yerli yerince kullanan insana da dünyanın her yerinde, her şarta yaşayıp var olma hakkı tanınmıştır.  Ne büyük bir nimet öyle değil mi?

Dünya denilen mekân, insan için büyük bir oyun alanı, büyük bir sahnedir.  Herkes oyunun kurallarını çocukken imkânları ölçüsünde öğrenir.  Önceleri kuralsız oynanan oyunlar daha sonraları çocuğun büyümesiyle birlikte kurallıya dönüşür.

Her çocuk böylece tolum hayatının akışı içerisindeki gelişmesini tamamlayıp sisteme katılır. Sistem kuralsızlığı kabul etmez. Onun için aklını başına alıp, kendisini topalmış olanlar, sistemi bozmamak adına kuralsız oyun oynamazlar. Oynayan olursa, onlar da kabul görmeyip sistem dışına atılırlar.

İnsanın özgürlüğünü kısıtlayıp, hayatı zorlayarak insanı zorla suç işlemeye tahrik edici yasa ve kural konmamalı. Bu tür yasa ve kuralların yaşama şansı yoktur. Aynı zamanda da insanı suça teşvik eder. İnsanı yaşatıp toplum düzenini sağlamak için aşırı kural koymaktan kaçınılmalı ki, insan ve toplum nefes alıp daha kolay yaşayabilsin.

Kurala uygun yaşamak insanı, insan yapar. İnsanı Hakk’a yaklaştırır. Yaşanılan hayatı da kolaylaştırır. Onun için yasa ve kurallar hayatın olmazsa olmazlarıdır. Hayatın düzenli akışını sağlar. İnsan yaşamını kolay sürdürülebilir bir hale getirir.

Kuralların yazılı olup olmaması da çok önemli değil, asıl önemli olan yaşanılan hayatın kolay ve sürdürülebilir olmasıdır. Sürdüre bilinir bir hayatı herkesin paylaşıp yaşayabilmesi için her insanın daha bunu doğuştan kabul edip, içselleştirerek yaşaması şarttır.

Bu insanı insan yapar. İnsanı insana yaklaştırır. İnsanın insana olan güvenini artırır. Toplumun fertlerini birbirine yaklaştırıp, kaynaştırır. Aradaki sevgiyi, muhabbeti artırıp paylaşımı çoğaltır. Ayrımcılığını önler. İnsanların daha çok dayanışma içinde olmalarını sağlar. Dayanışma insana moral verir. Moral insanı motife eder. Üretken kılar. Üretim insanı ve toplumu zengin yapar. Refaha taşır. Huzur verip mutlu kılar.

Demek ki, İnsanı insan yapan, kurallara uygun yaşayıp hayatı kolaylaştırmasıdır. Kurallara uygun yaşayan insan, kimseden uyarı almadan yaşayıp varlığını sürdürüyor olmasından dolayı da kendi iradesiyle son derecede özgür bir hayat yaşıyor demektir. 

Bu da yaşanılan koca ömür sonunda bir insan için en büyük mutluluk demek değil midir? 

Kim istemez, refah içinde özgür yaşayıp mutlu olacağı bir hayatı.

Kim istemez, şerefle yaşayıp, onurla taçlandırılıp bitireceği bir hayatı.

Kim istemez, gelecekte çocuklarına umut içinde, mutlu yaşayıp var olacakları güzel bir hayat bırakmayı.

Sağduyulu akla sahip olan her aklıselim insanın hayattaki tek arzusu, tek isteği bu değil mi?

Evet, öyle diyenlerimiz çoğunluktaysa; Neden bu idrak üzere hayatımızı kurup oluşturup yaşamıyoruz. Bu çok mu zor acaba? Bana göre zor değil, ama kendi benliği içinde kendi egosuna yenilmiş olanların yaşadığı bir ülkede bu işi başarmak çok zor. Ama imkânsız değil, zaman ister. Çünkü insanın içselleştirip değiştiremediği birçok şeyi, zaman içselleştirip değiştirir.

Onun için içselleştirilip hazmedilmemiş uygarlıkta; İnsanlık, özgürlük ve eşitlik aranmaz.

Demek ki, hayatın kuralını yaşadığımız hayatın gerçekleri belirliyor. Ancak toplumda üç kişi bilinçli, beş kişi bilinçsizse o toplumda hayat var. Ama yaşam bilinci yok demektir.

Bu da toplumun kural koyucu farkındalığının yeterince gelişmemiş olduğunu gösterir. Dolayısıyla bu da bize toplumun yeterince gelişmemiş, daha henüz çocuksu bir yapıda olduğunu gösterir ki, buradan yeterli hak, özgürlük ve insanlık beklenmez.

İnsan erginleşip olgunlaşmadan değer kazanmaz. Değer kazanıp doğru yaşamayı öğrenmeden insan olamaz. Bu anlatım doğrultusunda insan olamayınca da değer kazanıp varlığını koruyup yaşaması zordur.  Onun için her esen fırtına da, her yağan yağmurda daha önceki kazanımlarından bir şeylerini hep aşındırıp kaybeder

Demek ki, bir insanın dünyada yaşayıp var olmasından çok daha önemlisi, yaşarken kazanıp elde ettiği değerlerine sahip çıkıp insani varlığını sürdürebilir olması çok daha önemlidir. 

Bunun için de her toplum kendine has ve özellikte ortak yaşama kültürü geliştirmek zorundadır. Yoksa bu işler öyle sağdan soldan alıp derme çatma kural koymakla da kolay kolay yürümez.

Toplum ahlakı evrensel düzeyde geliştirip hayatın genel akışını Hak’a yöneltmedikçe, konan kural ve yasalar yeterince işlev görmezler.

Kural ya da çıkarılıp konan yasalar, insanı insan yapmalı. Yaşanılan hayatını kolaylaştırmalı. İnsan hak ve hukukunu koruyup geliştirmeli.  Toplumun bir arada düzenli yaşayıp, paylaşım ve dayanışma içinde yaşayıp var olmasını sağlamalıdır. 

Doğanın şartları dışındaki diğer tüm oyunun kural ve şartlarını insan koyup, yaşatıp, geliştirmeli.

Ancak dünyada adaleti güç oluşturur, güç sağlar. Onun için dünyadaki tüm oyunların kuralını güç sahibi koyar. Güç sahibi sağlar. Onun için güçlünün yanında güçsüzün oyunu, kuralı, hakkı, hukuku, adaleti olmaz. Ancak ahlaki vicdanına dayalı Hak yanında bir korkusu varsa; insafı olur. Başka bir şeyi olmaz. Olur diye de boşuna bekleyip zaman harcamayın. 

Onun için kuralı, yasayı koyan da öncelikle ahlak aranır. Kuralı koyanda içselleştirilmiş bir ahlak yapısı yoksa onun koyup getirdiği yasanın, kuralın hiç kimseye bir yararı olmaz. Olsa olsa ancak bir tek kendine faydası, başkasına bol bol zararı olur.

O nedenle de insan da güzellik, yüzde gözde değil, yürekte, düşüncede benliktedir. Benlikte güzel ahlak, kemiğe bürünmüş ette değil, etiğe bürünmüş benliktedir.

Etik sahibi, güzel ahlaklı insan güçlü de olsa herkesi kendi gibi bilip kendi gibi düşünür. Hep empati yapar. Empati içinde yaşar. Yaşarken Haktan ayrılmaz. Hak edenin hakkını hak ettiği gibi verir.  Haktan sapıp haksızlık ederse, işte o zamanda şeytanlığı satın alıp, Hakk’ın verdiği güçle halka zulüm eden bir zalim olur.

Onun için güç, hak edenin elinde olursa, adalet uygulanır. Onun için demokrasilerde halk buna çok dikkat edip, değiştirme gücünü her an elinde bulundurması gerekir. Kesinlikle bu günün dünyasında hiçbir ferde sonsuz güç verilmemeli. Gücün tek elde toplaması engellenip, yasayla gücün paylaşımı sağlanmalıdır. Çünkü hiç kimse haşa Tanrı değildir. Haşa tanrı bile yaratıp var ettiği kullarına her şeyi verip, eşit davranmamıştır. 

İnsan ne yaparsa kendi eliyle kendi kendine yapar. Onun Allah’ın verdiği aklı kullanıp mümkün olduğunca doğru kararlar alıp doğru yaşamaya bak. Yoksa senin aldığın kararla, senin gördüğün cezadan kimse suçlu ve sorumlu değildir. Suçlu ve sorumlu olsa da senin kadar değildir.

İnsan dediğin yaşadığı hayatın bilincinde, farkında olur. Hep ben deyip kendini düşünüp başkasını hiçe sayarak yaşamaz. 

Bu hiç ahlaki ve etik değildir. Hiçbir kurala uymaz. Uysa da Hak kabul etmez.

Onun için dünya da oluşturulup geliştirilen tüm kurallar insanların ve içinde yaşadıkları toplumun tümümün yararını gözetir biçimde olmalı. Olmayanlar zaman içinde temizlenip ayıklanarak güncelleştirilmeli.  Yoksa halk adına yasa koyucu vebal altında kalır. Çünkü bu bir insanın değil, bir koca milletin hakkıdır.

İnsana erdem kazandırıcı bu ahlaki kurallar, toplumlarda yer edindikçe evrenselleşir. İnsan hak ve hukuku gelişir. İnsan ve insanlık değer kazanıp yücelir.

İnsanı yaratıp var eden Allah, yaşatan ise kendi gibi güzel yaşamayı seven insan olan, insandır.

Hazmedilmemiş uygarlıkta insanlık, özgürlük ve eşitlik aranmaz.

25.01.2014

Cahit KARAÇ

 

 

 

 
Toplam blog
: 124
: 519
Kayıt tarihi
: 27.09.11
 
 

1953 yılında Kahramanmaraş İli, Elbistan İlçesi, Akveren Köyü doğumluyum. Ankara Kimya Meslek Lis..