Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Ocak '08

 
Kategori
İlişkiler
 

Ben kalender meşrebim…

Ben kalender meşrebim…
 

Bir “cins-i latif (!)” olarak ben…

“Akıllı geçinen” erkeği tercih etmezdim… “Kendini akıllı sanan”ı değil, gerçekten akıllı olan ve de bunu… İnsanları aşağılamak veya “dedektifim olmak” amaçlı” değil… Yerinde ve zamanında kullanan erkek olurdu tercihim.

Ayakkabısının arkasına basan… Göbek bırakıp, bir de o göbeğin altından kemer takan… Bıyıklarını burarak, elinde tespih dolaşan… Yanar-döner kumaştan kıyafetler giyen… Kıllı göğsünü açıp, bir de “altın madalyonla/kolyeyle” açık alanı süsleyen (!)… Saçını/bıyığını boyayan… “Kirli sakal”ı yanlış yorumlayıp, “hiç tıraş olmamakla” karıştıran… Uyumsuz-özensiz giyinen ve pasaklı erkek… Aman aman uzak olsun.

Dışarıda gördüğü her kadının yanında “kadın haklarını savunan”… Ama özelinde tam tersini uygulayan… Küfür eden… Küfür ederken “özellikle kadınlar/analar hakkında ve dinle ilgili” saçmalayan… Şiddet kullanan… “Kadını aşağılayan” ve “erkek olmanın özel bir şey olduğunu zanneden”… Kendine saygısı olmadığı için, başkasına da saygısı olmayan… Evliliği “kadını hayat arkadaşı” değil de… “Bir köle almış” gibi algılayanından da… Olmasın mümkünse.

Espriyi “kelimelerle oynayıp” da, belden aşağı ve sadece “kendini güldürecek” şekilde yapan… “Klişeleşmiş, TV üretimi cümleler kullanan… İnce esprileri anla(ya)mayan… Kendi anlattığına “sadece kendi gülen”… “Lütfen” demeyi ve hata yaptığında “özür dilemeyi” bilmeyen… Dedikoducu… Önyargılı… Tartışmayı kavgaya çeviren… “İlla da ben haklıyım” deyip… Başka pencerelerden bakmayı bilmeyen erkek… Yaşam alanıma girmesin isterim.

Ortak problemleri “çözmek yerine” biriktirip… “Olmadık ve alâkasız bir yerde/zamanda” gündeme getiren… “Sen zaten” diye başlayan cümleler kuran… “Siz kadınlar”… “Biz erkekler” diye iki ayrı “saf yaratan… “Gözü hep komşunun tavuğunda olan”… Ortak gemimizin güvertesinden, başka gemilerdekilere “göz kırpan, el sallayan”… Evliliğini dışarıda saklayan ya da “Ayrı yaşıyoruz… Boşanma aşamasındayız vb” gibi yalanlar söyleyen… Saygıyı sadece “kapı açmak, çakmak yakmak” zanneden… Yanındaki kadını “gözleriyle idare eden”… Toplum içinde küçük duruma düşüren, aşağılayan… Kadını kendince “değiştirmeye çalışan (*)” modelden de olmamalı.

“Kadın hayır derse, evet demektir” gibi saçma ve aslı olmayan söylemlere inanan ve bunları hayata geçiren… “Yabancı uyruklu kadınları” bulunmaz Hint kumaşı zanneden… Gözleri hep “radar gibi” çevreyi tarayan… İlk günlerin özenini, zamanla “alışkanlığın boş vermişliğine” bırakan… Dışarıda “özenli ve nazik”… Özelinde “kabalığın sınırlarını zorlayan”, başka bir adam olan… Sohbet fakiri ve “suskunluğu marifet sanan”… Romantizmi “yaşa(t)mayan”, anlamsız bulan… “Yemek vs yapmayı” sadece “kadına ait iş olarak” gören… Mutfağın yolunu bilmeyen… Paylaşımsız bir erkek de… Çekilmez bence.

Bir erkek… Öncelikle “İnsana ait değerlere sahip”… Özsaygısı olan ve de çevresine/ilişkisine saygılı… Kişilikli…

Kendini “kültürel anlamda” geliştirmiş...

İçindeki çocuğu öldürmemiş… Ama “karısını da annesi gibi görme” şeklinde dışa vurmayan... Çocuk değil… Yerinde ve zamanında “Çocuk ruhlu” olan… Olabilen…

Yakışanı… Yakıştırarak giyen. Sadece ele değil… Karısına/sevgilisine de bakımlı ve temiz…

İhanet etmek yerine… Dürüst olup… Bitmişse gidebilen…

Sövmeyen… Dövmeyen… Kadın-erkek değil, “insan” kavramını benimseyen…

“Sevgi” kavramını “sahiplenmek” değil… Gerçekten sevgi olarak algılayan bir erkek olsun.

Dedim ya… “Ben kalender meşrebim” diye…

Şaka bir yana… Yazarken fark ettim… Ne çok şey varmış “istenmeyen, göze batan”… Ama düşünüldüğünde pek çok kadını rahatsız edecek olan.

Ve tabii bir de beklentiler… “Olsa ne iyi olurlar” var bunun karşılığında.

Bir önceki yazımı da bu yazıyla birlikte değerlendirecek olursak… İşin özü şu ki; Kadınların erkeklerden… Erkeklerin kadınlardan beklentileri bitmez… Bitmeyecek de.

Ama biliyorum ki… “Aşk kapıyı çalınca, akıl seyahate çıkıyor”. Bazılarında ya “hiç dönmüyor”… Ya da dönse de artık “çok geç oluyor”.

Yazılıyor… Çiziliyor… Ama “hiçbir şey değişmiyor”.

Ve… Her çift kendi “ilişkisini yaşıyor”.

Ne demişler… “Ne seninle, ne de sensiz”… Olmuyor.





(*)
“Yıldızını söndürmek” adlı blogumda bu konu ele alınmıştır.

1. Not: Tabii ki bunları isterken… Bir kadın olarak da “kendini geliştirmenin” çok önemli olduğunun bilincindeyim. Aslolan “Kendine saygı… Yaşama, yaşanılana saygı ve özen”… Ve de en önemlisi “insana ait değerlere sahip olabilmek”… Sevgi-saygı kavramlarının içini “gerçek değerleriyle” doldurabilmek… Gerisi boş.

2. Not: “Erkek olsaydım” diye bir blog yazdım… Sayın Culduz’dan öneri geldi… “Elmanın bir yarısı tamam da, diğer yarısını da yazın” diye.

“Öyleyse… Yazmak gerek” dedim… Ve bu yazı çıktı ortaya.

Yazının başlığına “kadın olsaydım” yazsam olmaz… Olan bir şeyin “olsam”ı olmaz… Kafalar karışır… “Madamex neymiş ki?” denir, di mi? Şüpheniz olmasın ki ben… Babamın deyişiyle; “nazenin bir cins-i latif”im.

Kadın olarak… “Nasıl bir erkek tercih edilir/edilmez”lere bakınca… Bu şarkı sözünün, yazıma başlık olarak çok yakışacağını düşündüm. Başlığın çıkış “hikâyesi (!) de böyle.

 
Toplam blog
: 139
: 1916
Kayıt tarihi
: 12.04.07
 
 

Bana biri kendini anlat dese, susar kalırım. Her konuda çılgın bir istekle konuşan ben, işte o anda ..