Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Temmuz '10

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Ben Mesela

Ben Mesela
 

Değişik değişik haller var ruhumun içinde. Bazen neşeliyim, bazense sanki dünyanın bütün yükü benim üzerimde. Oysa düşünürsen ne sorumluluğum var ki benim?! Annem hep böyle der zaten... “ Sanki dünyayı taşıyor sırtında! Oysa ne sorumluluğun var ki senin?!... Cinli misin nesin?”

“Neden hiç konuşmuyorsun” diye sitemkar sorar annem. Akşam yemekten sonra, benden işimle, sokakta gördüklerimle ilgili bir şeyler anlatmamı bekler... Bense susarım genelde... “Sustun gene” der... “Ne bileyim... Yorgunum...” deyince de işte.... “Hıh, yorgunmuş! Sanki dünyanın yükü bunun üstünde... Ekmek elden su gölden yayılıp yaşar... Gene yorgun gene yorgun!....”

Böyle konuşması beni üzüyor aslında. Yo yo, aslında kızdırıyor daha çok... Çünkü türlü türlü insanlar var benim içimde ve onlar bazen hep birlikte konuşunca işte... Yoruluyorum, çok yoruyorlar beni. Anlatamam ki...

Ben 43 yaşındayım ve bekarım. Hiç evlenmedim; bir kere aşık oldum. Adı Nurten'di. İyi kalpli, güleryüzlü ve etli-butlu bir kızdı. Bir de çenesinde bir çukurluk, bir gamze vardı. Bir astsubayla evlenip Eskişehir'e gitti. Ona aşıktım ama onun bundan hiç haberi olmadı. Ne yapalım, kısmette yokmuş... Sonra da işte... Ben biraz küstüm hayata. Annem böyle diyor...

Postanede çalışıyorum. Babam da posta genel müdürlüğündeydi, hatta müdürdü babam, belki de anbar şefiydi?... Tam hatırlamıyorum şimdi ama anbar şefi demek hoşuma gitti öyle biran...

İşte tam da böyle oluyor... Aklıma böyle şeyler esiveriyor birden ve ben onun peşinden gidiyorum. Kendime engel olamıyorum. Mesela bugün akşam yemekten önce yine yürüyorum ve...

Akşamları yarım saat yürüyorum.... Doktoruma söz verdim... “Beynindeki tiktakları durduran o ilacı içmeden önce, yarım saat yürü!” dedi doktorum. Doktorum: Fevzi abi. Çok harbi, çok sağlam adam! Yürüyorum...

İşte bu akşam yine yürüyorum, kulağımda mp3 çalarım var...

Ablam aldı bu cihazı bana. Ablam bir bankada çalışıyor... Belki para sayıyor, belki kapıda duruyor, belki de bankanın kapısının tozunu alıyor... Bilmiyorum... Eniştem de bankacı. O bence kesinlikle, paraları bankaya taşıyan o çelik zırhlı aracı kullanıyor. Bence kesinlikle öyle...

Bir tane de yiğenim var. Adı Berke. Annem çok istedi ona rahmetli babamın adının konmasını.... “Adı Hamit” olsun dedi annem. Berke koydular. Bazen, etrafta kimse yokken annem ona “Hamiiiit” diye seslenir... Berke de tatlı bi oğlan... Bu yıl 15 yaşında olacak... “Efendiiiim hanıııım” diye seslenir anneme, ekler hemen: “Öbür taraftan bir arzun var mı?! Gelmek ister misin buraya? Aldırıvereyim mi seni yanıma?” Annem hemen basıverir sitemi, bir daha, bir daha anlatır dedesini Berke'ye...

Bir gün ben de anlatıcam babamı ona. Ama daha vakit var.

Ablamlar haftada bir gelirler bize, aslında yakın oturuyoruz ama Berke'nin bu yıl dersleri çok ağırmış, ablamın da işleri yoğun diye, o yabancı yardımcıyı tuttular. Kadın Gürcü ya da Türkmenistalı, tam bilmiyorum. Değişik börekler yapıyor ama.. Mesela bir böreğin içine pırasa koymuş. Nefis! Yerken güzel gibi geliyor, sonra kusası geliyor insanın. Ben yedim ve kustum mesela. “Kusmak için bunca para!” annem böyle diyor. İşte bu yüzden, Berke'yi ve tabi ablamı da bu yıl, fazlaca göremiyoruz.

Ablam bana hep böyle değişik değişik hediyeler alır... Mp3 çalar, radyolu çalar saat, radyolu kol saati, müzik kutusu....

Aa evet müzik kutusu ... Onu çok severim işte... Kapağını açıyorsun, bir kızla oğlan dans ediyorlar... Onlara bakınca ben böyle ... Diyorum ki ... Bu kız Nurten olsa mesela... Oğlan da ben olsam...

Ama sonra oğlan... O üniformasının içinde, kasım kasım kasılan top suratlı kocası oldu... Birkaç kez öyle oldu... Gözümün önünden silinsin diye o görüntü kapattım gözlerimi... Böyle sıkıca, sımsıkı yumdu gözlerimi.... Ama bi açtım bi baktım ki işte Nurten işte kocası sarmaş dolaş dans ediyorlar...

Kopartıverdim erkeği müzik kutusunun içinden!

Kutuyu da odanın camına fırlatınca...

Cam kırılmış tabi... Annemin bas bas bağırdığını hatırlıyorum... Başka da bir şey hatırlamıyorum... Ha bir de doktorumla Fevzi abiyle tanıştık tabi ertesi gün...

Müzik kutumda artık bir tek o kız dans ediyor.. Ama o kız da zaten artık Nurten değil ve ben hala o kutuyu kurmayı müziğini duymayı ve danseden kıza bakmayı seviyorum.

Yok yok, o kız Nurten bence ve bir gün konuşacak da benle.

Bekleyin göreceksiniz!

Ablam bazen bana sarılıp ağlar. Hoşuma gidiyor... Sarılması da, ağlaması da...

Ablam aslında şarkıcı olmak isterdi... Eskiden, biz küçükken, babam daha sağken... Ablam böyle eline cezveyi alır şarkılar söylerdi. Babamın bundan pek hoşlanmadığını hatırlıyorum. Bir gün, sert bir şekilde uyararak, hafiften kolundan çekiştirip, ablama yasaklamıştı şarkı söylemeyi. Ama ablam işte... Durur mu?!...

Sonra...

O uyarıdan sonra bir gün...

Ablam yine çılgınca, kendinden geçmiş vaziyette, elinde cezvesi şarkı söylerken... Hatırlıyorum...

Babam ablamın elinden cezveyi çekip aldığı gibi....

Tak, tak, tak!... diye 3 kere...

Ne çok kanamıştı başı ablamın...

“Ayyy komşular yetişiiiin! Kızın kafası yarıldı, beyni aktı kızın, koşuuuun! Yetişiiiiin!....” diye bağıran annemim haykırışları hep kulağımda.

“Kaç dikiş atmışlardı senin kafaya?” diye sordum, son gördüğümde ablama.

“Git işine be salak!” dedi ablam.

“Sen niye şarkıcı olmadın abla? Ne güzeldi sesin oysa... Bir şarkı söylesene haydi!...” dedim.

Yüzüme öyle bir süre baktı, baktı, baktı... Kalktı, yanıma geldi, sımsıkı sarıldı bana... Usul usul aktı gözünün yaşı yanağıma....

Yürüyorum işte şimdi ben ... Hep düşünüyorum ama... Öyle çok ses var ki içimde...Öyle yorgunum ki...

 
Toplam blog
: 24
: 985
Kayıt tarihi
: 11.04.10
 
 

Üniversitede işletme okudum. Kendi işletmemi işletmek dışında çok çeşitli alanlarda çalıştım. Sahne ..