Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Ocak '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Ben nasihat etmiyorum ki!

Ben nasihat etmiyorum ki!
 

Önümüze gelene nasihat edersek iyi mi olur?


- Selamün Aleyküm!

- Merhaba!

Adamın selamına merhaba diye cevap verdik ya, bir de saçlarımı süzüyor, başlıyor konuşmaya.

- Abi seni bir gün bizim toplantılara götüreyim.

Tarikat toplantısına götürecek beni, saçlarımı adam gibi kestirecek ve "Aleyküm selam!" demesini öğretecek. Bir kişi daha getirdi diye tarikat tarafından mükafatlandırılacak.

Teşekkür ederek, benim bu yaştan sonra eğilebilecek bir ağaç olmadığımı, böyle tarikat toplantılarına da hiç gitmeyeceğimi söylüyorum.

Biraz aradan sonra,

- Abi gel seni yarın Cumaya götüreyim?

- Sırtında mı götüreceksin?

Espriyi anlamıyor aklı evvel.

- Yok abi beraber gideceğiz. Açılırsın, Allah'a imanın artar filan!

Başlıyor anlatmaya. Yarım yamalak dinî bilgileriyle bana nasihat ediyor. Ne yapmam, nasıl yaşamam gerektiğini anlatıyor. Onun dediği gibi yaşarsam işlerim da açılırmış, sağlığım da düzelirmiş.

- Bak kardeşim, seninle öyle sıkı fıkı dostluğumuz yok! Ayrıca sen ne dindar birisin ne de benden eğitimli ve kültürlü! Benim, senin nasihatlerine ihtiyacım yok, nasihat edeni de sevmem!

- Abi ben nasihat etmiyorum ki, düşüncelerimi söylüyorum.

- Tamam o zaman. Söyledin düşüncelerini, şimdi lütfen şu ofisin kapısını dışarıdan kapatıver!

Anlamıyor.

- Git kardeşim, sıkıldım senden! Bir daha da uğrama! Hayırlı cümbüşler!

Salak salak bakarak gidiyor. O günden beri de birkaç kere ofisin önünden geçti, vitrin camından içeri bile bakmadı. Rahatladım.

*****

Geçenlerde hastanede babasına refakatçi iken tanıdığım, bana TV temin eden birisi geldi. Hastanede çektiğim resimleri verecektim. İçeri girer girmez havalı bir şekilde,

- Gel seni yemeğe götüreyim, dedi.

- Teşekkür ederim karnım çok aç değil. Dolapta yemeğim var, daha sonra ısıtıp yiyeceğim.

Arkadaş ısrarlı. İlle de beni yemeğe götürecek.

- Teşekkür ederim, zaten yeni yeni nefes darlığı çekmeden yürümeye çalışıyorum, dışarı çıkıp da bilmediğim bir lokantaya gidemem, dedim

- Yahu sen hep böyle tembellik yaparsan, kalkmazsan koltuğundan tabii hasta olursun!

Aslında beni özel hayatımda ilk defa gördü. Nereden biliyor tembel olduğumu, hiç hareket etmediğimi vs. Biliyor işte! Ya müneccim, ya da müneccim moku yemiş.

- Kardeşim teşekkür ederim davetin için. Henüz rahatsızlığım geçmedi, çok dikkatli yaşıyorum. Hareket ederken hemen yoruluyorum, kalp nakli filan diyor doktorlar. İlle de yemek ısmarlayacaksan, 3 dükkan ötemde kebapçı var, dört liraya Adana Kebap getiriyor, söyle iki tane yiyelim!

Yooo! İlle de Köfteci Yasin'e gidecekmişiz. Onun o bol kuyruk yağlı köftesinden yiyeceğiz.

Gitmedim, daha doğrusu gidemedim. Gerçekten takatim yoktu.

Bu sefer arkamdaki bulaşık tabaklara taktı kafasını.

- Şu tabakları yıkamak zor mu? On dakika sürmez. Görüntü iyi değil. Şuraya bir alçıpen yapsan, koltuğu da arkaya koyarsın daha güzel olur hem bulaşıklar görünmez.

- Yaa kardeşim sen resimleri almaya mı geldin beni üzmeye mi, bana nasihat etmeye mi? Senin düşündüklerini ben düşünemem mi? Takatim yok fazla, yeni yeni düzeliyorum. Hareket ettikçe yoruluyorum. Akşama Ali gelecek beraber yıkayacağız bulaşıkları. Alçıpen, perde merde. Ben düşünemem mi? Param yoksa nasıl yapayım? Bu yüzden henüz reklam yapmıyorum, ajansım açık değil, yabancı insan girmiyor içeri. Bana niye nasihat edip duruyorsun! Aklını kendine sakla, bana lazım olmaz, benimki bana yeter. Ben nasihat edilmeyi sevmem!

- Nasihat etmiyorum ki, düşüncelerimi söylüyorum!

- Yani bu deminden beri "şöyle yap, böyle yap!" demelerin nasihat değil de düşünce mi?

- Ne var ya! Düşüncemizi söyleyemeyecek miyiz?

- Bana söyleme kardeşim. Ben senden düşünceni söylemeni rica etmediğim gibi, söylemeni de istemiyorum.

Resimleri de almadan, kızdı gitti.

- Tamam, yolun açık olsun! dedi, giderken.

*****

Bugün vitrine yapmak istediğim reklamın bir bölümünü yapıştırdım. Dijital baskı folyo. Onun gibi 4 adet daha olacak. Param oldukça, parça parça.

Tanıdık bir genç arkadaş girdi içeri.

- Abi bu reklam iyi de, biraz daha yukarı yapıştırsaydın keşke! Göz hizasında değil. İnsanlar göz hizasında olmayan şeylere dikkat etmezler!

- Yok ya! Sağ ol kardeş bak bunu bilmiyordum.

- Hem diğer camlar boş kalmış, görüntü çok güzel değil. Oralara da yapıştırman lâzım.

Şimdi bu arkadaşa da paramız oldukça yapıştıracağımı filan anlatmadım. Zaten anlamayacak. Tanıdığımdan beri kendisi de parasız, hep müşterilere yaptığı işlerin parasını alamamaktan şikayetçi.

- Sağ ol kardeşim nasihatlerin için. Ama ben, bana nasihat edilmesini sevmem. Ne gerekirse, gücümün yettiğince yapacak zekam da var, hevesim de!

- Abi hemen alınıyorsun ya, ben sana nasihat etmedim ki, düşüncelerimi söyledim.

- Tamam abiciğim. İyi yaptın da bir dahaki sefere sormadan söyleme lütfen!

- Tamam abi ya! Bir daha bir şey söylemem!

Kızdı gitti.

*****

Türkiye'ye temelli döndüğüm 1995 yılından beri, hep nasihat edenler vardı karşımda. Benim tecrübe ve bilgilerimden, maceralı yaşamımdan bir şeyler öğrenmek, benim yaptığım hataları yapmamak için bana sorular sormak zahmetine katlananlar çok azdı. Milliyet Blog’tan tanıdığım dostlarım istisna tabii. Onlarla hep güzel diyaloglar kurabildim.

Bazen ben belirli konularda bilgilerimi paylaşmaya kalksam hemen koro halinde konuşmaya başlıyoruz muhteremlerle. İlk birkaç cümlemi bitirmeden başlıyorlar benimle beraber bilgilerini sunmaya. Devrik cümle kurduğumda yandım. O zaman hemen başlıyorlar anlatmaya. Benim anlatacaklarım onları pek ilgilendirmiyor.

İnsanlarımız genellikle konuşma ve dinleme özürlüler. Nasihat etmeyi çok seviyorlar ama dinlemekten nefret ediyorlar. Her şeyi biliyorlar, bilmedikleri bir şey var hiçbir şey bilmedikleri. Tabii bu bir genelleme. İstisnalardan söz etmiyorum. Kendi gözlemlerimi analiz ediyorum, objektif bir şekilde.

Sevdiğim bir arkadaş, bana dinî bilgiler vermeye kalkıyor.

- Kuranı Kerim'in meâlini okudun mu? soruma,

- Okumadım ama kız kardeşim okudu, o bana her şeyi anlattı, diyor.

- Ayet mi daha uzun sure mi?

- Ayet!

- Aferin bilemedin! Kuran-ı Kerim 114 sureden oluşuyor, ayetler de surelerin içinde geçer, 6666'dan fazladır. En uzun sure 266 ayet ile Bakara suresidir.

Arkadaşın umurunda değil. "Abi kusura bakma yanılmışım, senin dinî bilgilerin kuvvetli!" demiyor, hâlâ bana nasihate devam ediyor. Kendi algıladığı şekilde de Kuran-ı Kerim ve İslamiyet hakkında bilgiler vermeye devam ediyor. Kulaktan dolma bilgiler tabii.

Nasihat etmek güzel bir şey değildir. Sormadan kimseye nasihat etmemeli. Velev ki(!) nasihat ettiğimiz kişi en yakın dostumuz, yakınımızdır, o zaman da dikkatli olmalı, düşünce belirtirken karşımızdakinin düşüncelerine de saygılı olmalıyız, diye düşünüyorum. Tabii herkesin düşüncesi kendisine.

M.M. İzmir, 17 Ocak 2009 / 12:10

 
Toplam blog
: 324
: 2811
Kayıt tarihi
: 10.04.07
 
 

06. 06. 1945 İzmir doğumluyum ve İzmirli olmaktan da gurur duyuyorum. 1968 yılında birkaç yıllığın..