Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Aralık '06

 
Kategori
Mizah
 

Ben niye evleneyum?!?!!!

Ben niye evleneyum?!?!!!
 

“Evlen deyiler bağa; yapiştular yakama. Yük mü oldum babama; ben niye evleneyum?”…

Okullarını bitirmiş, askerlik vazifesini eda etmiş, eli ekmek tutmaya başlamış ve yaşı 30’ a ulaşmış her sağlıklı ve talihsiz Türk genci gibi “ Hadi evlensene ” baskısını ziyadesiyle yaşamaktayım. Şimdi Allah var yukarıda; ev ahalisinin günahını almayayım. Aile içinde böyle bir tutum ve davranış içinde olan kimse yok çok şükür. Ne anam ne de babam beni kimseye vermek niyetinde değiller sağ olsunlar. Öyle çok severler beni yani. (Tamam, biliyorum; annemin gizliden gizliye ‘ elin kızının başını yakamam ’ dediğine şahit olmuşluğum var esasen babamla konuşurken. ) Lakin Yıldız Ailesi’ nin “ Olası kız tarafının menfaatini düşünen bireyleri ” haricinde – ki bu da bizim toplamda beş kişi olan ev nüfusunun benden gayrı tamamına denk düşer - dışında hemen herkes, benim ivedilikle bir izdivaç gerçekleştirmem mevzuunda hemfikir.

Ben de yıllardır anlatamıyorum ki, benim evlenebilmem zaten tıbben mümkün değil her şeyden önce. Zira efendim, henüz evlilik müessesi gibi bir olguyu bünyem kabul edebilmiş değil. Her ne kadar birkaç kez söz konusu fiil şırınga edilmeye uğraşılmışsa da organizmaya, özgürlük şiarını düstur edinmiş her insan evladı gibi, bende de olumlu bir etki göstermemiştir mevzu bahis operasyon.

“ Bekârın alasıyım; yağmurun damlasıyım. Keyfimin kâhyasıyım; ben niye evleneyum? ”

Ayrıca hadi ben diyelim ki düşündüm evlenmeyi... Bir kere efendim; ben öyle düğün dernek seven bir şahsiyet değilimdir son tahlilde. Yani öyle salon tutayım; davul zurna getirteyim; eş dost horon tepsin; sivri topuklu bir ayakkabı, ayağımı delmek için canhıraş bir vaziyette ayakkabımın üstünde zıplasın; kız tarafından tanımadığım tipler gelip de yanağımdan makas alsın… Hiç gelemem böyle şeylere. Çektiğin eziyet neyse; bir de paranla rezil oluyorsun. Bin kişi dolar o salona; başlarlar seni çekiştirmeye. Biri yemeği beğenmez, diğeri gelinin kıyafetine takar, beriki “ Yav; bizim kız, bu anguttan başkasını bulamamış mı evlenecek? ” der, öteki başka bir laf eder… Velhasıl-ı kelam; bir Allah’ ın kulu memnun ayrılmaz o salondan. Ondan sonra, onca stresin üzerine eve gidip de zifaf odasına girince hayır gelmesini beklesinler senden.

Bu ve benzer bilumum nedeni alt alta yazıp toplama baktığınızda, evlenmek için elle tutulur yegâne sebep bulamazsınız yani.

NE Kİ BU ŞİMDİ?

Biz bu konunun gündeme gelmemesi için her türlü gayreti göstereduralım, lafı açıldığında bile sırf konuyu değiştirebilmek adına kuantum fiziğinden dahi bahsedip kafa karıştırma ve dikkat dağıtma taktikleri üzerinde uzmanlaşalım, hafta başının manşetine ‘ gazetecilerin düğünü ’ taşınsın. Çok üzerimize gelindiğinde, “Yahu, zaman mefhumu olmayan bir adamı hangi kadın alıp da ne yapsın? ” diye bir mazeretimiz vardı iyi kötü; sağ olsunlar Sevginar Sali-İlhan Uygun çifti, onu da aldılar elimizden. Şimdi eline gazeteyi alan bizim kapıyı çalıyor: “ Aha bak, isteyince oluyormuş ” diyerekten. “ İyi de be kardeşim, onların ikisi de gazeteci; üstelik aynı gazetenin patronları ” diyesi geliyor insanın; amma velâkin bu seferde meslek erkânından biriyle baş göz etmeye kalkarlar diye korkuyorum.

Yeni çifte iki çift sözüm var: Sessiz sedasız bir düğün yapıp da ağzımızın tadını kaçırmasanız olmuyor muydu? Kıy kardeşim nikâhını sen; kes evde pastanı, koy bir oyun havası kaseti, at göbeğini; sen sağ ben selamet! Hayır yani haber yaptınız da ne oldu?

Ben gene size mutluluklar dileyeyim. Ama üç kuruşluk huzurumu da kaçırdınız; bilesiniz…

 
Toplam blog
: 70
: 1618
Kayıt tarihi
: 23.07.06
 
 

Milliyet Blog'un ilk yazarlarındanım. Uzun yıllar gazetecilik yaptım, sonra bir sabah uyandım ki ..