Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Kasım '09

 
Kategori
Deneme
 

Ben o ilk aşkı babası olanlardan olmadım hiç..

Hangi evrende yaşarsan yaşa, neyi tadarsan tat neye sahip olursan ol hep ortak bir uğraş için sürünür gidersin bu dünyada. "Yaşamak! " Ama tadına vararak, zevkini yaşayarak. Umutlara gebe kalarak karanlıklarda. Olabildiğince gücünün yettiğince yaşamak.. Dünyayı torunlarına bırakırken senelerce başkalarını öpmüş, senelerce üzülmüş, senelerce kahkahalara annelik etmiş, senelerce "Keşke!" ve "İyiki!" sözcüklerinin hakkını vermiş gizli tebessümler diyarı olan dudaklarında kocaman bir gülümsemeyle veda etmek istersin dünyaya. Belki de ilk kez gitmek zorunda olmadan gitmek istersin bilmediğin o yerlere. Zorunlu olmadan ardına bakmadan huzurla veda etmek istersin kucakladığın, kimi zaman üzüldüğün kimi zaman mutluluğun doruklarına ulaştığın hayatına. Bunun içinde her anı her saniyeyi değerlendirme gücü vardır içinde bir yerlerde. Gizli kalmış, aydınlığa çıkmayı bekleyen kelimelerinin arasında hep bu korku hep bu pişmanlık barınır aslında. Anı yaşamak!.. Ya hiç tadamamışsındır bunu ya da hep tatmış ama tattıramamış ya da hem tatmış hem tattırmışsındır ama ait olamama yanılgısıdır bu sesi takip eden vargücüyle. Bu şüphe ve bu vicdan azabıyla ölmek istemediğin için kendini ortalığa salınmış adi bir karıncaya bile benzetebilirsin çoğu zaman. Hayatına istediği şekli verdirtememenin verdiği pişmanlığı gereksiz gözyaşlarıyla süslersin bir de, kurduğun cümlelerin hepsinde bir yakarış hepsinde bir anlam kargaşası belki de hepsinde bir iç hesaplaşma vardır çoğu zaman. Herkese karşı objektif olabilirken aynadaki yansımanı farkettiğin anda subjektif ve beraberinde gelen bencillik karşılar o yaşlı ve aciz bedenini. Sorgulamak istersin daha yaşarken hayatı. Daha bitirememişken, daha sonunu görmemişken nedendir bu isyan? Çünkü içinde, durduramadığın bir anarşizm durduramadığın bir sosyalist ruh ve her ne kadar "eşitlik, özgürlük" diye bağırsan da önüne geçemediğin kapitalist duygular vardır. Söyledim ya önüne geçemediğin onlarca görüşün içinde aynı bir tren gibi hızla ilerlersin. Ama görmezsin rayların arasında sıkışmış senden inadına yardım bekleyen haykırışları. Sende ezer geçersin.

Peki şimdi söyle bana nerde eşitlik? Sen daha en başta duygularını eziyorsun, sen daha en başta başkalarının sözlerine göre hareket ediyor ve alışılmış düzeni bozmaya korkuyor, köşe bucak gizleniyorsun. İşte söyle bana nerde o savunduğun güzellikler? Sen, herkese hayatı öğretmeye çalışan o gözler, sen daha hiçbir şey bilmeyen adam? Sen daha içinde annelik duygularını bile barındıramayacak kadar paylaşım duygusundan yoksun kadın, söyle bana nerde o dilinden düşürmediğin hayat? Hayatı yaşadığını mı zannediyorsun? Peki öyleyse sana bir iyi bir de kötü haberim var. İyi haber Sen çağımızın insanısın. Kötü haber mi? Sen hiç yaşamamışsın! Söyler misin bana nasıl yaşayabilirsin acıyı tatmadan? Nasıl nefes alabilirsin nefes almanın güçlüklerini tadamadan? Nasıl anlayabilirsin bir annenin bir babanın sıcaklığını? Nasıl daha hiç aşık olmadan eşitlikten vazgeçebilirsin? Konumun ne olursa olsun, kim olursan ol bu dünyaya sadece nefes almak için gelmişsin. Yaşamak için değil! Hiç kayboldun mu bilmediğin bir şehrin bilmediğin sokaklarında? Hiç hissedebildin mi o hergün baktığın hergün yanından geçtiğin sonsuz uçsuz bucaksız denizin kokusunu yüreğinin içinde? Hiç gerçek ve yalan arasındaki ayrımı yapabildin mi içinde? Yapamadın. Çünkü korktun. Çünkü sen korkmaya alıştırıldın. Annen ve baban yaptı bunu. Onlar sana sahip olmaya kalktı. Sen izin verdin. Onlar seni dünyaya getirdiler ve elleriyle biçimlendirdiler. Sense buna boyun eğdin. Evet doğruyu yaptın. Sen yanlış yapan değildin. Sen anneni dinledin. Sen o kutsal varlığa inandın. Sen babanın sözünü dinledin. Çünkü baban seni koruyan tek erkekti. Çünkü, annen de annesini dinledi babasını dinledi baban da öyle. Peki ya sen yanlışı nerde yaptın? Hep bir anne aradın kendine. Sevdiğin kadının annene benzemesi için içten içe dua ettin. Sevdiğin adamın baban gibi olması için bilmem kaç kez dilekler diledin. Peki ya ne oldu? Muhteşem bir kısırdöngüsünün altına büyük harflerle ismini yazdırdın. Yetmedi çok mühim bir iş yapıyormuş gibi altına imzanı attın. Evet o sana aitti. Sen ona.. Peki şimdi söyle bana sen neden yaşadın? Annen ve sevgilin arasında madem fark yok o neden annen o neden sevgilin? Eğer baban ve sevgilin birbirine çok benziyorsa neden ikisine gerek duydun? Biri yetmedi çünkü. Yetemedi. Sen bi aşkın verdiği o güzelim ve yeni duyguları senelerce yaşamış olmanın verdiği doyumsuzlukla zaten daha en başta öldürdün. Sonra ne mi oldu? Ayrıldınız, son buldu, bittiniz..

Kendi sonunu kendisi hazırlar her insan. Ve sanırım hepimiz bunu defalarca kez yaptık. Zaten sahiptik hep daha fazlasını istedik. Bunu şöyle de örneklendirebiliriz. Bir telefonun vardır, ama ikincisini alırsın. Neden? Çünkü biri sana fazlasıyla yeterlidir de ondan! Yeterlidir, çünkü her ihtiyacını karşılar, madem her ihtiyacını karşılar neden diğeri de karşılamasın öyle değil mi? Yine yanlış anlıyorsunuz sözlerimi. Anne gibi baba gibi sevmek değil bahsettiğim. Sadece bir varlığa birden fazla sorumluluk yüklemek. Yoksa güzel şeydir insanın sevdiğinde ailesini görmesi. Ama abartmadan. Ama çıkar gözetmeden. Ben mi? Ah.. Güldürmeyin beni. Gerçekten bilmek ister miydin? Ben o ilk aşkı babası olanlardan olmadım hiç. Olamadım. Ya sevmeye gerek bir model görmedim ya da sevilcek aşık oluncak bir figür. Bunun için de hep yarattım. Kafamda tasarladım o ilk aşk denilen yargıyı. Anılarım yeterince yardımcı oluyordu buna. Hayatımdaki erkeklerin hepsi de ona benziyordu. Ya güvenilmezdi. Ya gelmezdi. Ya bir kadehte ayar olup anca ozaman söylerlerdi kutsal saydığım o iki kelimeyi. Bende hep onlardan bir baba yarattığım için gözlerimde sonsuz parıltılarla kucak açardım aşk sandığım duygulara. Geç anladım ona benzettiğim hiçbir varlığı gerçekten içimde duyumsayarak sevemediğimi. Geç anladım eğer herkesi ona benzetirsem birgün herkesin gideceğini. Şimdi yine biri var. Ve işin en güzel yanı ne biliyor musunuz? O, ona hiç benzemiyor. Bu yüzden ona sarılınca dünyanın geri kalanının durduğuna inanıyorum. Bu yüzden ona sarılmak için dünyanın geri kalanını karşıma alabilcek bir gücü barındırıyorum damarlarımda. Bu yüzden Onu istiyorum. İşte bu yüzden o herkesten daha özel daha anlamlı. Size anlatamayacağım öyle çok duyguya sahiplik ediyorki. Söyleyemem daha fazlasını, anlatsam da anlayamazsınız. Tek bildiğim kargaşa-aşk-yaşanmışlık bu üçgen nerde olursa olsun hangi geometride hangi matematikte hangi fizikte olursa olsun onu çözmeye yetebilcek bilgim yok. Fakat gücüm çok. Tek isteğim, torunlarıma veda ettiğim gün, hayata veda ettiğim gün, belki de sevdiğim adama veda ettiğim gün, gözlerimi araladığımda o yüzü görmek.

Ne zaman can verirsem vereyim, ne zaman hangi yıl hangi tarih ya da hangi gün. Tek isteğim dolu dolu yaşamak hayatı.
Aşkla, gerçeklerle ve umutla. Bitmek bilmeyen masumluğumla. Dudaklarımın kenarındaki o gizli tebessümle. Ve ne demiş şair..

"Tanıyabilmek seni
Beyninin içindekileri anlayabilmek
Ve yitirmeden, yüzündeki anlık tebessümü
Bütün saatleri öylece dondurabilmek için
Çıldırasıya paraladım kendimi.. "

 
Toplam blog
: 22
: 440
Kayıt tarihi
: 09.11.09
 
 

Anadolu üniversitesi sanat tarihi öğrencisiyim...