- Kategori
- Felsefe
Ben o tabuta girmek istemiyorum.
Herkesin “bir” şekil olduğu,
Neredeyse homojenleştiği,
Kendisine özenle hazırlandığını düşündüğü
Yerini almak için çılgınca yarış ettiği o tabuta girmek istemiyorum.
Vesvesenin kabuk bağladığı dönülemez yerden düşüşe geçenler için şarkı bestelemeye de niyetim yok.
Arkasından yürümek için bir Martin aramıyorum.
Bir kurtarıcı,
Anmak için yeni ölümler,
Tutunmak için iğreti tutturulmuş bir dal,
Kanla arınan hijyenikler,
Dilimtırak yazışmalar için adresler,
Mezarlıklarda sonlanan dar sokaklar,
Ve son modalar,
Aramıyorum.
Şüpheci kuruntularımı ve her an çıkması olası paranoyalarımı kendime ayırdım.
Paylaşmaya da istekli değilim.
O tabuta girmeyeceğim.
Yaratılan suni bilmeceye kol kaptırmak, geleceği boş saymakla eş anlamlı değil mi?
Çünkü çıkış yok.
İki harfli bir nota sorulduğunda bile yanıt olabilecek en az 7 olasılık var.
Hal böyleyken, baş harfleri bile başkalarınca belirlenmiş hayatın, içinde binbir ihtimali taşıyan cevabına nasıl ulaşacaksınız?
Yoksa onun içinde ölümüne yoğrulduğunuzu,
Sizden sonra da kalıcı olacağını bilmiyor musunuz?
(…) Rağmen kalacak.
Çıkışı kesin olmayan yerler için tartışmak o tabuta girmekle eşanlamlı değil mi?
Ben o tabuta girmeyeceğim.
Ve mezarım ayrı
Tek kişilik olacak
Başında, asude esen yel eşliğinde bir ozan saz çalacak.
Not: Bu yazı sevgili Ufuk başta olmak üzere bayan bloggerlarımıza ve özellikle özgünlükleriyle bloğa damga vuran Ayrıntıda Gezinmek, Yekruseha, Yağmur Zamanı ve Ruksan İldan'a ithaf olunur.