Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Nisan '16

 
Kategori
Sinema
 

Ben olsana bir günlüğüne

Ben olsana bir günlüğüne
 

Suçlu


Dün bir film izledim.
Bol silahlı, bol kanlı, bol heyecanlı, şiddet içeren, teknolojinin ve siber dünyanın sonuna kadar kullanıldığı bir film; "Suçlu / Criminal"...
Film Londra'da çekilmiş. Başrollerinde Kevin Costner, Gary Oldman, Gal Gadot ve efsane isim Tommy Lee Jones var.
Ajanlık, CIA, acımasızlık, manyaklık, satıcılar, kurtarıcılar; kısacası böyle bir filmde kimler ve neler olması gerekiyorsa onlar vardı. Havaya uçma, araba çarpıştırma, patlama, yangın vs vs vs...

Filmin sonunu söylemeyeceğim merak etmeyin.
Hep olup olmayacağını merak ettiğim bir konu hayata geçirildi filmde, ondan bahsedeceğim ben size.
Ölen ajanın hafızası, aktarım başarısız olduğu takdirde gözden çıkartılabilecek, çocukluğunda geçirdiği bir kaza sonucunda beyninin ön bölgesi gelişmemiş, empati duygusundan yoksun ve acımasız bir katil olan Jericho'ya aktarıldı.
Film bu aktarım üzerinden ilerledi.

Kafa aktarımı değil
Ki 30 yaşındaki kas hastası Rus bilgisayar mühendisi Valery Spiridonov, ölmeden önce sağlıklı bir bedende yaşama şansını değerlendirebilmek için Aralık 2017'de İtalyan cerrah Sergio Canavero'nun önüne yatacak ve kafasını sağlıklı bir bedene aktaracakmış. Okuduğum kadarıyla Canavero, operasyon sırasında hastanın ve donör vücudun kesilen omuriliklerinin 'polietilen glikol' adlı yapıştırıcı benzeri maddeyle birleştirileceğini söylüyor. Kasların ve damarların dikilmesinin ardından hasta 4 haftalık bir koma dönemine sokulacakmış. Bu sayede vücut iyileşme sürecindeyken hasta başını oynatamayacakmış. İtalyan cerrah, yaklaşık 150 doktor ve hemşirenin kullanılması beklenen operasyon için şu ana kadar gerekli finansmanı sağlayamamış. Birçok doktor ve tıp uzmanı ise kafa naklinin halen mümkün olmadığını savunuyormuş. Oysa Canavero, bir maymun üzerinde başarıyla kafa nakli yaptığını, önümüzdeki iki yıl içerisinde insanlar için de bunu gerçekleştirmeye hazır olduğunu söylemiş.

Bu da beyin sildirme
Bakın nasıl yapılıyormuş bu sildirme. Bu işlemi yaptırdığını söyleyen Ebru Polat anlatıyor: "Bu Amerika'da 12 yıldan beri yapılan bir uygulamaymış. Başınıza bir alet koyuyorlar. Sağ ve sol beyin arasında geçişi sağlıyor. Sol beyin duygu, sağ beyin de mantık. Duygusal anlarda sağ beyin yoğunlaşıyor. Bu alet iki tarafı dengede tutuyor. Dolayısıyla sağ beyindeki duygusallık azalıyor. Sildirme dediğimiz böyle bir şey. İlaç kullanmana hiç gerek kalmıyor. Bittikten sonra biraz baş ağrısı oluyor. Bu 'şunu sildirdim, bunu sildirdim' gibi bir olay değil. Kendini çok rahat hissediyorsun."
İlginç...

Konuyu dağıttım biliyorum, tekrar hafıza ve his aktarımına dönelim.
Üstelik aktarımın detaylarını biraz daha genişletelim. Hatta biraz da uçalım...
Mahkemedeki hakime geçici bir şekilde mağdurun yaşadıkları aktarılsa mesela. Ya da bir doktora hastasının hissettiği sıkıntılar.
Karar verici kişilere artık unuttukları zorluklar hatırlatılsa arada. Hani öğrencilik halleri, iş arama, iş bulma, işe uyum sağlama günleri...

"Bir kereden bir şey olmaz" diyen birisi o "bir kereyi" en azından 1 kere yaşasa mesela. O acıyı bir kez tatsa. O bir şeyin zaten ilk bir kerede olduğunu, devamında olanların ise işkenceyi arttırdığını anlasa.

Gırtlağına kadar doymuş birisine açlık, banka hesapları tıka basa dolu birisine yokluk yaşatılsa. Gidip bir lokma ekmek için çöpleri karıştırsa.
Savaş diye bas bas bağıran bir silah tüccarı savaşın en ortasına atılsa. İliklerine kadar yaşasa o korkuyu. Bombalar dört bir yanda patlarken, sevdikleri gözlerinin önünde havaya uçarken, evi barkı yerle bir olurken bulsa kendini.
Üzerine çullanan bir adamın tecavüz ettiği kadın olsa, bir genç olsa, bir çocuk olsa. Yaşadığı vahşet yetmezmiş gibi bir de toplumda suçlu ilan edilen biri olarak bir de bununla savaşsa. Mecali kalmadığında gidip kendini bir yerlerden atmaya kalksa.
Gözleri çıkartılıp bacakları kırılan bir hayvan olsa. Tekmeler altında inlerken çaresizce kaçmaya çalışsa.

23 Nisan yaklaşırken en çok da çocuk olsa...
Tornacıdan marangoza, çöp toplayıcıdan ayakkabı boyacısına, AVM’lerde aylak aylak gezeninden tatil günü dershaneye gidenine kadar her çeşit çocukla çocukluk hayallerini, ilk aşklarını, heyecanlarını, şımarıklıklarını ve acılar içinde büyümenin sancılarını bir kez daha yaşasalar…

Kısacası çocuklar birkaç saatliğine makam sahibi olacaklarına, makam sahipleri bir günlüğüne çocuk olsalar da dünyaya tepeden değil, aşağıdan bakmayı hatırlasalar.

Ve sonra hiçbirisini unutmasalar...

Son sözü Mevlâna söylesin o zaman:
"Benim hayatımı yargılamadan önce, benim ayakkabılarımı giy ve benim geçtiğim yollardan, sokaklardan, dağ ve ovalardan geç. Hüznü, acıyı ve neşeyi tat. Benim geçtiğim senelerden geç, benim takıldığım taşlara takıl. Yeniden ayağa kalk ve aynı yolu tekrar git, benim gittiğim gibi. Ancak ondan sonra, beni yargılayabilirsin."  

 
Toplam blog
: 336
: 333
Kayıt tarihi
: 22.03.16
 
 

Bursa / Karacabey Lisesi / 1979 ..