Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Nisan '07

 
Kategori
İlişkiler
 

Ben olsaydım!

Ben olsaydım!
 

Nedense ÖNCE BEN demekten bir türlü kendimizi alamamaktayız.

Bu yaşadığımız sosyal hayatın tüm kademesinde kendini gösteren, son derece haince bir saydam tabaka gibi insanın yüzüne çarpıveriyor.

BEN OLSAYDIMI hayata geçirmek ne kadar da zor bir olgudur?

Örneğin trafikte, kazalara sebebiyet veren tüm davranışlarda, kurallara uyulmamanın verdiği BENCİLLİK VE DE İNATÇI CEHALETİN izleri yok mudur?

Geçiş hakkı benim, çünkü acelem var. Geçiş hakkı benim çünkü arabam bu hızı hakediyor. Geçiş hakkı benim çünkü magandayım...

Ne demek? Biraz saygı ve de kurallara uyum ile tüm sorunlar izole edilebilecekken, kişisel inatlaşmalar ve de hoyratça bir bencilliğin bilançosu, can kayıpları ve kullanılamayacak hale gelen araçladaki enkaz ile çıkmaktadır.

Ben olsaydım sözcüğünü algılayabilseydik, öncelikle EMPATİ kurarak kendimizi karşımızdaki kişinin bulunduğu pozisyonda düşünerek, onun koşullarını da algılayarak olaylara çok farklı bir obje geliştirebilirdik.

Bir örnek de aile yaşamımızdan verebilirim.

Eşlerin aralarındaki dialoglarında, önce benim rahatım Egoizmi ile yıkılmıyor mu umutla kurulan yuvalar.

Sabır yok, incelik yok, zerafet desen zerresi kalmamış, her iki taraf da çekiştirip durmakta hayatı iki yanından, BENİM ANNEM, SENİN ANNEN... BENİM evim senin evin, benim arabam senin araban, benim param senin paran...

En sonunda da çekiştirmekten drenç noktaları kopan tüm değerler paramparça olarak işe yaramaz bir halde kalıverir ellerinde. Belki pişman da olunur ama kırılan ve parçalanan güzellikler de onarılamayacak kadar çirkinleşmiş ve de değersizleşmiştir. Üstelik muhtemelen bir yol ayrımından sonra bu GÜDÜM devamını sürdürür. Çocuklara ipotekler koyarak onları bir eşya gibi bir sağa bir sola atıp dururuz. BENİM OĞLUM, SENİN OĞLUN, BENİM KIZIM SENİN KIZIN... Bende kalacak sende kalmayacak...

Ne kadar iğrenç bir bakış açısıdır ki bu ortalığı yangın yerine döndürerek, söndürmek yerine üzerine benzin dökmek kadar yakıcı bir realitedir.

Neden?

Ben olsaydım diyememenin pespayeliğidir, alçakça bir savaşma ve de yok etme dürtüsüdür bu ilkellik...

Bir zamanlar müşterek bir yaşamı tasarlayacak kadar tek vücut olmuş iki insan,
bir can dünyaya getiriyor, sonucunda birbirlerinin HAKLARINI ÇİĞNEYECEK KADAR ÇİRKİNLEŞEBİLİYORLAR.

Nedendir bu?

Ben olsaydım yerine, ÖNCE BEN, üstünlüğünü yaşamında prensip haline getirememenin sancılarıdır bunlar.

Bir örnek de ticari yaşamdan vererek son noktayı koymak istiyorum.

Aynı meslek grubunda esnafın, kepenklerini açtığı eski zanaatkarlar iş yerlerini açarlarken, kendi nafakaları kadar dükkan komşularının da istikrarını korumak gibi hassas bir asayiş içinde yaşarlarmış.

Dükkanına ikinci gelen müşterisini yan komşusuna göndererek,
- Ona gidiniz o daha siftah yapmamıştır, diyecek zerafette kaç işletme sahibi kalmıştır günümüzde.

Bilakis haksız bir rakabet ile gözleri paradan başka birşey görmeyen insan müsvettelerine dönüşmüş kitleler haline gelmiştir tacirler.

BİZE NE OLDU Kİ; ÖZÜMÜZDEN BU DENLİ SÜRATLE UZAKLAŞTIK.

Bize ne oldu ki manevi değerlerimizi böylesine acımasızca yitirdik.

Önce beni yıkarak -Ben olsaydım-ı geri almak için, erdemli olmak için çok da geç kalınmış sayılmayız bence.

Bir sözü vardı babacığımın onu da eklemeden yapamayacağım.

Bir insan girdiği mecliste, dış görünümü ile karşılanır, ilmi ile ağırlanır, bilgeliği ile de uğurlanır.

Ha demek ki;

Paradan çok daha zarif ve de terazi kantarında KIRATLA tartılası çok ince değerler de varmış.

Peki şimdi nerede bu değerlerimiz nerededir?

Kantarla ölçülesi mal varlıklarımız arasında bu şahaneliklerimiz nasıl yok olup gitmiştir.

En değerli olan maneviyatlarımız değil midir?

Huzur ve güzelliklerle dolu bir yaşam dileklerimle.

NİLGÜN ÇAKICI/BURSA

19 NİSAN 2007-18.17

 
Toplam blog
: 238
: 1468
Kayıt tarihi
: 26.03.07
 
 

Bursa'dan bir milliyet okuru olarak, burada sizlerle olmak çok güzel. Bir ev hanımıyım, iki çocuk..