Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Aralık '08

 
Kategori
Siyaset
 

Ben özür dilemiyorum, çünkü...

Ben özür dilemiyorum, çünkü...
 

Yasemin Çongar


Bir grup "aydınlatılmış" Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının başlattığı "özür diliyoruz" metni üzerine ilk yorumumu geçen hafta yapmıştım. Ermeni Sorunu ve Aydınımızın duyarlılığı... Kampanya internet ortamında açılır açılmaz tartışmanın üzerine benzin dökülür gibi bir anda alevlendi.

İmza sahibi bir kaç kişinin metni imzalama nedenlerini okuduğumuzda konuya ne kadar sağlıksız ve öznel kaygılarla yaklaştıklarını hemen fark ediyoruz.

Murat Belge diyor ki;

"Benim, onun, herhangi birinin “Türkler” adına “özür dileme”si anlamlı olmadığı gibi mümkün de değil. Ayrıca, “özür diliyor” ya da ne yapıyorsam bunu bütün Ermeniler karşısında yapmam da ne mümkün, ne anlamlı. Ermeni toplumunda, “anayurt”ta veya “diaspora”da, öyle kişiler vardır ki bırak özür dilemeyi, tanışmayı, selâm vermeyi istemeyebilirim. 1915 yılında bazı Türkler Ermeniler’e böyle bir şey yaptığı için ben bir Ermeni faşistinden niye özür dileyeyim."

Ama Belge kampanyaya içinde bulunduğu "aydınlatılmış" kitleye yabancılaşmamak adına imza koyuyor.

Yasemin Çongar'ın sebepleri biraz daha akla yatkın geliyor; aile kökeninden kaynaklanan bir sorumluluk duygusu var. Ailesinin Selanikli ve İttihatçılarla iç içe olduğunu öğreniyoruz.

"Çünkü fiilen yapmasam da, fikren katılmasam da ve bu meseleye illa ki “Türk milletinin bir ferdi” olarak bakmasam da, mazlumun acısı kadar zalimin suçunu da içimde hissediyorum.

Çünkü Ermeni soykırımından “bir nebze dahi yararlanmadığımdan” emin olamıyorum.

Çünkü Ermenilerin terk etmek zorunda bırakıldığı maldan, mülkten, topraktan üzerime hak geçmediğini zannetmek yetmiyor bana; “ya geçtiyse” ile “geçmemiş olması mümkün mü” arasında bocalıyorum.

Çünkü ailemde, bilebildiğim kadarıyla, hiç İttihatçı paşa olmaması rahatlatmıyor beni; “büyükbabam Selanik’te İttihatçılarla çalışmadı mı; en iyi arkadaşlarım arasında İttihatçı paşaların torunları yok mu; hem olsa ne fark eder olmasa ne fark eder; İttihatçı zihniyetteki bu devleti şu veya bu şekilde ayakta tutan toplumun bir ferdi değil miyim ben” diye soruyorum kendime."

Ancak Yasemin Çongar'ın yazısına bir Nazi toplama kampını ziyerete gittiğini yazarak başlamasından; iki olayı bir araya getirmesinden, benzetmesinden, aynı duygulanım içine girmesinden çok ciddi olarak rahatsızlık duyuyorum. Yasemin Çongar diyor ki;

"Mazlumun acısı kadar zalimin suçunu da içimde taşıdığımı, galiba ilk kez o kampta hissettim; insanın insana zulmünden ötürü bağışlanmak istedim."

Aslında esas düğüm noktası da bu olsa gerek. Çok daha canlı, yakın ve canlı tarihin yarattığı "duygulanımla" başka olaylar arasında olmayan bağlar, ilişkiler kurmak.

Hasta Adam, hasta yatağında akli melekelerine ne kadar hakimdi?

Ben kendi adıma Hasta Adam - Osmanlı İmparatorluğu'nun tüm sağlığını yitirdiği ölümüne beş kala -akli melekelerine ne kadar hakimken- hasta yatağında aldığı ve gerçekleştirdiği bir takım karar ve onların sonuçlarından sorumluluk duymadığımı belirtmek istiyorum.

Bunların en başında da Birinci Dünya Savaşı'na girme kararı vardır.

Savaş bir takım nesnelliklerden çıkar ve bazen de sizi içine çeker. Osmanlı için savaş belki de kaçınılmazdı, bir ada kendisini ortasında buldu.

Biz doksan küsür yıldır hâlâ dünyaya şu soruyu sormuyor muyuz?

"Çanakkale'de bizim karşımızda savaşan ANZAK -Yeni Zellanda ve Avustralya'dan gelen askerler- ve Hindistanlıların Anadolu'da ne işi vardı?"

Bu yerli halklarla Türkler tarih boyunca sadece Çanakkale'de savaşmışlardır. Bunun bir açıklaması var mıdır? Kuşkusuz vardır ve birinci dünya savaşına neden olan egemen güçlerin sorumluluğundadır.

Savaşta taraflar vardır; aynı savaşta Ermeniler hangi tarafta savaşmışlardır?

Ermeniler Birinci Dünya Savaşı'nda taraftılar ve Osmanlı'ya karşı bırakın isyanı savaş açmışlardır. Önceki yazımda Maraş'tan boşuna söz etmedim. Fransız işgal kuvvetlerine karşı Maraşlıları ayaklandıran şey de tehcirle Şam'a gönderilmiş Ermenilerin bu kez Fransız üniformalarıyla bu kez işgal orduları içinde bir kere daha saf tutmalarıdır.

Kimse kusura bakmasın, Bush, Amerika'nın güvenliğini tehlikede gördüğü için ülkesinden 20.000 km uzaklıkta iki ülkeyi işgal ettiği için kafasına ayakkabı yedi. Haklı mıydı; haksızdı. Çünkü dayanağının sadece istihbarat bilgisi olduğu ve onların da yanlış çıktığını ifade edip, hata yaptığını itiraf etti.

Bir grup aydınlatılmış vatandaşımız komşumuz işgal edilip, 2 milyon insan öldüğü için neler hissetti, insanlık namına bir özür borcu duyuyor mu? Bush'la bu anlamda bir yakınlık kuruyor mu kendilerine sormak durumundayız.

Ama Anadolu'da, Anadolu insanı bir savaşın tam ortasındaydı.

Anadolu, 1914 ile 1922 tarihleri arasında kendisine savaş açan tüm güçlerle kendi bildiği yöntemlerle savaşmış, hatta nefsi müdaafa yapmıştır.

Savaşın kazananı ve kaybedeni olacaktır.

Tehcir Osmanlı'nın 6 asırlık göç uygulamasıydı.

Tehcir, Osmanlı'nın tarih boyunca uyguladığı bir göç politikasıdır. Yunanistan Cumhurbaşkanlarından Kamanlis'in soyadı Anadolu'da bugün bir şehir olan Karaman'dan gelir. Karamanlıların göç ettirilmesinin de o tarihler içinde ayrıca bir nedeni vardır. Osmanlı'nın 623 yıllık ömrünün 6 asır sürmesinin nedenlerinden bir tanesi de budur.

Tek taraflı göçe zorlamanın karşılığı tehcir dediğimiz olayın devletler arasında karşılıklı olmasına mübadele diyoruz. Mübadelenin, tehcirden farkı uluslarası bir hukuk çerçevesinde onay görmesidir. Yaşanan dram aynıdır.

Tehcir ile başlatılan zorunlu göç hareketinin "sonucunda" ortaya bir felaket çıkmıştır.

Yine aynı tarihlerde yine bir Osmanlı kuvvet komutanının aldığı yanlış kararla Sarıkamış'ta 90 bin asker soğuktan donmuş, ölmüştür. Bunun da karşılığı aslında bir kıyımdır.

Şimdi bütün bu akıldışı uygulamalardan sorumluluk duyup, bunları sahiplenip bir de özür dilemek tam bir tutarsızlıktır, çelişkidir.

Benim ailemden bir Allah'ın kulu bu uygulamaların içinde olmamamıştır. Bu bir grup aydınlatılmış vatandaşımızın özür kaygısı, Yasemin Çongar'ın ifade ettiği gibi gerçekten büyükbabalarının içinde bulunduğu ilişkilerden kaynaklanıyor ve bir nevi günah çıkarıyorlarsa bunu Nazi soykırımıyla bir araya getirmeden yapmalarını talep etmek durumundayız.

Bir de yine bizlerin bilmediği, büyükbabalarının ağızlarından anlatılan anılarını dinlemek. Tıpkı bugün neler olup bittiğini bilmediğimiz ilişkilerde olduğu gibi...

Aydınlatılmış vatandaşlarımıza bir kere daha Anadolu topraklarındaki öyküyü dinlemek üzere oralara gitmelerini öneriyorum.

Uzay Gökerman
 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..