Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Eylül '13

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Ben senin; Sevgilin, eşin, baban, ağabeyin, arkadaşınım…

Ben senin; Sevgilin, eşin, baban, ağabeyin, arkadaşınım…
 

Sen benimsin!


http://www.youtube.com/watch?v=BFRhFVhPnYQ 

(Nilüfer - Dokunsalar Ağlarım)

''Ben senin; sevgilin, eşin, baban, ağabeyin, arkadaşınım.

Biri bitse biri kalır.

Seni hiç bırakmayacağım.''

 Cemal SÜREYA

Önce Eylül serinliğinde sabahlar biriktirdim senin için. Sonbaharı ilk defa bu sene bu kadar çok sevdim. Yaş 35, yolun yarısı diye mi bilmem, ilk defa bu sene gri yağmurları bekledim… Hep aynı şeyler oldu senin dışındaki kısmında hayatımın… İnan sensiz zehir oldu yediğim içtiğim, gezdiğim gördüğüm… Hangi şiiri okusam, hangi filmi izlesem, hangi şarkıyı dinlesem seni gördüm, bizi gördüm, o kimselerin yaşayamayacağı ve anlayamayacağı aşkımızı gördüm…

Seni ‘öyle uzaktan sevmeyi’ öğrendim senin yokluğunda. Ahh sevgilim, güldüm evet ve yaşadım da sensiz; ama n’olur bil ki her nefeste kendime kıza kıza; her gülüşün ardından kınayarak kendimi… Seni bir kehribar ok ucu gibi sapladım göğsüme; bir güldüysem inan bin ağlattım kendimi arkasından; bunaltan, boğuk, sensiz gecelerde… Yine sevdim seni, hep sevdim seni, çok sevdim seni… Sevdim tek seni, sevdim ilk seni, sevdim son seni… Sevdim öyle uzaktan seni…

'Uzaktan seviyorum seni!

Kokunu alamadan,

Boynuna sarılamadan.

Yüzüne dokunamadan.

Sadece seviyorum!

 

Öyle uzaktan seviyorum seni!

Elini tutmadan.

Yüreğine dokunmadan.

Gözlerinde dalıp dalıp gitmeden.

Şu üç günlük sevdalara inat,

Serserice değil adam gibi seviyorum.

 

Öyle uzaktan seviyorum seni,

Yanaklarına sızan iki damla yaşını silmeden.

En çılgın kahkahalarına ortak olmadan.

En sevdiğin şarkıyı beraber mırıldanmadan.

 

Öyle uzaktan seviyorum seni!

Kırmadan,

Dökmeden,

Parçalamadan,

Üzmeden,

Ağlatmadan uzaktan seviyorum.

 

Öyle uzaktan seviyorum seni;

Sana söylemek istediğim her kelimeyi,

Dilimde parçalayarak seviyorum.

Damla damla dökülürken kelimelerim,

Masum beyaz bir kâğıtta seviyorum.''

Cemal SÜREYA

Sonra durup bu sonbahar kapısında ömrümün, nasıl yakışıyorsa her tonu sarının, grinin, kahverenginin; suskunlaşan, mahzunlaşan doğaya; yakıştırdım ben de öylece kendimi sana… Anladım bir daha asla böylesine yakışamaz hiçbir âşık maşukuna…

"Ben sana hep üşüyordum,
Çünkü kıştım.
Nakıştım, bakıştım.
İnkâr etmiyorum da bunu,
Seni sevmek gibi büyük işlere kalkıştım.
Ve lütfen inkâr etme;
Sana en çok ben yakıştım."

Özdemir Asaf

Oysa yalan yok, kızdım da bazı bazı ben sana… Sevmeyeceğim diye yemin bile ettim… Resimlerini sildim, mektuplarını yırttım, aynalarda seni seviyor diye gözlerimin içine bakıp kendi kendime hakaret  ettim… Sevgilim ben seni yitirdiğimde; mahalledeki oyun arkadaşımı, kuytularda öpüştüğüm ilk aşkımı, zor günler için sırtına yaslandığım ve aslında tek aşkım olduğunu yaşadıkça daha iyi anladığım hayat arkadaşımı, gökyüzünün en tepesinden yeryüzünün en derinine kendimizi paraşütsüz bıraktığımız ateşli tutkudaşımı da kaybettim…

Aslında biliyorum ne büyük budalalık ettiğimi; seni giderek daha az sevdiğime inandırmaya çalışarak kendimi…

“Daha az seviyorum seni

Giderek daha az…

Unutur gibi seviyorum

Azala azala…

Aramızdaki uzaklığın karanlığında

Geçeler kısalıp gündüzler uzuyor öyle olunca

Daha az seviyorum seni…

Kendini iyileştiren bir yara gibi

Daha az…

Ve zamanla…

Sen geceyi tutuyorsun

Ben nöbetini…

Uzak dağ kışlalarında

Görmüyoruz birbirimizi…

Usul bir sis iniyor

Kopmuş yollara…

Işığı hafif uykusu ağır koğuşlarda üzerini örtüyorum senin

Bir çığ gibi büyüyorsun rüyalarımda

Sevgilim, sevgilim

Yıldızları daha büyüktür bazı gecelerin

Nöbet kadar yalnızken öğreneceksin bunu da…

Artık daha az seviyorum seni

Unutur gibi ölür gibi

Daha az

Yeniden öğretiyorum kendime

Onca aşkın öğretemediğini

Yeniden öğretiyorum

Yalnızca sevdiğimi değil

Evladımı (seni) kaybettim ben

Kaç acı birden imtihan etti beni

Bir tek gece vardır insanın hayatında

Ömür boyu sürer nöbeti

Buda öyleydi

İyi ol…

Sağ ol…

Uzak ol…

Ama bir daha görme beni…”

 

Murathan MUNGAN

 

Baktım ki sevgilim, ne kadar söylesem az kalacak, baktım ki çaresizlik yakamı bırakmayacak; sığındım o dev şairlerin, dev yüreklilerin dokumuş oldukları o dev mısralara ve dedim ki ‘hayır başka türlüsü olmayacak, sensiz asla olmayacak, olamayacak…’

 'Ben sana mecburum bilemezsin

Adını mıh gibi aklımda tutuyorum

Büyüdükçe büyüyor gözlerin

Ben sana mecburum bilemezsin

İçimi seninle ısıtıyorum.

 

 Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor

 Bu şehir o eski İstanbul mudur

 Karanlıkta bulutlar parçalanıyor

 Sokak lambaları birden yanıyor

 Kaldırımlarda yağmur kokusu

 Ben sana mecburum sen yoksun.

 

Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur

İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur

Tutsak ustura ağzında yaşamaktan

Kimi zaman ellerini kırar tutkusu

Bir kaç hayat çıkarır yaşamasından

Hangi kapıyı çalsa kimi zaman

Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu

 

 Fatih’te yoksul bir gramofon çalıyor

 Eski zamanlardan bir cuma çalıyor

 Durup köşe başında deliksiz dinlesem

 Sana kullanılmamış bir gök getirsem

 Haftalar ellerimde ufalanıyor

 Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem

 Ben sana mecburum sen yoksun.

 

 Belki haziran da mavi benekli çocuksun

 Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor

 Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden

 Belki Yeşilköy’de uçağa biniyorsun

 Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor

 Belki körsün kırılmışsın telaş içindesin

 Kötü rüzgâr saçlarını götürüyor

 

 Ne vakit bir yaşamak düşünsem

 Bu kurtlar sofrasında belki zor

 Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden

 Ne vakit bir yaşamak düşünsem

 Sus deyip adınla başlıyorum

İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin

 Hayır başka türlü olmayacak

 Ben sana mecburum bilemezsin.''

Attila İLHAN

Döndüm dolaştım; kendim, kendime dolandım karmakarışık ip yumakları gibi; sıkı sıkıya sarılmış, bir hücrenin en köşesinde yere atılmış tehlikeli bir suçlu gibi, bir örümceğin ağında ölümü bekleyen eli kolu bağlı bir kurban gibi; en koyu anında gecenin, damıtılmış bir çaresizliğe, acı bir mecburiyete boyun eğdim sevgilim…

Milyon yıl gün görmeden, güneş görmeden toprağın altında sıkışıp kalan şeyler gibi; sıkıştım sensizliğin ve dayanılmaz hasretinin altında; başkalaştım sevgilim ben de, seni özleye özleye başkalaştım; kendim de dâhil herkese her şeye yabancılaştım…

 
Toplam blog
: 160
: 2717
Kayıt tarihi
: 16.04.09
 
 

Öykü Şiir Deneme ..