Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Nisan '15

 
Kategori
Öykü
 

Ben senin gelişini on yıl bekledim.

Ben senin gelişini on yıl bekledim.
 

Küçük kız bir kardeşi olacağını öğrendiğinde dokuz yaşındaydı. Kendini bildiği günden beri bir kardeşi olmasını çok istemiş ve bunu sık sık dile getirmişti ailesine. Kah sözleri ile kah resimlerde çizdiği kalabalık, çok çocuklu aile figürleri  ile bu isteğini vurgulamıştı.Aslında annesi , babası da onun bir kardeş sahibi olma dileğine duyarsız kalmıyordu, ama çalışan bir hanım olan annesinin yeni bir bebeğe bakabilecek durumu yoktu. Kendisinin bebekliğinde annesinin bakıcı bulmak için neler çektiğini sık sık dinliyordu.

Nihayyet günlerden bir gün kız çocuğu annesinin karşısına geçip, 'Siz bir gün ölüp gideceksiniz , beni yaşamda yalnız bırakacaksınız.'diye çıkışınca bir bebek sahibi olmanın zamanı geldiğni anladı aile.

Annesi çok genç değildi, Hamileliğin ilk ayında geçirdiği ufak bir rahatsızlık kardeşini kaybedeceği düşüncesi ile çok korkutmuştu kızı. Günlerce ya kardeşime bir şey olursa diye uykuları bölündü.

Annesinin doğum için hastaneye gittiği haberini okulda tenefüs arasında aldı. Annesinin bir akrabası ona bu haberi  ve ders çıkışında beraberce hastaneye gidecekleri müjdesini vermişti. Hastanede camın arkasından ona gösterilen kız bebek kıpkırmızı suratlı , kapkara saçlı bir tipti. Durmadan ağlayan bebeği camın arkasında bırakıp annesinin yattığı odaya koşmuş ve misafirlere ikram için alınan çikolata kutusunu alıp yemeye başlamıştı. Bir yandan çikolataları yiyor bir yandan da bu minik şeyin nasıl ve ne zaman büyüyeceğini kara kara düşünüyordu.

O bir ablaydı artık, Bebeğin bakımında görev alması gerektiğini düşündüğünden annesi eve çıkınca onun ilk yardımcısı oldu. Hatta bu konuda o kadar deneyim kazandı ki bazen kendini anne , annesini anneanne bile sanabiliyordu.

Bebek yemek yemediğinde çeşitli  oyunlarla ona yemek yedirmek, annesinin işi olduğunda onu oyalamak artık onun görevi idi. Küçük bebeği de bu kendine yaşça daha yakın ablanın varlığı çok mutlu ediyordu. Hatta ablası onu oturtup saçlarını kestiğinde sesini bile çıkarmayacak kadar ona güveniyordu. Gerçi bazen abla, arkadaşları ile onu bir an  yalnız bırakmayan, tüm oyunlarına katılmak isteyen bu minik canavardan bizar olabiliyordu ama sevgisi çok büyüktü. Bu büyük sevgi her türlü fedakarlığı yaptırıyordu.

Yıllar geçti. On yaş aralı iki kız kardeş beraberce büyüdü. Arada kavga ediyorlardı belki ama onu kızdıran kardeşi, annesi azarladığında gelip gene ona sıığınıyordu. Anne de çok mutluydu iki kardeş arasındaki bu mutlu beraberlikten.

Yılar sonra küçük kardeşini yurt dışı eğitimlerine götürmek gene onun görevi ollmuştu. Yabancı dilde eğitim yapan bir lisede okuduğu için branşının tamamen zıttı bir dalda tercümanlık yapıyordu kardeşinin eğitimlerinde.

Daha sonra onunla beraber yurt dışında yaşadı bir süre. Bir anne gibi onun genç kızlığa geçişinde destek oldu , bilgi verdi ona.

Daha sonra yolları ayrıldı iyice. Artık ikisi de başka başka ülkelerde yaşıyorlardı. Ablanin kendi çocukları ve ailesi olmuş, kardeş ise denizler ötesinde mesleğini yapar bir duruma gelmişti.

Aralarına giren büyük denizler onları ayıramamıştı ama . değişen çağın iletişim araçları ne güne duruyordu. Hala eskisi gibi dertleşiyorlar ,mutluluk ve acılarını paylaşıyorlardı.

Yıllar, yollar onların sevgisini, arkadaşlığını zedelememiş aksine pekiştirmişti.

Bugün büyük kız oğlu ile neredeyse bir güne varan uzun bir yolculukla küçük kardeşini görmeye gidiyor. Bir hafta beraber olacaklar. Şu anda uçakta giden de onu özlemle bekleyen de benim kızlarım. Sevgi uzaklık tanımıyor bunu daha iyi anladım bugün.

Size çok iyi tanıdığım iki kardeşin öyküsünü anlatmaya çalıştım. Umarım tüm kardeşler böyle sevgi dolu olurlar birbirlerine karşı.

 
Toplam blog
: 826
: 1068
Kayıt tarihi
: 26.04.11
 
 

Ben emekli bir iktisatçıyım. 21 yıldır bir sanatçı annesiyim. Küçük kızım klasik müziğe eğilim gö..