Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Yeşim Varol İlişki ve Evlilik Danışmanı

http://blog.milliyet.com.tr/duruyasam

30 Ekim '13

 
Kategori
İlişkiler
 

Ben söyledikten sonra ne kıymeti var?

Ben söyledikten sonra ne kıymeti var

 

Kadın kadına yapılan sohbetlerin ana konularından biri de erkeklerin düşüncesizliğidir.Erkek arkadaşlarının ya da eşlerinin ne kadar duyarsız olduğundan, romantizmden hiç haberleri olmadığından, defalarca imada bulunduğu ya da  başkalarının ilişkilerinden örnekler verdiği halde eşinin/sevgilisinin  kendisine hiç jest yapmadığından yakınırlar . “Bir gün bir çiçek alıp gelmedi”, “ Bir kere sürpriz yapsa, bir yerde yemek rezervasyonu yaptırmış olsa”, “Evlilik teklifi yaparken bile tek taş yüzük almadı” diye yakınıp dururlar. Talepler çoğu zaman benzer olsa da  “Neden böyle bir beklentin olduğunu söylemedin” sorusuna  verilen cevap hep aynı;  “Ben söyledikten sonra ne kıymeti var? Kendisi düşünmedikten sonra.”

Begüm de benze konulardan şikayetçi; “ 3 senedir beraberiz, hala beni tanıyamadı” diye anlatıyor. “Benim doğum günlerine ne kadar önem verdiğimi artık anlamış olmalıydı. Ben Batu’nun her doğum gününde sürpriz parti düzenlerim. Sadece onun değil, annesinin babasının doğum günlerini de hiç kaçırmam. Her seferinde kuru bir teşekkür ve ne gerek vardı cümleleriyle geçiştirilirim. Benim doğum günüme gelince bir hediye ile özel bir gün yarattı zannediyor. Hiç sürpriz yok!”

Begüm’e iki soru soruyorum;

“Senin özenle hazırladığın bu doğum günü  sürprizlerini Batu seviyor mu?”

“Aslında sevmiyor” diye cevaplıyor. “Batu sürpriz sevmez. Kendi doğum gününü de hiç önemsemez aslında. Ama ben sürpriz yapmayı seviyorum.”

Yani Begüm, aslında Batu’yu mutlu etmek için değil, kendisi sevdiği için özel doğum günü planları yapıyor.

Ardından diğer sorumu yöneltiyorum;

“Batu’ya doğum günleri ile ilgi beklentilerini hiç anlattın mı?”

Begüm inatçı bir şekilde kafasını sallıyor. “ Hayır tabiî ki” diyor. Ardından beklediğim cümle geliyor. “Ben söyledikten sonra ne anlamı var ki. Kendiliğinden düşünmesi gerek.”

Hanımlar, kendilerinin dile getirmesi üzerine erkeğin taleplerini karşılaması durumunu doğal bulmuyorlar. Jestin zorla  yapıldığını, içten  gelmeden yapılan jestin suni olacağını ve mutluluk vermeyeceğini düşünüyorlar.

 Hemcinslerimin duygularını her ne kadar anlasam da  bu görüşe çok katılmıyorum. Bunu bir  beklentilerinizi tanıtma süreci olarak görürseniz; en azından siz istediniz diye jest yapması hiç yapmamasından iyi değil mi? Hiç değilse, sizin isteklerinize ve ağzınızdan çıkan sözlere önem veriyor ve sizi mutlu etmeye çalışıyor demektir.

Erkekler, bayanların düşündüğünün aksine, bu tür jestleri içlerinden gelmediğinden değil, düşünemediklerinden yapmazlar. Kendileri için bu tür jestleri  gerekli bulmadıkları ve önem sıralamalarında romantizm öncelikli olmadığı için, kadınların bu tür beklentileri olduğunu bilmezler, bilseler de gereğini düşünmezler. Hoş çoğu erkek ,evlenme arifesinde zaten bir sürü masraf varken niye kendilerince hiçbir işe yaramayacak bir tek taşa dünyanın parasını vermeleri gerektiğini de anlamaz. Hele bir de sevgililerini böyle bir talepte bulunmuyorsa, kardeşleri ,anneleri de onları uyarmıyorsa,  tamamen fuzuli buldukları bir masrafı yapmaya gerek bile duymazlar.

Kadınlar da beklentilerini dile getirmedikleri, eşleri de kendiliğinden düşünmediği için, yıllar sonra bile içlerinde uhde kalacak birikimler yaratıp üst üste düğümlerler. “Evlenirken bana bir yüzüğü bile çok gördü”,”Bir evlilik yıldönümümüzde bile, bir çöp alıp gelmedi” diye ömür boyu kocalarının ne kadar duyarsız olduğunu anlatırken, içlerinde belki de yeterince sevilmiyor olmalarının sızısını duyar dururlar.

Kadın ve erkek arasındaki bu düşünce farklılığının tamamen çocukluk öğrenimlerimizden kaynaklandığına inanıyorum. Zaten genetik olarak erkekler daha mekanik, daha rasyonel ve daha gereklilik üzerine düşünmeye yatkındır. Kadınlar ise daha naif ve duygusal. Toplumsal şartlanmalar da çabası; teklifi erkek yapar, kadın naz yapar, erkek hediyeler alır falan filan…

Bir de çocukluk zamanlarımızdaki günlük hayatımızı düşünün. Şimdi büyük şehir şartlarında pek mümkün değil ama bizim çocukluğumuzda, erkek çocukları kahvaltısını bitirir bitmez kendilerini sokağa atar, akşam babalar eve gelene kadar kan ter içinde koşturur dururdu. Kız çocukları ise daha kısıtlı zamanlarda dışarıda oynar, vakitlerini genelde anneleri ile birlikte, ev işlerine yardım ederek, kalan zamanlarda da ya  herkesin kocasından yakındığı komşu günlerinde ya da tv karşısında pembe dizi seyrederek geçirirlerdi. Kocalardan yakınılan komşu günlerinden aklımızda kalan kocamızın neyi yapmaması gerektiği iken, pembe dizilerden de birbirinden yakışıklı ve romantik erkeklerin sevgililerine şampanya kadehleri içinde yüzükler hediye ettiklerini, kavgaların ardından evlerine giren kadınların, demet demet güllerle karşılaştıklarını seçer, hafızamıza alırdık. Bu romantik sahnelerde annelerimizin iç geçirdiğini sık sık işitir, evlenmek üzere büyütülen genç kızlar olarak, annemiz yaşayamasa bile biz büyüdüğümüzde bu kadar güzel aşk evlilikleri  yaşayacağımızı hayal ederdik. Sanki izlediğimiz pembe dizideki holding patronlarının alabildiği pahalı hediyeleri karşımıza çıkacak her erkek almaya maddi olarak muktedirmiş gibi.

Oysa bizim izlediğimiz hiçbir pembe diziyi izlemeden büyüyen erkekler, top peşinde koştururken, ne şampanyadan çıkan yüzüklerden haberdarlar ne de demet demet güllerden.

Onların anneleri de komşu günlerinde kocalarından şikayet eder ve pembe dizilerde iç geçirirken, oğullarını eşlerinden daha romantik olacakları şekilde yetiştirmeyi düşünmemişler bile. Ya da düşünmüşler ama oğlunun mutlu edeceği müstakbel gelinleri gözlerinin önüne gelince vazgeçmişler, “Ne gerek var canım” diye. İşte sorun burada başlıyor.

İlişkimizi yaşarken, eşimizi ya da sevgilimizi seviyor ve sevildiğimizi de biliyorsak, her gün bu sevgiyi test etmenin ne anlamı var? “ Saç diplerimi boyattığımı fark etti mi, 2 cm de kısaltırdım üstelik, beni sevmiyor mu artık” gibi endişelerle içimizi kemireceğimize ya da adamı bunaltacağımıza, bazı şeyleri güvene  bıraksak. sevgiyi her gün test etmesek, istediğimiz şeyleri eşimize açıkça söylesek ve eşimiz karşılık verince de  mutlu olmayı ve şükretmeyi bilsek, hayat öncelikle bizim için daha kolay olmaz  mı?

·         Partnerinizin sevgisini test etmeye çalışmak için dile getirmediğiniz beklentilerinizi kullanmayın.

·         Beklentilerinizi kendi içinizde saklamak yerine mutlaka paylaşın. Kendinizi tanıtmak, neye üzülüp neyle sevindiğinizi partnerinize anlatmak sizin sorumluluğunuz.

·         Partnerinizin hoşunuz giden davranışlarında mutlaka olumlu geri bildirimde bulunun. Böylece hangi davranışlarının hoşunuza gittiğini anlayabilin. Olumlu davranışların geri bildirimle pekiştiğini unutmayın.

·         Dile getirdiğiniz beklentileriniz partneriniz tarafından yerine getirildiğinde mutluluğunuzu göstermekten çekinmeyin. Siz istediniz diye yapılan bir jestin kıymeti büyük olmalı.

·         Beklediğiniz davranışları öncelikle siz partnerinize yöneltin.  Jestler karşılıklı adımlarla büyür.

 

 
Toplam blog
: 171
: 2282
Kayıt tarihi
: 13.05.09
 
 

Davranış Bilimleri Uzmanı, İlişki ve Evlilik Danışmanı, Kurumsal Eğitmen ve Danışman Kitapları; U..