Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Haziran '11

 
Kategori
Anılar
 

Ben ve Bebek …I

Ben ve Bebek …I
 

BEN VE BEBEK(RESİM INTERNETTEN ALINMIŞTIR)


Geçen on yedi yılın silemediği hışımla, bu hastanenin görüntüsüne de tahammül edememenin husumeti içimde taşlaşmış, benden hırsızladığı zamanların mateminin ağırlığıyla, ayaklarım beton sütunlar gibi ağır acil kapısının önünde hatıraların acısıyla kavruluyorum. Ayaklarım hızla varmak isteminin gayretinde adımlar beynin çemberinde bitmeyen hesabın peşindeler. Zeynep Kamil Hastanesi. Kıymetlimin ilk nefes yeri, gözü açık gördüğüm ve hatırladıkça ölümün kıyısında yaptığım yoluculuğun nefesini ensemde duyduğum yer. 

Ağustos ayının ortalarındaydık, ben ve bebek. Büyüklüğünden ayaklarıma özlem beslememe sebep kocaman bir karın. Yüklendiğim kiloların miktarını bilmekten imtina ederek tartımdan vazgeçmiş, vücudumun aldığı şeklin tarifi mümkünlük derecesinden uzak neye benzediğimi kendime dahi itiraf edemeyecek durumdayım. Ayaklarımın ayakkabılara sığmayarak balonlarının üstten fırlayıp göreni hayrete düşürdüğü şekillerini karnımdan göremiyor olmanın da şans olduğu ifadeleriyle ne denli irite edici bir görüntüde olduğumu bilsem dahi geçeceklerini düşündüğüm değişimlere kafayı yormuyorum. İçerimde, benden ama benden bağımsızlık yolunda zaman kollayan bir canı muhafaza edebilmenin mucizevi durumunu diğer getirilerin önüne koyup, düşüp emzikten tek olmaya karar vereceği anın yaratacağı lütufun hülyasıyla dalıyorum biz olacağımız ana, kopup hayattan. 

Çarşambaydı yahut Perşembe şimdi zorlanırken hatırlamakta. Kimsenin olmadığı küçük bir delik olmasını diliyordum dünyada sabah saatlerinde. Ne bir tanıdık yüz ne de ses istemez halde, kendime kalmak. Aslında içimdeki cana varmak belki de. Tarifsiz duygu; kollarımdan bacaklarımdan gerilip iplere acısından bezmişim, kurtulup bağlarımdan boşlukta hatta neresi olduğunu ifade edemediğim, ta annemle bir olduğumuz zamanların sularında olmak çabasında. 

Aceleyle kapatıp kapıyı, yolculayıp baba adayını. Onu da görmek istemez halde. Onunla hasımdım başlarda. Kızgınlığıma gem vurmakta zorlandım bir zaman, uzak durup karara varıp doğrulasıya. Bebeğin gelişini haber verirken, çöküşü koridorda kalorifere dayanıp çaresizliğe teslim olmuşçasına. Hazırlıksız yakalandığı bir vuruşmada gardı düşmüş, dayanacak bir ard teleşında sırtını yaslayıp demirden bir sütuna. Cenge çıkarken yaşam yolunda, sözleşip bir masada ve yüzlerce misafirin de tanıklığında. Şimdi tek bırakılmıştım yol arkadaşımdan uzakta. Seyrettiğim filmlerin etkisinde kalan yirmili yaşların baharında; gözlerindeki şimşekler yakacakken sevincin yıldızlarını, güçlü kollarıyla sarmalayacaktı beni. Beklentimin aldığı darbe, birlik olmak fikrine uzaklaşmaya başlamanın ilk merhalesiydi. Gariplik, kimsesizlik. Sükunet ve burukluk. Duyguları dizginlemekte başarısız. Dik durmaya, güçlü olmaya proglamlanmış bünyenin çökmemek adına çırpınışları. Ani bir sağanak, ardından fırtına. En savunmalı alanda, kendime ve ona kötülükleri uzak tutabildiğime inandığım yerde. Güneşi görmek gayretiyle derin nefesler alıyorum, gözüme düşerse ışığı aşacağıma inanırken bu tufanı. Savunabildiğim tek yere içime gömülüyorum. 

Devamı sonraya… 

 

Sağlıkla ve mutlu kalın. 

 

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 247
: 709
Kayıt tarihi
: 11.03.09
 
 

Buradayım işte. Yaşamın tam içinde. Her anın benim olduğunu bilerek. Yaşamın sadece "Şimdi" olduğun..