Ben Zürafayım (Meçhullerle dolu bir ülkede yaşamak..)

Çok severim bu şarkıyı, kimin bestesidir hangi makamdır usuldür bilmem;

“Neler oluyor hayatta, Bir de şu rüya gerçek olsa olsa, Sabah olup uyanınca, Her şey yine aynı kalsa…”

Her şeyin aynı kalması mümkün değil de keşke saklı gizli kalan her şey açığa çıksa...

***

Başbakan bugünkü konuşmasında da defalarca söyledi;

“Yapılanların kimler tarafından yaptırıldığını yapanların kim olduğunu niye yaptıklarını kimi hedef aldıklarını hepsini tespit ettik, yakında açıklayacağız…”

İnanacağız tabi söyleyen Büyük Türkiye’nin koskoca Başbakanı inanmayıp da ne yapacaksınız?

***

Antakya Suriye sınırında bir savaş uçağımız düşürülmüştü, iki gencecik subayımız da “şehit” olmuşlardı.

Savaş uçağımız füzeyle mi vuruldu, tüfekle mi sapanla mı belli olmadı…

Savaş uçağımızın orada ne işi vardı diye defalarca soruldu, ne bilen ne de cevap veren var…

***

Bitlis Güroymak da patlamalar oldu 11 kişi hayatını kaybetti, bombayı koyanlar ne için koydular ne zaman planlanmış kimsenin neden ruhu duymamış meçhul…

Hem olaylara şahit olanlar hem yapılan araştırmalar sonrasında şu soru sıkça soruldu;

“5 i polis 11 kişi MİT bombası mı ile öldü?”

Minicik bir saptama ve not;

Bu konuda öne çıkan H.D. isimli bir görevli ne tesadüftür ki Reyhanlı daki patlamalar sırasında da Hatay Bölge Md de görevliymiş…

*** 

Bir gün Amerika’nın CIA Rusya nın KGB si bizim de MİT yan yana gelmişler, teşkilatlardan hangisinin daha başarılı olduğunu tespit etmek için “istihbarat” yarışması düzenlemişler.

Yarışma gereği teşkilatlar en iyi on adamı Kongo’daki balta girmemiş ormanın girişine getireceklermiş.

Her teşkilattan on adam ormanın girişinde toplanmışlar, yarışmayı düzenleyenler ne yapacaklarını açıklamışlar.

Buna göre sırayla Ormana girilecek en kısa zaman da bir “zürafa” getiren kazanacakmış.

Önce KGB li görevliler girmiş ormana 15 dakika sonra da yanlarında bir “zürafa” ile dönmüşler.

Arkasında CIA görevlileri girmişler 10 dakika sonra yanlarında bir “zürafa” ile dönmüşler.

Sıra MİT’e gelmiş elemanlar hızla dalmışlar ormana 7 dakika sonra yanlarında dev gibi bir “FİL” ile dönmüşler.

Yarışmayı düzenleyenler şaşkınla bu ne yahu, demeye kalmadan “Fil” öne atılmış; “Kardeşim bakmayın bana öyle “ben zürafayım” demiş…

***  

Şu meşhur “Susurluk” davaları hala meçhul, Elazığ Milletvekili Mehmet Ağar günah keçi seçildi ama gerisi meçhul,

Ergenekon balyoz davaları da, diğerleri de meçhul,

Yahu inanmayacaksınız ama Fenerbahçe şike davaları da meçhul…

12 Eylül 1980 Darbecilerin yargılanmaları, yargılanma biçimleri nedenleri meçhul,

Uludere de hayatını kaybeden 34 vatandaşımızın katliam emrini kimin ne zaman nasıl verdiği belli değil, istihbarat hatası mı yoksa bilerek mi öldürüldüler meçhul…

Başbakan Reyhanlı da hayatını kaybeden kendi deyimiyle yazıyorum Sünni 53 vatandaşın katliam emrini kim verdi nasıl oldu kimin eli veya elleri var belli değil,

Her ne kadar Başbakan CHP’ni suçlasa bile hala sır olmaya devam ediyor. Sorumlular yakalandı deniyor o halde suçlu nasıl ve neden hala CHP meçhul…

***

Ortada sayısız belge var şahit var gizli itirafçılar var, gizli tanıklar CD ler var ama on buçuk yılda çözülmüş suçlusu ya da suçluları mahkeme karşısına çıkarılmış bir tek dava yok…

Hadi Mavi Marmara olayından, Deniz Feneri davasından, Madımak daki olayların sanıklarının yurt dışında nerede olduklarının bilinmediğinden, vazgeçtik,

Daha henüz bitmeyen halk hareketini taksim Meydanı ve Gezi parkında başlatan gençlere yol gösteren “faiz lobilerinden” ve yurt dışı odaklardan hala bir haber yok…

Lice olaylarında da suçlular bulunmuş; Esrar eroin şebekesi. Peki, bunlar bu işi ilk defa mı yapıyorlarmış?

Şimdi sıkı durun inanmayacaksınız ama vereyim o bölgede bu iş tam 174 yıldır yapılıyormuş…

İstihbaratın ve devletin 174 yıldır tespit edemediği uyuşturucu kaçakçılığı…

Sayısız suçlama var ama ortada bir tek gerçek suçlu yok…

Suçlananlar var ama dikkat edin hepsi “zürafa” görünümlü “fil” bilmem anlatabildim mi?

***

Mustafa Kemal Atatürk’ün TBMM için yaptığı konuşmadan bir alıntı ile bitiriyorum yazımı.

“Muhterem ve aziz arkadaşlarım, yeni Türkiye devletinin ruh yapısı egemenliktir.

Bir ulusun egemenliğinin bilincinde olabilmesi, onu güvenle koruyabilmesi bir takım özel niteliklere ve üstün bir eğitime sahip olmasına bağlıdır.

Bir ulusun siyasal eğitiminde, toplumsal eğitiminde, vatan sevgisinde eksiklik varsa, o ulus egemenliğini yeterince güçlü bir biçimde elinde tutamaz…”

***

Eğer sizin istihbarat biriminizin çalışanlarının maaşını bir başka ülkenin istihbarat örgütü ödüyorsa,

Sizin seçtiğinizi sandığınız milletvekillerini hatta Başbakanı Cumhurbaşkanını yıllar önce bir yabancı ülke tespit edip her türlü ayak oyunlarıyla seçtiriyorsa;  ne egemenlikten ne de bağımsızlıktan söz edemezsiniz…

Ne diyordu şarkı “neler oluyor hayatta…”

Erdoğan ÖZGENÇ