Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Şubat '09

 
Kategori
Deneme
 

Bende soyadın kaldı.

Bende soyadın kaldı.
 

Koca bir şehrin altında kalmış gibi sümbüller. Neonların rengârenk ışıkları yanıp sönerken, pencere kenarlarında ki saksılarda küpe çiçekleri, boynunu bükmüş geceye karşı. Denizden esen sert karayelin hışmından, dalları bükülmüş ıhlamur ağacının. Kök saldığı toprağa tutunmak isterken, karanlığın içinde ki tek başınalığının acısıyla kurumaya terk etmiş kendini.

Denize karşı bir evin balkonunda, sımsıcak mekanlara inat soğuğu göğüsleyen bir kadın.

Sıkıca sarılmış üzerinde ki beyaz hırkasına. Simsiyah saçlarını rüzgara çevirmiş, gözleri kapalı. Bir heykel gibi, ruhsuz ve donuk…

“Nerede hata yaptık?” diye geçiriyordu içinden, , “Neden ?”

Yerde ki cam kırıklarına baktı, yüreğine saplanmışlardı sanki. Öylesine acıyordu canı..

Vazonun içinde ki papatyalar yerlere saçılmıştı. Eğilip dokundu , eline alıp göğsüne bastırdı.

“Sen de hak etmedin ben gibi savrulmayı. Affet .” dedi usulca.

Banyoya gidip elini yüzünü yıkadı. Kan çanağına dönmüş gözlerine baktı. Upuzun saçlarının çevrelediği yüzü bembeyazdı. Aynanın kenarında ki filkete ile topladı saçlarını. Kendine ne kadar yabancılaşmış olduğunu fark etti.

Evin içi, umutları gibi kırık döküktü. Kulaklarında hep o ses vardı. “Heyecanım bitti. Seni sevmiyorum artık. Ayrılalım.”

Rastgele bir CD yerleştirdi müzik setine.

“Sonunda bitti işte sevdamız, bu ev kaldırmıyor ikimizi.

Hatırla bu eve girerken ikimiz

Bir ömür boyu deyişini.”

“İnanmıyorum.” dedi kendi kendine, nasıl bir tesadüftür Yarabbim ! Bunca şey içinden rastgelen şarkıya bak ! Eğildi, yerde ki çerçeveyi aldı. Camı kırılmıştı onunda. Evliliklerinin 2. yıl dönümünde birbirlerine sarılarak poz vermişlerdi. Mutluluktan, her ikisinin de gözleri pırıl pırıl yansımıştı objektife.

“Sensiz olmaz sanırken bedenim

İstemiyor artık bedenini

Ödedik yıllarca evli kalarak

Bu ödünç aşkın bedelini.”

Evet ödedik. Çok ağır bir bedel olsa da ödedik. Birbirimizde kaybolurken, bugün yok olduk.

Birlikte çıktığımız yola, bu gün ayrı ayrı devam edeceğiz. Yüreğimizde ki sevgiyi tükettik. İnsanlıktan çıktık. Senin heyecanın bittiğinde, benim sevgim çok önceleri bitmişti. Birbirimizi kandırarak, alışkanlıklarımızı “vazgeçilmez” zannederek, iki ayrı beden, iki ayrı yürek , aynı evde kendimizi yalnızlığa mahkûm ederek ödedik.

Yatak odasına yöneldi. Gardrobun üzerinden valizini indirdi. Ne alması gerektiğinin kararını veremiyordu. Çekmecesini açtı. Her market alışverişinde mutlaka leylak kokulu sabunlar alırlardı birlikte. Havluların, iç çamaşırlarının, nevresimlerin aralarına korlardı güzel koksun diye. “Leylak kokulu karım benim” diye severdi kendisini bir zamanlar. Sabunlar kurumuştu ve kokmuyordu artık. Anılarda kalmıştı “mis kokulu geceler.”

Birkaç parça eşyasını aldı yanına. Başucunda ki resimlerini aldı. Son kez bu odaya dönüp baktı. “Neden? Neden tükendik ?”

“Toplanıyor eşyalar, çekmecelerde sabun kokusu.

Titriyor ellerim bavullarda, anıların kabusu.

Taşınan sadece eşyalar değil ki

Odalarda, yüreğimde bohçalanmış.

Her şeyi topladım

Birde baktım ki

Bende soyadın kalmış.”

Ağır adımlarla kapıya doğru yöneldi. Her şeye rağmen bu evde çok güzel anılarının olduğunu düşündü. Onlardan kopamıyordu. Sanki yeniden her şey eskisi gibi olacaktı. Sanki şimdi kapı çalacak ve koşarak aşkıımm diye boynuna sarılacaktı. Sabahları traş olurken, fırçada ki köpüğü yanaklarına, burnuna sürüşü geldi aklına. Dizlerine yattığı geceleri anımsadı. Ayrılık bu olsa gerek. Anıların seni, seninde anıları terk etmen.

Yüreği yerinden çıkacakmış gibi oldu öfkesine rağmen. Kapının kilidinde bir anahtar sesi duydu. Koridorun ışığı yanınca gözgöze geldiler. Bomboş gözlerle birbirlerine baktılar. Aralarında ki 1 metrelik mesafe, sanki 1 kilometre kadar uzaktı. Birbirlerini yüreklerinde terk etmişlerdi. Mutlu olmayı hayal bile edemiyorlardı. İki yabancı, bir gün bir yerden geçerken karşılaşmış ve herkes farklı yöne doğru yoluna devam ediyordu sanki.

“Üzerine kalın bir şeyler alsaydın. Dışarısı çok soğuk.”

“Biliyorum. Sende geceleri koltukta uyumadan önce battaniyeyi almayı unutma. Kalan eşyalarımı aldırtacağım.”

“Nasıl istersen.”

Elini uzattı, tokalaştılar.

“Hoşça kal.”

“Güle güle.”

Kapının koluna uzandığında parmağında ki alyansa takıldı gözü. Valizini yere bırakarak döndü.

“Bende ki emanetini unuttum. Bundan sonra sende kalabilir.” diyerek uzattı ve bir daha dönmemek üzere çıktı. Valizinde anılar, yüreğinde koca bir yalnızlıkla…

 
Toplam blog
: 347
: 1365
Kayıt tarihi
: 31.10.07
 
 

İstanbul 25 Temmuz : /… İşletme tahsil ettim. Özel ilgi alanım olduğu için 2 yıl Psikoloji okudum..