- Kategori
- Felsefe
- Okunma Sayısı
- 529
Bendeki biz

Mahkûm gibi düşünüyoruz...
Yargılanmış, adanmış ve yaşama infaz edilmiş gibi…
Ruhun özgürlüğünü bedene hapsetmiş gibi, oysa düşünceler evren gibi, ses gibi, sen gibi, ben gibi, o gibi…
Suçlu gibi davranıyoruz…
Dışlanmış, suçlanmış ve ölüme terk edilmiş gibi…
O anı bekliyoruz, umarsızca korktuğumuz ve gelmesini beklediğimizi bilmezmiş gibi, son gibi, başlangıç gibi, dönüş gibi, yok oluş gibi…
Esir gibi yaşıyoruz…
Tutuklu, yasaklı, acılı, yaşamaya bağımlı gibi…
Birine, birilerine mecbur gibi, korkak gibi, suçlar gibi, acır gibi…
Bazen mutsuzluktan şikâyet ediyoruz…
Elinden elma şekeri alınmış çocuk gibi, arsız bir karakter gibi, elindekinin değerini bilmez gibi, hoyratça yaşama tutunmuş gibi…
Hepsi ve hepsi alışkanlıktan, alıştırılmışlıktan, hep birini suçlama arzusundan ve hep kendini yetersiz hissetmekten, ya birini gözde çok büyütmekten ya da kendimizi en kusursuz zannetmekten…
Oysa ne o ne bu, ne o ne öteki, olan sadece deneyim, binlerce farklı görünen olayda binlerce aynı ders gibi. Onlarca ifadeden bir tane ses gibi. Hayat ne deyince, seslerce yükselen cevaplardan aslında üç bilemedin toplam beş kelimeden oluşan mucize gibi. Hem yalın, hem sade, hem de çok basit… Görünmeyecek kadar aleni, aleni olacak kadar gizli.
Ne çok doğru yapmaya şartlandırılmışız, kime ve neye göre doğru ise?
Ne çok yanlış yapmaktan korkmuşuz, kime ve neye göre yanlış ise?
Ne çok kendimiz olmaktan utanmışız, kime ve neye göre örnek alındırılmış isek?
Ne çok suçlanmışız, kime ne neye göre yargılanmış isek?
Bizim vicdan sesimizden başka ses mi var?
Bizim özümüzden başka yanan mı var?
İyiyi de kötüyü de yaratan zihnimizden başka illüzyon mu var?
Doğruyu da yanlışı da ayırt etmekte usta şarlanmışlıklarımızdan başka ne var?
Mutluluk dediğimizin kendimiz olduğunu anladığımızda, onun dışımızda değil de içimizde aramaktan başka yol olmadığının farkındalığına ulaştığımızda, insanın kendisini kazanımında yaşanan silsilelerin aslında akış olduğunu idrak ettiğimizde ya da belki hiçbir şey olmadığımızı ama çok şey olduğumuzu hatırlayıp hissettiğimizde, kendimizle yolculuğa çıkmış olduğumuzu biliyor olacağız. Bilgi de, sorgu da, sual de kalmayacak, o anda sadece biliyor olduğumuzu bilip, kendimizi onurlandırıp, yaşamın sonsuz olduğunu ve aslında büyük bir mucize olduğunu kavrayacağız ve akışa aktaracağız…
İşte BİZ o anlarda buluşacağız…
İşte BİZ o anlarda özgürleşeceğiz…
İşte BİZ o anlarda bütünleneceğiz…
07.04.08
Carolina Isolabella Özgün
Önerilerine Ekle Beğendiğiniz blogları önerin, herkes okusun.

Herşeyi neden sınıflandırıyoruz.Mutluluk iç huzuru .vs gibi.İlla her hıssedileni adlandırmak zorundamıyız ! Mutluluk dediğimiz nedir ?Neden hep mutluluğu ararız.Zihnimizin bizi oyalamak,bir hedefe yöneltmek için yarattığı sanal olgular mı ? Yaşamı sadece ama sadece yaşamak varken,neden hep yaşamı Kategorilere ayırarak bir anlamda parçalıyarak yaşamaya çalışıyoruz.Doğuştan sağır,dilsiz ve ama/görme özürlü bir insanın zihni dış bilgi girdilerine dokunma hariç tamamen kapalıdır.Bu insanın diğer insanlarla etkileşimi çok sınırlıdır.Bu kişi herhalde yaşamı kategorize etmeden bir bütün olarak yaşamaktadır.Zihni diğer insanların sanal bilgi kirliliği ile doldurulmamıştır. Böyle bir kişiyi nasıl tanımlıyabilirsiniz ? Mutluluğa bu kişi açısından siz nasıl bakarsınız ? Buradan hareketle belki bir şeyler yakalıyabiliriz . Bayramınızı kutlar herşeyin gönlünüzce olmasını dilerim. Sedat yalçın
SEdat 07.12.2008 12:51- Cevap :
- O kişinin yerinde olmam gerekir yorum yapabilmem için. Herkes kendince yaşar hayatı. Fark edişi, uslubu, bakış açısı o an ihtiyaç duyduğu anlamda zuhur eder. Burda uyanış çok önemli, ana endekslenmek, anı yaşamak ve geçmiş - gelecek kaygısının dışına çıkmak. Kategorize etmeyi öğrenen yaşadıkça bunu uygulayacaktır taa ki kendini sorgulamayı akıl edene dek. İnsan sorular sormaya başlayınca, içine döner, içine döndükçe dışa açılır. Mutluluk hedef olduğu sürece varılması güç bir şeydir, oysa o andadır, ne varılır ne terk edilir. Her an vardır, her olay ve her andaki mutluluk sinyalini yakalamak anca onun değmesine izin vermek ve düşünsel olmaktan uzaklaşmakla olur. Hedefler sadece egoyu besler, yaşamak ise anı ve o da mutluluğu... Size de iyi bayramlar!! Işıkla 07.12.2008 15:24
Ben özgür ruha inanırım, her ne kadar bağlamları olsa da, kendi içinde özgürce yaşan ve kırılma noltası olmayan free bir ruh. Mutluyum kendi içimde çünkü sadece ruhuma hesap soran yok, engelleyen yok ve çünkü yaşamdan tat almasını seviyorum. Bu yaznınız bence şiirlerinizden daha olgunca. Kutlarım sizi...
cemil... 08.04.2008 10:07- Cevap :
- Teşekkür ederim. 08.04.2008 10:27
İşte o an, o anlara ne kadar var. Ve o anlara ulaşmak, o anları yaşamak için bizim dışımızda, bizden bağımsız ama bize ayarlı ne çok engel var. Anları yaşamak o kadar zor ki... Oysa kime ne. yaşanmadan anlaşılmaz, edinilmez ki hiç bir tecrübe.
Ayrıntıda gezinmek 08.04.2008 1:42- Cevap :
- merhaba:) ne an ama... engeller çoğu zaman zihinsel, zihni aşmaksa dediğin gibi aslında zorlu ama imkânsız değil...bu aralar üstünde çalışmamı sağlayan harika deneyimler ediniyorum... sevgilerle çok çok 08.04.2008 10:29