Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Ocak '07

 
Kategori
Felsefe
 

Bendeki böbür

Bendeki böbür
 

Eskisine göre çok daha iyi düşünebildiğimi ve hayata çok daha fazla hakim olabildiğimi düşündükçe gizliden gizliye böbürlenip keyifli bir tat alıyorum kendimle olmaktan. Karşımdakilerin anlamsız bakınımları altında oluşturdukları garip hayatlar, bazen nasılda güzel bir adam olduğumu düşünmemi sağlıyor. Konuşup ve çırpınıp duran ama anlaşılmazı kendisi bile tarif edemeyen bu kısa kürekli dar yelkenli dostlar, nedensiz bir koşu içerisinde yaşayıp gidiyorlar bu gerçek ve önemli hayatta.

Söyledikleri gibi olabilir mi acaba bu farkın sebebi. Yani bir ruh, bir adam, bir yürek ,bir çocuk, bir dede, bir dost veya bir sevgili fark etmiyor..

Neden bu denli farklı yaşanımlarla sarılıyoruz hep beraber hayata. Neden bu farklılık? Düşünmekten yorulmak istediğim için yazmıyorum bunları sadece kendimi kendime anlatmanın yeni yolu olarak keşfettim yazmayı sanki daha rahat oluyor hissetmek, yazmak ve sadece bana yazmak.

Evet, sanırım bu farklılığın temelinde hayatın sonsuza kadar devam etme olasılığının yüksek olması yatıyor. Hayat bitmiyor... Gerçek olan değişiyor. Olgunlaşan bir hayat var sonsuz berraklığa ulaşana dek. Herkesin hızı ve ağırlığı değiştikçe, bu anlaşılmazlıkta, çok anlaşılır bir kabın içine giriveriyor işte. Bir yudum su gibi... Hem hayatın kendisi hem de sadece bir yudum.

Farklılıklarımız, taşıdığımız nefesi ne kadar fazla yaşamışlığımızla ilgili. Farklılıklarımız, ne kadar ağırlıktan hafifliğe yol almamızla ilgili sanırım. Farklılıklarımız, ne kadar yavaştan hızlıya anlaşılır geçebilmemizle ilgili. Belli bir zaman diliminde alınan yol kadar hızlıyız işte. Alabildiğimiz kadar. Zaman bitince bence geri dönüp başlamıyoruz. Farklılıklarımızda bu hızla ilgili sanırım. Kaldığımız yerden devam ediyoruz uçuşa. Hemde edindiğimiz tecrübe ile. O zaman yanımızda aynı hızlı olanlar veya daha ağır olanlar olabiliyor aynı gidilmiş mesafede yola aynı zaman dilimlerinde çıkmadığımız için. İşte farklılaşmamız burada başlıyor. Farklılığımızı bu koşuda hissetmekte sanırım bu ışık yarışının tam içinde olabilmekle düşüyor bazılarımızın aklına gerçek iken. İşte bunu hissediyor ve yaşıyor olmaktan keyif alıyorum aynı çıplak ayağımla deniz kumunu hissetmek kadar. En az.

Sonra başka bir adım başlıyor kendimin hızı ile ilgili. Yani tamammı devammı? Ne kadar daha tempolu veya yalnız mı veya yanlış mı yaşanacak yeni gerçeklikler diye. Kafam karışmaya başladığında anlıyorum ki daha tempo zamanı değil bu gerçeği bu koşuda yaşayabilmek için. Belki yeni duruşlar ve başlangıçlara daha ihtiyacım var. Aslında olmalı da zaten. Çünkü bu ben bunu bu benle beceremez.

Bu ben beni becermeyi daha çok seviyor. Bu ben gerçeklikte olmayı ve kendi benini yaşamayı daha fazla özümsemiş bu gerçeğin acısı tatlısı dostu ve aşkıyla. Zaman zaman istemiyor değil ağırlığını atıp hızını arttırmayı. Ama yalnız olmayı anlayamıyor zaman zaman bu yalnızlıkta.

Hadi be. Nasıl olur da bu karmaşa bu paradoks içinde böbürlenebiliyorum kendimle. Olur mu? Oluyor. Zaten bu benin bendeki problemi de bu. Diğer benlerin savaşlarının çıkarımlarını yaşamak ve sonraki benlere bırakacağımız hızlı tempoyu hazırlamak. Gibi gibi. İşte bu iki ara geçiş beniyim ben ve ben bu beni sevdim o yüzden. Bu yüzden bendeki beni anlatıcam diğerlerine, diğer bene geçişe tam hazırladığımda ve diğer ben olmadan şimdiki bende.

 
Toplam blog
: 28
: 982
Kayıt tarihi
: 07.01.07
 
 

Hayatı her sorguladığımda karşıma çıkan sonuçlara analitik yaklaşımlar sergilemeye devam ediyorum el..