Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Haziran '10

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Benden Bir Şeyler Bulduğumsun, Ruhumsun

Benden Bir Şeyler Bulduğumsun, Ruhumsun
 

Kışın en sıcak günlerinden biri. Buluşacağımız yere az kaldı hızlı adımlarla koşmaya çalışıyorum ama bir taraftan da saçlarımın bozulmaması için çaba harcıyorum. Hep gece çıkmıştı karşıma güneş vardı. Yakıyordu beni ve ruhumu. Endişeliydim ya her şeye rağmen içimde bir korku büyüyordu. Aklımda bu düşünceler dolaşırken farkında olmadan buluşacağımız yere gelmişim. İçeri girdim kalabalıktı. Üzerine branda geçirilmiş yine branda ile etrafı sarılmış bir kafede buldum kendimi. Çok heyecanlıydım. Yaklaşıyordu zaman 5 demiştik.

Ona telefonda dizlerimiz titreyeceğini söylemiştim. Daha onunla karşılamadan dizlerim titremeye başlamıştı. Bir oturacağımız yere gidiyordum bir etrafta dolaşarak tüm dikkatleri üzerime topluyordum deliriyordum. Aslında gitmeliydim bu heyecanı yaşamdan kaçmalıydım yo kalıp yüzleşmeliydim bende biten aşkla. Onunla savaşmalıydım. Zaman geçiyordu daha yirmi dakika vardı kocaman bir yirmi dakika nasıl geçerdi. Kafenin içerisinde bulunan akvaryumu izlemeye koyuldum. Ne güzel yüzüyorlardı balıklar ama uzaklaşamıyorlardı. Kapalı kalmışlardı istedikleri gibi yaşayamıyorlardı. Ama doyasıya sevebiliyorlardı aşkı kaçmadan yaşıyorlardı. Gidecek bir yerleri yoktu. 50 cm ile sınırlıydı yaşamları. Renk renk gidişleri vardı hızlanınca çocukluğumda, babamın bana verdiği ışıklı topaçları anımsatıyorlardı. Onları şimdi daha çok seviyordum. Elimde olsa o küçük balıkları alır götürürdüm kocaman bir dünyaya bırakırdım düşlerinde yaşamak istedikleri kocam bir dünyaya.

Belki de onlara bunu yapmakla büyük bir kötülük yapardım. Alıştıkları bu dünyadan koparmakla onlar benim küçük renkli topaçlarım artık. İzlemeye devam ederken bir sesle irkildim. Garson bana sesleniyordu o kadar çok dalmışım ki merak etmişler bu çocuğa bir şey mi oldu diye.

Garsonun seslenmesiyle kendime geldim gözlerim kapıya yöneldi tam o sırada içeriye giriyordu. Ona doğru yöneldim farkında olamadan renkli topaçlarımla baya bir zaman geçirmişim.

Yürüdüm ona doğru dizlerimin titremesi geçmişti yüreğim yangın yeriydi. Yüzüm kızarmaya başlamıştı. Yanaklarından usulca öptüm “Merhaba” dedi. İrkildim iyice heyecanlandım. Ellerimi beline götürdüm ileriye doğru iterek incitmeden gideceğimiz yeri gösterdim. Yere konmuş iki minderin üzerine oturduk. Gözleri bir fırtınaydı tutunamıyordum hiç bir şeye ister istemez kapılıyordum ona. İçine hapsediyordu yine dalmıştım. Sesiyle irkildim karşımdaydı her şeyiyle söylemem gerek her şeyi unutmuştum. Yalnızca içim acıyordu ve yüzüm yanıyordu konuştukça bedenim kavruluyordu.

“Sonunda” diyordu “Bir araya geldik” konuşacak ne kadar sözcük varsa boğazımda düğümleniyordu. Yalnızca gözlerim konuşuyordu oda utangaç bakışlar atarak. Gülüşü bir ömre bedeldi içimden ne kadar espri ya da onu güldürecek ne varsa söylemeye çalışıyordum benim dünyam onun gülüşüydü. Saçları beline kadar iniyordu yumuşaktı sarının en güzel siyahın en göz alıcı haliydi. Yaklaşmaya çalışıyordum. Dizleri dizlerime dokunuyordu onu koklamak istiyordum o kaçıyordu. Seviyordum bunu onun kulağına fısıldamak istiyordum. Doğayı anlatmak istiyordum kendisine pay çıkarsın diye en güzel hallerini söylemek ona benzetmek istiyordum. Düşlerimin ona olduğunu, yüreğini bana açmasını söylemek istiyordum her defasında bakışlar bölüyordu. Bana dizlerimi soruyordu ruhum titreyip titremediği kontrol ediyordu. Bense içimi söylüyordum ve elini alıp yüzüme götürüyordum yanan beni hissetmesi için. Ellerini hiç çekmek istemiyordum küçük bir çocuktan farksızdım o an sadece ilgi ve şefkat istiyordum. Gülümsüyordu ömrüm şimdi kalkıp bağırsam ben onu seviyorum desem ne derdi bana oturanlar. Deli mi derlerdi yoksa gülümseyip önlerine dönerler miydi ya da deli gibi alkış tutarlardı kaybedecek bir şey yoktu ama onu kaybede bilirdim de. Elime dokununca düşlerden koptum ondaydım yine kahve söylüyorduk fal baktıracaktık oysa ne kalmıştı saklayacak ben seviyordum işte hayatında biri olacaktı anlatılması gereken ne varsa ben söylüyordum iki yolu vardı biri uzun iki vakte kadar gidecekti. Yüreğim ağrıyordu gidecek sözünü kullandığımda anda iyice ağrıdı yüreğim. Şimdi bendeydi ya yarın düşünemiyordum ondan kopmazdım. Fala bakmak istemiyordum elini avuçlarımın arasına alıyordum. Kayboluyordu sıcaktı elleri teni soğuk soruyordum ne nedenini “bilmiyorum” diyordu. Daha çok bağlanıyordum sınır koyuyordu bana yaklaşmıyordu ben daha çok seviyordum. En çok onda benden bir şeyler buluyordum. İyi ki varsın, ruhum artık senle hep yanında diyordum.

Bir gece korktuğum olmuştu. Falda ki gibi iki vakte kalmadan gitmişti. Adana’nın ne anlamı vardı artık. Yağmurun ne anlamı vardı. Ruhum hep ondaydı ama özlemin ne anlamı vardı günleri yaşamdan. Bir gece yaşlar içerisinde bitivermişti. Hissetmiştim gittiğini. Yalnız sarılamadan uğurlamıştım. Giderken, gittiği zamanı bilemeden onun yoluna bakamadan gitmişti. Başkent’te çığlıklar içerisinde varmıştı. Ruhumun çığlıklarıydı. Ben onun olduğu her yerdeyim. Beni düşündüğü her yerde ruhum onunla düşünmek istediği her dakika. Yüreğim acıyor aynı havayı soluyamıyoruz. Tenin sıcaklığını hissedemiyorum. Onu düşünmek istediğim anlarda gidip renkli topaçlarıma bakıyordum Ve onlara anlatıyordum o ilk buluşmamızda dertleştiğim gibi.

Kader yönlendiriyordu bizleri olmasını istediğinde yanımda olacaktı. Özlem çektirmeyi istediği için ruhumu ona vererek ayrı şehirlerde bıraktı. Benden bir şeyler bulduğumsun seni her yerde yaşarım istediğim her dakika sana doyarım sen bendesin.

 
Toplam blog
: 43
: 603
Kayıt tarihi
: 12.06.10
 
 

1983 Adıyaman doğumluyum. Çukurova Üniversitesi Bilgisayar Programcılığı bölümünde okuyorum. Adana y..