Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Şubat '07

 
Kategori
İş Yaşamı - Kariyer
 

Benden patron olmaz...

Benden patron olmaz...
 

Eskiden anlamazdım neden iyi bir patron en alttan yetişmesi gerektiğini. Ama şimdi anlıyorum.

Birinin patron olabilmesi için ilk öncelik eleman olarak yetişmesi gerektiğidir. Onları da anlayabilmeli, onlar gibi düşünebilmeli ve hissedebilmelidir.

İyi bir patron olmak demek; elemanlarına fazla para verip, hayatlarını satın almak olmamalı. Ama günümüz şartlarında elemanlar ortalıklarda, "ne iş olsa yaparım abi" modunda dolaştığı sürece, patronlar elemanlarına elemandan çok köle muamelesi yapmayı kendilerinde hak bilirler.

Bir patronun kendine sorması gereken soru şu olmalıdır; elemanlarım olmazsa ne yaparım? Ya da soruyu biraz daha genişletip sorabiliriz; güvendiğim elemanlarım olmazsa ne yaparım?

Parasının her şeyi satın alabileceğini düşünen bir patronsa bu soruyu soran, cevap çok basittir; "yerine yeni elaman alırım" olur.

Ama elemanına değer veren bir patron ise sorunun sahibi; o da elemanlarını kaçırmamak için yapabileceğinin en iyisini yapar.

İyi patron olmak demek; ay sonunda iyi para verip, "ben ne dersem onu yaparsın" olmamalıdır. Ya da elemanlarına verdiği para karşılığında hayatlarını satın almak olmamalıdır. Tabii bu arada iyi bir eleman olmakta para karşılığında, patron ne derse onu yapmak alsa olmamalıdır, bana göre.

Benden iyi bir patron olmaz.

Nedenine gelince; ben parayı amaç olarak değil araç olarak görüyorum. Ama iyi patronların hepsi paranın bir amaç olduğu konusunda hem fikir oldukları için ömürlerinin yarısını ailesinden uzakta masa başında geçirip, onu bunu satın almaya çalışıp, alamadıklarını etkisiz hale getirip, etrafında paradan örülü duvarlarıyla paranın esiri olmaya hevesli takım arkadaşlarıyla gecenin bir vaktine kadar çalışmaya çalışırlar.

Zaten sosyalleşememiş kesim, para ile yapılmış pastadan kendilerine en büyük dilimi kapmak için patronun etrafında, ağızları bir karış açık, ona yaranabilmek için onu bunun kuyusunu kazıp, kendi içinde gruplaşıp, aksatmadan yalakalık yapıp en iyi ve en güvenilir eleman olmak için kendini parçalayan insanları görmeye tahammülüm olmadığı ve olmayacağı için; benden patron olmaz.

Olsa da şöyle olur; İşimi tek başıma yapamıyorsam elemana ihtiyacım varsa ve piyasada eleman kolay bulunmuyorsa önce mevcut kadromu korumaya bakardım. Tabii bunu yaparken sadece ay sonlarında "al bu senin sus payın, al paranı otur aşağıya" demektense, benimle severek çalışması için hatta işini benim sevdiğimden daha çok sevmesi için imkanlar sunardım. İşe giriş-çıkış saatlerini daha makul ve mantıklı yapardım mesela, işlerini kendisinin de yürütebilmesi için eşit sorumluluk dağıtırdım. Çünkü elemanıma güvenmeyi tercih ederdim. Sırtını sıvazlamaktan çok ona destek olurdum. Kesinlikle açık kapı sistemini uygular, sorunlara ve yapılması gerekenlere dahil olurdum.

Hafta sonları çalışmanın ne büyük külfet olduğunu bildiğim için hafta sonu çalışmasını özgür bırakırdım. Elemana seçme özgürlüğü verirdim. İşin sorumluluğu bende değil kendisinde olurdu. Herkes kendi işinin müdürü olurdu yani.

Peki bu kadar serbest bir ortamda işler yürür müydü? Bunu anlayacak eleman piyasada var mı? Sorusunu duyar gibiyim.

Koyun gibi güdülmek istemeyen ama yaptığı işi çok seven bir grup var biliyorum. Ve inanın sayıları da tahmin ettiğinizden fazla.

Her şirket kendi içindeki kültürü ile yaşar, büyür ve bu kültür o firmaya sahibi tarafından aşılanır.

Eğer; güven ve insiyatif olgularını elemana aşılarsanız emin olun yaptığı işe sizden daha fazla sahip çıkar.

En önemlisi; bir eleman değerli hissediyorsa emin olun işini sizin sevdiğinizde daha çok sever ve sahip çıkar.

Patron olmak demek; elemanın hayatını satın almak olmamalıdır.

 
Toplam blog
: 139
: 3267
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

Ya herşeyim ya hiçim.... Birbirinden güzel fotoğraflarıyla yazılarımı destekleyen canım arkadaşı..