Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Ağustos '13

 
Kategori
Deneme
 

Beni anlamayan yıllar...

Beni anlamayan yıllar...
 

Hayatın garip olduğundan sıklıkla bahsederim. Evet, genellikle çok bilenler, çok yenilirler ve dolayısıyla çok yanılırlar. Ben yalancı değilim diyenler, yalancı çıkarlar. Ben diktatör değilim diyenler diktatördür. Ben mutlu bir aileye sahibim diyenler mutsuzdur. Yani kısacası hiçbir şey dışarıdan göründüğü gibi değildir işin içine girince.

Bendeniz bunu nasıl öğrendim:

Ben mutlu olabilmek için ideal aile modeline ihtiyaç duyulduğunun farkında olanlardandım ve bu yüzden kiminle arkadaşlık edersem edeyim, onun aile yapısını öğrenmeye çalışırdım. Ve deştikçe fark ederdim ki bizim toplumda her alanda olduğu gibi abartı söz konusuydu; yani, ne kadar işin(ailenin) içine girersem, o kadar hayal kırıklığı oluyordu benim için çünkü hiçbir şey dışarıdan göründüğü gibi değildi.

Ve bir gün geldi aşk evliliğinin ideal çözüm olduğuna kani oldum. Evet, başlangıçta aşk evliliği gerçekten muhteşem çözüm gibi gözükmüştü fakat bu sefer de 2. kuşakta farklı problemlere yol açıyordu. Anne ve babasının mutluluğuna şahit olmuş olan mutlu çocuklar, kesinlikle aile kurmakta, kendi ailesinden ayrılmakta, başarısız oluyorlardı.  

Sonuç olarak anladım ki: hiçbir zaman ideal diye bir şey yoktur. Verilebilecek kararların en iyisi vardır ve bu kararların da sonucuna da öyle, ya da böyle katlanılmalı! İşte bu yüzden bile kader diye bir şey vardı; sen ne yaparsan yap, kaderinden kurtulamazsın.

Dün kolay-kolay yapmadığım bir şey yaptım; özelimden bahsettim insanlara. Karşılığında onlar da bana kendinlerinkinden bahsettiler… Meğersem benim hayatım ne kadar kolaymış!

Allah sevdiği kullarını hep sınar. Onlara kolay hayat vermez, hep zorluk verir ki üstesinden gelmeyi öğrensin, ama kimseye de taşıyabileceğinden fazla yük vermez…

Hepimiz yaptığımız hatalarla varız. Ben hatta fazlasını yaptım azından çok! Ama öyle tecrübeler yaşadım ki aklımın alabildiğinden bile çok:

Zaman geldi derviş gibi dünyayı gezdim; zaman geldi dağcı gibi dağlara çıktım; zaman geldi fotoğrafçı oldum; zaman geldi dansçı oldum; zaman geldi ressam gibi çizgiler çizdim; zaman geldi basketbolcu gibi turnuvalara katıldım; zaman geldi şarkı söyledim; zaman geldi şiir yazdım; zaman geldi aşık oldum; zaman geldi şehvetin içinde boğuldum; zaman geldi bunalım içinde kıvrandım; zaman geldi bunalımlı insanlara el uzattım; zaman geldi yapayalnızdım; zaman geldi herkesin gözü üzerimdeydi… O kadar çok ki bu yapmışlık hissi, yaşamışlık hissi; hiçbir kimseninkine benzemez…

Hep diyorum ya bitmez benle ilgili anlatmak! Size henüz dağcılık ve trekking anılarımı anlatmadım bile! Dünya ile ilgili izlenimlerimi… Hollanda’da neler yaşadığımı? Faten’den neler öğrendiğimi? 30’a yakın kadınla çıkmış biri olarak ilişkiler hakkında düşüncelerimi? Cinsellik hakkında tecrübe ve düşüncelerimi? İş yapma yöntemleri ve işletme felsefeleri? Daha neler, neler!

Bugüne kadar sadece hayat ve yaşam kurgusu ve mutluluk üzerine ancak girizgah yaptım sizlere. Bunun temeline de aileyi oturttum. Oysa her bir fonksiyon kendi içerisinde birçok fonksiyon içerir. Size hiçbir zaman iyi bir aile tanımı yapmadım. Keza aile bireyleri hakkında düşüncelerimden, olması gerekenlerden hiç bahsetmedim. Halen size mühendislikten, ekonomiden, senaryo yazım tekniklerinden, insan kaynakları planlamasından, annelik ve babalıktan, falan filandan bahsetmedim!

Daha bahsetmediğim o kadar çok konu var ki! Matematikle ilgili sadece bir blog ürettim, ama, oysa ki, benim tüm hayatım matematik!

Öğrenmeye aşık olmak böyle bir şey! Sizi yapayalnızlaştırıyor… Salt yapıyor, tek yapıyor, belirgin yapıyor, benzersiz yapıyor!

Karmaşık bir sistem olduğum doğru fakat aynı zamanda bir o kadar basit ve yalınım! Çünkü ben bir insanım… Yerim içerim, uyurum, işe giderim, ailecilik(evcilik) oynarım.

Eric Van Buyten olmak kolaydır! Kavi olmak da keza öyle! Ancak Anıl Yiğit olmak gerçekten zordur: Yalan söylemem, karımı aldatmam, başkasının karısına, kızına şehvetle bakmam, kimsenin başarısına yüksünmem, tam tersine desteklerim başardığı için, kıskanmam, kendimi hiçbir zaman yeterli bulmam, daha iyi olabilmek için daha fazla çalışırım, tembellik uykusu sevmem, enerjiye saygım sonsuzdur, ne şartta olursam olayım yere çöp atmam, gerekli gördüğümde yerdeki başkasının attığı çöplerini toplar, çöpe atarım, insanlara saygıyla yaklaşırım, nefret etsem bile kesinlikle bunu ona belli etmem, arkasından iş çevirmem, bana ne kadar kötülük yaparsa, ben ona o kadar iyilik yaparım!

Anıl Yiğit olmak o kadar zordur ki bazen ben Anıl olarak bunalıma girerim ve küçüklüğüm aklıma gelir, söylediğim bir yalan! Ve ben kahrolurum o yalanı söylediğim için! Ya geçmişte yanlışlıkla da olsa bir kalp kırdıysam, tekrar, tekrar, özür dilerim bu yanlışım için ve kendimi acımasızca eleştiririm. Şayet biri otostop çekip ve ben de onu güvenlik gerekçesiyle arabama almamışsam, içim içimi yer acaba yanlış mı yaptım diye!

Mesela size söz verdiğim halde yazmadığım Türkiye’deki Mühendisler adındaki blog, yazana kadar, beni yalnız bırakmaz!

Ve öyle ki o sene hiçbir kitap okumadıysam kendimi yetersiz hisseder, muhakkak en az bir tane okurum! Okuduktan sonra o kitapla ilgili en az bir cümle hayatıma uygularım… Falan filan!

Halen politikaya atılmamış olmak başarısızlıktır benim için. Bununla ilgili herhangi bir şey yapmamış olmak beni yorar. Zamanı değil derim. Zamanı gelince bir, bir hepsini yaparım. Politik söylemlerimden bu yüzden bu bloglarda bahsetmiyorum. Zamanı geldiğinde hepsini göreceksiniz zaten icraat olarak! Türkiye’deki sorunlarla ilgili tüm çözüm planlamaları yapıldı bile tarafımdan!

Anıl Yiğit olmak, bazen de suya benzer, duru ve sakin! Şeffaf ve katkısız! Ve kesinlikle hormonsuz! Bir değirmene bağlanmış misali enerji üreten! Bu değirmenle berber de arpa! İçinde yüzülebilecek durağanlıkta ve içilebilecek temizlikte!

Gönlünde hep anlaştığı yüce yaratanı, ellerinde yıllardır üzerinde çalıştığı toprağın çamuru, anlında kan ve ter, pazılarında hiç bitmeyen güç ve enerji, dudaklarında her gün bestelediği yepyeni bir şarkı, beyninde tükenmeyen kavi düşünceler ve bazen de tam karşısında duran yokluk ve hiçlik hissi!

Bütün bu yazdıklarım ve yazmadıklarımın hepsi benim yani Anıl Yiğit! Ve ben bir insanım!

Ve bir gün ben de öleceğim, belki yarın, belki yarından da yakın……

  

 
Toplam blog
: 631
: 293
Kayıt tarihi
: 10.04.11
 
 

Eric'i külden yarattım. Tamamıyla benim eserim. Söyleyeceği çok sözü, söylemek istediği az sözü. ..